Yaşam telaşına sıkışan çocuklar

MEHMET ÖZÇATALOĞLU

Eskiye göre her işimizi daha kolay ve kısa zamanda yapmamıza rağmen neden hâlâ yetersiz geliyor bize? Neden yetişemiyoruz hiçbir şeye ve neden tadına varasıya yaşayamıyoruz içinde olduğumuz zamanı? Neden anı yaşamak yerine yakalamanın peşine düşüyoruz? Ve neden tüm bu teknolojik kolaylık sayesinde daha kalabalık ve mutlu olmamız gerekirken yalnız ve mutsuzuz? Anamalcı sistemin bireyleri yalnızlaştırmak adına bir oyunu mu bu kolaylıklar?

Nehir Yarar’ın ‘En Yeşiller Kulübü’ adlı kitabını okuduktan sonra düşündüm bunları. Kendisinden daha önce ‘Acemi Korsan’ adlı kitabıyla söz etmiştim. Bugünlerde de Altın Kitaplar tarafından yayımlanan kitaplarıyla buluşuyor çocuklarla.

Kitapta okul ve ev arasında mekik dokuyan Feride’nin yaşamından bir kesit okuyoruz. Alabildiğine sıkıcıdır Feride’nin yaşamı. Buna bir son vermek ister ve anneannesinin desteğiyle En Yeşiller Kulübü’ne üye olur. Kitapta çoğunlukla anneanneyi görüyoruz Feride’nin yanı başında. Çünkü annesi ve babası çok çalışmakta ve çocuklarına yeterli zamanı ayıramamaktadır. En Yeşiller Kulübü’nün yalnızlığına bir çare olacağını düşünür Feride. Ve bunda da haklı çıkar. Ailesine göre gereksiz işler peşinde koşuyor olsa da güzel dostluklar da kurar bu kulüpte. Daha yaşanılır bir dünya yaratmak için çalışır, çırpınır. Öğretmeninden aldığı yabancı dilde mektup cezası da Feride’nin yaşamına heyecan ve yenilikler katar. Kitapta neler olup bitiyor uzun uzun anlatmayacağım tabi burada ama çocukların ebeveynlere mutlak surette gereksinim duydukları gerçeğini yüzümüze vuruyor yazar. Hem de bunu kitabın sonunda etkili bir şekilde yapıyor. Acemi Korsan’la çok etkilendiğim yazar bu defa baştan sona doğru daha durağan tutsa da anlatımı, okuruna, ne demek istediğini son bölümde söylüyor. Hatta bununla birlikte yaşamımızda karşılaştığımız olumsuzlukların, bizi mutlu edebilecek başka şeyleri kazandırabileceği iletisini de veriyor.

Yazarın bir diğer kitabı da ‘Kayıp Şehrin Anahtarı.’ Turgut, Arif, Nihal ve Cemal… Dört kafadar, dört iyi arkadaş. Birbirlerini çok seven bu dörtlünün arasına beklenmeyen bir ayrılık girer. Turgut’un babası iş için yurtdışına gider bir süreliğine. Annesi ve Turgut da yaşadıkları yeri değiştirmek zorunda kalırlar bu nedenle. Böylesi hikâyelerle birçok kitapta karşılaşıyoruz. Ebeveynler birlikte giderler, çocuk anneanne ya da babaanneye kalır. Burada Turgut biraz daha şanslı çünkü annesi yanında olacaktır. Ve o, annesiyle birlikte teyzesinin evinde yaşayacaktır. Bu zorunlu ayrılık nedeniyle arkadaşları bir veda partisi düzenler ve çeşitli hediyeler verirler. Yeni yaşam yeri olan büyük kente ve yeni okuluna alışmaya çalışan Turgut arkadaşı Arif’in hediyesi olan defteri okumaya başlar. Kayıp bir şehir ve görünmeyen bir çocuktan bahseden Arif’in yazdıklarından fazlasıyla etkilenen Turgut sonunda kayıp şehri bulabilmek için yollara düşer. Bu yol serüveninde esrarengiz olaylar yaşar. Başka bir dünyanın kapısı açılmıştır artık önünde. Arif’le beraber giriyoruz o kapıdan içeri.

Duyarlı kalemini okuruna hissettiren Nehir Yarar iki yeni serüvene çağırıyor şimdi. Hâlâ tanışmayan kaldı mı?