Aysel Tuğluk, Diyarbakır’da Kayapınar Belediyesi’nin yaptığı 5 parka vermek istediği Kürtçe Nefel (Yonca), Daraşin (Yeşil Ağaç), Berfîn (Kardelen) ve Beybun (Papatya) isimlerine Diyarbakır Valiliği’nce izin verilmemesine ilişkin yazılı s

DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk, Diyarbakır Kayapınar Belediyesi tarafından 5 parka verilmek istenen Kürtçe isimlerin yasaklanmasını  Meclis’e taşıdı.

Tuğluk, Diyarbakır’da 1990’lı yıllarda “Sarı-kırmızı-yeşil renkler PKK bayrağını çağrıştırıyor” denilerek trafik ışıklarını bile yasaklamak isteyen zihniyetin, 2008’de bu kez Diyarbakır Valiliği nezdinde Kayapınar Belediyesi’nin yeni açılacak parklara vermek istediği Kürtçe isimleri “Bölücü” diye yasakladığına dikkat çekti.

DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk, Diyarbakır’da Kayapınar Belediyesi’nin yaptığı 5 parka vermek istediği Kürtçe Nefel (Yonca), Daraşin (Yeşil Ağaç), Berfîn (Kardelen) ve Beybun (Papatya) isimlerine Diyarbakır Valiliği tarafından izin verilmemesine ilişkin yazılı soru önergesi verdi. Tuğluk, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın sözlü olarak yanıtlamasını istediği önergede, “Yasaklanan isimler arasında bulunan ‘Berfin’ kar beyazı, kar tanesi ve kardelen anlamındadır. 2005’te Diyarbakır Yenişehir Belediyesi’nce bir parka verilmiş ve bu adı Diyarbakır Valiliği onaylamıştı. Diyarbakır Valiliği’nin daha önceki yıllarda Yenişehir Belediyesi Ekinciler Caddesi ve Kurt İsmail Paşa 2. Sokak arasında bulunan bina aralarında yapılan bir parka verilen ‘Berfin’ adını ise kabul ettiği biliniyor” denildi.

BERFİN ADI DAHA ÖNCE ONAYLANMIŞTI

Yenişehir Belediyesi tarafından yapılan parklara verilen isimler arasında bulunan ‘Berfin’ adı için alınan Meclis kararının 24 Ekim 2005’te İl Valiliği’ne gönderildiğini hatırlatan Tuğluk, şunları kaydetti:

“27 Kasım 2005’te Diyarbakır Valisi Efkan Ala imzasıyla Yenişehir Belediyesi’ne gönderilen onay yazısında, Yenişehir Belediyesi tarafından parklara verilen isimlerin 5393 Sayılı Yasa`nın 81. Maddesi uyarınca onaylandığı ifade edilmişti. Vali Hüseyin Avni Mutlu imzasıyla 10 Haziran 2008 tarihinde belediyeye gönderilen yazıda ise, Belediye Meclisi’nin verdiği isimlerin ‘Adres ve Numaralamaya İlişkin Yönetmeliğin 24. maddesine uygun olmadığından’ onaylanmadığı belirtilmiştir. Yönetmelikte, ‘Anayasanın temel ilkelerine yürürlükteki mevzuata, genel ahlaka aykırı, ayrımcılığa ve bölücülüğe yol açabilecek nitelikte tespit edilemez’ deniliyor.”

BUNLAR KÜRTÇE YASAĞI  DEĞİL Mİ?

Tuğluk, önergede şu soruların yanıtlanmasını istedi:

»2005’te Diyarbakır’da Efkan Ala valiyken özgür ve yasal olan ‘Berfin’ ismi, 2008’de nasıl ‘bölücü’ olmuştur? Dönemin Diyarbakır Valiliği’nin 2005’te onayladığı Berfin ismi, bir başka vali tarafından nasıl ve hangi gerekçelerle yasaklanır?

»Bu durumda halen başbakanlık müsteşarı olarak görevini sürdüren o dönemin Valisi Efkan Ala, yasadışı ve bölücü davranışta mı bulunmuştur?

»Bulunmuşsa gereğini yapacak mısınız?

»Berfin isminin kardelen anlamına gelen Türkçe karşılığı açık biliniyorken, bu ve diğer Kürtçe çiçek isimleri Nefel, Darasin, Beybun nasıl genel ahlaka ve bölücülüğe yol açacak diye değerlendirilebilir?

»Bu uygulama açıkça bir Kürtçe yasağı değil midir?

»Ulusal ve uluslararası hukukun göz ardı edildiği bu çağdışı yasakçı uygulama hakkında bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?

»Kürt dili üzerindeki bu yasakçı ve baskıcı uygulamalar ne zaman son bulacak?”

 

‘Ya Türkçe konuş, ya da sus!’

Tekirdağ Cezaevi’nde hükümlü ve tutuklulara Kürtçe konuşma yasağı getirildiği belirtildi. İnsan Hakları Derneği Genel Sekreteri Sevim Salihoğlu, “Tekirdağ Cezaevi’nde Kürtçe konuşmak yasaklandı. Görüşlerde kimsenin Kürtçe’yi kullanmasına izin verilmiyor. Tüm bayilerde satılabilen Azadiya Welat gazetesi cezaevine sokulmuyor. Cezaevinde haftada 10 dakika olan telefon görüşmeleri de şayet Türkçe yapılmazsa engelleniyor. Türkçe dışında yazılmış hiçbir yayın tutuklu ve hükümlülere verilmiyor. Kürtçe mektup yazılması bile yasaklandı” dedi.

‘ADIM ATILMAYINCA İHLAL ARTIYOR’

Salihoğlu şunları söyledi: “Tutuklu ve hükümlülerin anadillerinde görüşme ve yazışma haklarının güvence altına alınması, engellemelerin ortadan kaldırılması için Adalet Bakanlığına, TBMM İnsan Hakları Komisyonuna, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı"na müracaatta bulunduk.

Devletin koruması altında olan tutuklu ve hükümlülerin insanlık onuruna uygun koşullarda cezalarının infaz edilmesi, ulusal ve uluslar arası hukukun güvencesi altındadır. Devlet, bu koşulları yerine getirmekten sorumludur. İnsan Hakları Derneği olarak son dönemlerde cezaevlerinde yaşanan ve her geçen gün çığ gibi büyüyen en temel hakların baskı altına alındığı ve  kullanılamaz olduğu gerçeğini bir kez daha kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. Yaşanan hak ihlalleri konusunda yetkili kurumlar tarafından bir adım atılmaması, cezaevlerindeki vahim durumun katmerleşerek artmasına neden olmaktadır. Yetkilileri ve demokratik kamuoyunu cezaevleri konusunda daha duyarlı olmaya çağırıyoruz.”