Yaşamayı seçen insan öyküleri

Murat Can OKAN

Günümüzde sık sık düştüğümüz yanılgılardan biri, çok şey kazandığımızı sanmamız ama kaybettiklerimizin farkına varmayışımız. Çemberin içindeyken yaşamın akışında kaybolup gittiğimizin ayırdına varamıyoruz. Bir oyun oynuyoruz, oyun hâlindeyiz daha doğrusu. Her şeyi toparlama çılgınlığına tutulmuşuz, dağınıklık yüzünden hastalanıyoruz. Alışmanın ve kabullenmenin kolaycılığına düşmüş durumdayız.

Sonat Yurtçu, öykülerini bir araya getirdiği ‘Aramızdaki Fikret’le bu akışa itiraz etmeye çabalıyor; bir anlığına kafamızı kaldırıp kaybettiklerimizi görmemizi istiyor, alışmanın karşısına kendini kandırmayı ve dağınıklığı koyuyor.


UĞULTU İÇİNDE BİR UYKU

Yurtçu’nun öykülerinde yaşamanın zor, ağır ve bir o kadar da ferahlatan yanına atıflar var. Meselenin arabesk tarafını da es geçmemiş yazar: Yaşamak ve acılarla bir olmak; unutmadan ve içinin sıkıntısını yaşatarak hayata tutunmak…

İnsanın her şeye alıştığını söylüyor Yurtçu. Doğru. Fakat eksik. O eksikliği öyküleriyle tamamlamaya çalışıyor yazar. Hapse düşmeden hapishaneyi anlatarak yapıyor bunu mesela. Dinlediklerini kâğıda dökerek anlatımını inceltmeye uğraşıyor. Yaşamın hemen her yanını göstermeye, bunu kurguyla harmanlamaya çabalıyor.


Yurtçu’nun öykülerinde yaşamın birçok yüzüne rastlıyoruz; politik kavgalara, umutla savaşanlara ve hayal kırıklığına uğrayanlara, kolundan tutulup götürülenlere, rüyasını gerçek, gerçekleri rüya sananlara… Yanlış anlamalar, sloganlar, karşısındakini tanıdığı yanılgısına kapılanlar, muğlaklığın rüzgârında savrulanlar da Yurtçu’nun çizdiği yaşam resmine dâhil.

‘Aramızdaki Fikret’te, içinden görüntüler geçen öykülerle karşılaşıyoruz. Anılarından şüphe ederken etrafına ve tanıdıklarına yabancılaşanlar, sevdiği birinin ölümünden sonra soruların anlamsızlaştığını düşünenler, zihninde hatıraları resmîgeçit yapanlar, bomboş odaya bakakalanlar, korku sağanağına yakalananlar bu görüntülerin birer parçası. Bir de terk edilişi anlamaya çalışanlar var: “Geceleri hastanedeki koşuşturma bitiyordu ama odalardan yükselen televizyon sesleri bazen birbirine karışıyor ve aksiyon filmleriyle kötü yaz dizileri bir çarpışma yaşayıp uzayda kara delik oluşturuyorlardı birlikte. Ben de bu uğultunun içinde uykuya dalıyor ve rüyamda karımın beni terk edişini tekrar tekrar yaşıyordum.”

YAŞAM SARKACI VE HAYATTA KALMA BURGACI

‘Aramızdaki Fikret’, geri dönüşlerin, geri gidemeyişlerin, olduğu yerde sayanların ve patinaj yaparken ilerliyormuş hissiyle yaşayanların hikâyeleriyle dolu. Buna özlemler, hayal kırıklıkları ve vazgeçişler de ekleniyor: “İnsan çocukluğuna bir otobüse binip de dönemiyor. Döndüğünde eskisi gibi bulamayacağı her şey için hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Ölen komşuları, evlenip giden dostları, eski evinde oturan yabancıları göreceğini bildiği için o otobüsün, çocukluğuna değil de kötü bir rüyaya gideceğini biliyor. O yüzden vazgeçiyor.”

Kendininki pek ilgi çekici olmadığı için başkasının hayatını merak edenler Yurtçu’nun öykü radarına takılmış. Yaşam sarkacı ve hayatta kalma burgacı gibi ikilemler de söz konusu hikâyelerde. Ölmeyecek kadar yaşayanlar, hiç ölmeyecek kadar yaşayanlar ve yaşadığını sananlar da cabası. Başka insanlar olmayı isteyenler fakat buna rağmen yaşamaktan vazgeçmeyenler, daha doğrusu yaşamanın güzel olduğunu söyleyenler de ‘Aramızdaki Fikret’te başrolde: Onca acıya, karanlığa, maskelenmiş çirkinliklere, ayak oyunlarına, olana ve ölene çare bulunmadığının bilinmesine karşın yaşamayı seçenlere ya da en azından yaşama ihtimaline tutunanların öykülerini kaleme almış Yurtçu.