Ayşegül Tözeren Akın Birdal, insan hakları mücadelesindeki yılmaz tavrıyla, Türkiye’nin vicdanı olarak anılıyor. Birdal, yaşamının inişli çıkışlı yıllarını ‘Sarı Zarf’ isimli bir anı kitabında toplamış. Bu biyografi, sadece günümüze değil, ileriki kuşaklara da ışık tutacak nitelikte. Yaşadığımız hız çağında, görsel ve yazılı medyanın da etkisiyle, genç kuşakların çoğunluğu, güçlü ve varsıl olmanın yaşamdaki nihai amaç […]

Yaşamı her ne olursa olsun koruyun

Ayşegül Tözeren

Akın Birdal, insan hakları mücadelesindeki yılmaz tavrıyla, Türkiye’nin vicdanı olarak anılıyor. Birdal, yaşamının inişli çıkışlı yıllarını ‘Sarı Zarf’ isimli bir anı kitabında toplamış. Bu biyografi, sadece günümüze değil, ileriki kuşaklara da ışık tutacak nitelikte. Yaşadığımız hız çağında, görsel ve yazılı medyanın da etkisiyle, genç kuşakların çoğunluğu, güçlü ve varsıl olmanın yaşamdaki nihai amaç olduğunu düşünürken, Birdal’ın yaşamı unuttuğumuz değerleri anımsatıyor.

Akın Birdal, biyografisine Kırımlı dedesine hiç ulaşmayan bir sarı zarfın yolculuğunu anlatarak, başlamış. Postacı, sarı zarfı dedesine ulaştırmaya çalıştıysa da, başaramamış. Daha sonra aile sarı zarfın varlığını öğrenmiş ve zarfın hikâyesi ailede bir ulaşılmazın muammasına dönüşmüş. Aslında erdem ve değerler de o sarı zarf gibi… Var olduğuna inananlar, uğrunda mücadele ederler. Onurlu olan da o yolculuktur.

Sarı zarf hikâyesinin ardından, Birdal, öğretmen olan babası Gafur Bey’i, annesini, kardeşlerini, kanaatkâr yaşantılarıyla birlikte anlatıyor. Elliler, kardeşlerin birbirlerinin giysilerini tadilattan geçtikten sonra tekrar tekrar giydikleri yıllar. O yıllarda ne giysiler, ne insan ilişkileri yıllanınca bir kenara atılıyor; herhangi bir zarar geldiği takdirde onarılmaya çalışıldığı yıllar. Belki bu yüzden geçmiş yıllarda dayanışma ve güçlü arkadaşlıklar daha yaygın.

Birdal, anılarını aktarırken Marquez’den bir alıntıdan yararlanmış:

“Yaşam, ne yaşadığımız değil, ne anımsadığımızdır.” Birdal liseyi bitirdiğinde babasının kendisine verdiği bir düstur listesini hiç unutmaz:

1.Yaşamda iki şey vardır, elden gitmeyince bilinmez: Gençlik ve sağlık. Bunları gözün gibi korumalısın.

2.İyi bir insan ol; insanları sev ki sevilesin.

3.Erdemli ol ama bunu aşırılığa vardırma!

4.İyi giyin, giydiklerin kesene göre olsun; gösteriş yapma!

5.Ortaya konulan bir meyve tabağına ilk sen el atma; atarsan da en küçüğünü al!

6.Mümkünse ne ödünç al ne de ver; ama bu seni paylaşmaktan alıkoymasın!

7.Çalışmalı, üretmelisin ki kendini iyi ve işe yarar hissedebilesin!

8.Size bırakıyor olduğum onurla yaşamı her ne olursa olsun koruyun!

Akın Birdal, ‘ödünç alıp verme’ dışında babasının bütün öğütlerine uyar. Belki de Birdal’ın yaşamını biçimlendiren bu ilkelerdir. İnsan hakları için bir ömür verdiği mücadele; çalışmak, üretmek, onur ve bir tabakta sunulan meyvelerin tümüne göz dikmemekle anlatılamaz mı?

Birdal, lisede varsıl öğrencilerin üstenci tavırlarından rahatsızdır. Sınıf çelişkisini yavaş yavaş hissetmeye başlamıştır. Ancak siyasetle üniversitede tanışacaktır. Önce Hava Harp Okulu’na başvurur. Renk körü olduğu ortaya çıkınca, pilot olması olanaksız hale gelir. Ardından hukuk fakültesine başvurur ve giriş sınavlarında başarılı olur. Ama burs kazanamaz. Hukuktan da vazgeçer. Ankara Üniversitesi Ziraat Mühendisliği Fakültesi’ne burslu girer.

Tabii ki, hukuk fakültesine girememiş olması onun insanların eşitliği ve adalet için yılmaz bir savunucu olmasına engel olamamıştır. Üniversite yılları hızlı ve kederli geçer. Arkadaşlarının katledilişini görür. Gençlik yıllarında 71 darbesini yaşar. Üniversiteyi bitirdikten sonra askerliğin ardından çalışma yaşamı başlar. Çalışma yaşamı onu meslek örgütleriyle de yakınlaştırır. Yetmişli yılların sonunda KÖY-KOOP (Köy Kalkınma ve Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği) kurulur. Akın Birdal, birliğin eğitim, örgütlenme, basın-yayın ve halkla ilişkiler dairesinin başında olacaktır. Genel kuruldaki bir liste ayrışmasından doğan yönetim değişikliğine kadar görevini sürdürür. Zaten tam da görevinin sonlandığı dönemde, 12 Eylül 1980 askeri darbesi gerçekleşecektir. Akın Birdal, muhaliflerin tutuklanacağını tahmin ediyordur. İşsizdir de… Arkadaşlarıyla hemen Dost Çiftliği adlı bir bakkal dükkânı devralırlar ve bakkallık yapmaya başlarlar. Akın Birdal, onurlu bir yaşamı sürdürebilmek için çalışmanın makamlara hapsedilmeyecek bir değer olduğunu bilmektedir. Ziraat mühendisidir, kooperatifler birliğinin eski yöneticisidir. Ancak zor yıllarda bakkallık yapması gerekiyorsa, onu da en iyi biçimde yapmalıdır. Tutuklandığı güne kadar da, öyle yapmıştır. Sabah ilk açılan bakkal dükkânı, hep onların olmuştur.

Herkes için insan hakları

Hapisten çıktıktan sonra insan hakları mücadelesini sürdürmektedir, 1986 yılında 12 Eylül darbesinin ardından insanlar ilk kez bir çatı altında İnsan Hakları Derneği’nde bir araya gelmişlerdir. Herkes için insan hakları ilkesiyle kolları sıvayan derneğin başkanı da Akın Birdal olmuştur. Dernek darbeyle askıya alınan demokratik hakları, insan hakları ihlallerini gündemde tutmaya çalışmakta, ‘ölüm cezası kaldırılsın, genel af çıkarılsın’ çağrılarında bulunmaktadır.

Akın Birdal insan haklarıyla birlikte barış arayışlarında da en önde yer almıştır. Onun için kırılma yaratan olay, 1990 yılında gerçekleşen İnsan Hakları Derneği Genel Kurulu’nda daha sonra faili meçhule kurban gidecek olan siyasetçi Vedat Aydın’ın Kürtçe konuşmasının engellenmesidir. Bu olay Birdal’ın kendi kendisine “hani insan haklarını savunuyorduk” diye sormasına neden olacaktır. Akın Birdal insan hakları ve barış için sürdürdüğü yılmaz mücadelede hiç vazgeçmeyenlerdendir. Birdal, siyasi hedef haline getirilmiş, suikast düzenlenmiş, ağır yaralanmış, uzun ve zor bir iyileşme dönemi geçirmiş, ardından tekrar hapse girmek zorunda kalmıştır. Ancak ne bu zor şartlarda, ne Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekilliği yaparken, ne Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı’nda konuşurken lisede babasının verdiği ilkeler listesini unutmuştur: “Size bırakıyor olduğum onurla yaşamı her ne olursa olsun koruyun!” Bir de Sarı Zarf kitabının başında yer alan, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni… “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.