İstanbul’da yaşanan selin ardından kentsel yönetimi halk için değil, rant için yapan AKP’liler, yaşananları ‘doğal afet’ diye geçiştirmeye çalıştı. Ancak selle birlikte çarpık kentleşme ve altyapı eksikliği bir kez daha gözler önüne serildi. Yaşananlar doğanın tahrip edilmesi ve AKP’nin beton seviciliğinden kaynaklandı

Yaşanan selin nedeni AKP’nin beton sevgisi

Uğur Şahin ugursahin@birgun.net

İstanbul’da Salı günü gerçekleşen selle birlikte, alt yapı eksikliği ve plansız kentleşme bir kez daha gözler önüne serildi. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanı seçildiği tarih olan 1994’ten itibaren ranta açılan ve yeşili ortadan kaldırılan İstanbul’da, yağışla birlikte kara ile deniz yeniden birleşti. Birçok işyeri su altında kaldı, bir yurttaş işyerine yüzerek ulaşmaya çalıştı. Milyon dolarlık bütçelerle, yandaşlara yaptırılan metro, metrobüs, tramvay ve tüneller su altında kaldı. Dahası Şişhane Metrosu’nun İstiklal Caddesi çıkışında metrodan elektrik kaçağı nedeniyle kıvılcımlar ile duman yükseldi. Yaşananlar AKP eliyle İstanbul’un yaşanmaz hale geldiğini hatırlattı. AKP’li Kadir Topbaş’ın başkan olduğu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin şu ana kadar yaptığı çalışmaların, her 100 oturumun 91’inin imar artışıyla ilgili olduğunu düşününce yaşananlara şaşırmamak gerekiyor. Hiç kuşkusuz; tüm bunlar, doğanın tahrip edilmesi, çarpık kentleşme ve AKP’nin beton seviciliğinden kaynaklanıyor.. İstanbul’da yaşanan selin diğer nedenleri ise şöyle özetlenebilir: “Orman alanları, toprak örtüsü ve su havzalarının yok edilmesi, yağmur suyu kanallarının yetersiz oluşu, kanalizasyon sistemlerinin düzenli bakımlarının yapılmaması, ıslah çalışması yapılırken dere yataklarının betonlaştırılması ve yağış oranlarının kısa vadeli hesaplanması.”

yasanan-selin-nedeni-akp-nin-beton-sevgisi-324543-1.

Altyapı ihaleleri yandaşa
İstanbul’daki altyapı ihalelerini peşkeş çekmek için kendi yandaşlarına veren AKP’liler, selle birlikte, hemen ‘doğal afet’ açıklamasına sığındı. AKP’li Belediye Başkanı ‘mimar’ Kadir Topbaş, “Yıllar önce Londra›da metro istasyonunu sular, seller basmıştı” diyerek kendini savunmaya çalıştı. Topbaş’ın ardından Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan da, durumu ‘afet’ diye niteledi.

Elbette bu açıklamaların bir amacı var, o da suçu doğaya atarak, sorumluluktan kaçmaya çalışan AKP’lilerin yaşananları ‘normalleştirmeye’ çalışması. Bu noktada, altını çizerek söylemek gerekiyor: “Bir doğa olayını afet haline dönüştürmemek, olası en kötü ihtimali göz önünde bulundurarak alınan önlemlerle mümkündür.”

2009’dan ders alınmadı
Salı günü yaşanan selin ardından, İstanbul’da 2009 yılında gerçekleşen ve 31 yurttaşın hayatını kaybettiği sel felaketinden hiçbir ders alınmadığı da ortaya çıkmış oldu. O dönem Topbaş’ın yaptığı açıklamalara bakalım. 9 Eylül 2009’daki selin ardından Topbaş, yaşananlar için, “Bunlar bir olağanüstü hal” demiş ve şöyle devam etmişti: “Son 80 yılın en büyük yağışı birkaç saat içinde İstanbul’a düştü. Bu doğal afetler karşısında insanların yapacağı bir şey kalmıyor. Teknoloji uğruna çok fazla ihtiraslı davrandık ve doğayı tahrip ettik.”

Peki ya Erdoğan? 2009 yılındaki sel felaketinin bir benzeri yine 1995 yılında yaşanmıştı. Selden sonra dönemin İBB Başkanı Tayyip Erdoğan açıklama yaparak, başta Ayamama Deresi’nin ıslahı olmak üzere bir dizi tedbirler alınacağını söylemiş, ancak hiçbir tedbir alınmaması nedeniyle dere, o tarihten sonra birkaç kez daha taşarak yurttaşların mağduriyetine sebep olmuştu.

yasanan-selin-nedeni-akp-nin-beton-sevgisi-324544-1.

AKP’lilere göre yeni yerleşim bölgeleri rant alanı
İşte tam da bu noktada insan sormadan edemiyor: Dere yatakları neden etkin bir biçimde düzenlenmiyor ve neden yapılaşmaya açılıyor? Neden taşkın risk haritaları oluşturulmuyor? Neden bölge tahliye planlamaları hazırlanmıyor? Neden yandaşa göre değil de iklime uygun altyapı çalışmaları yapılmıyor? Aslında tüm bu soruların cevapsız kalmasının sebebi belli. Yaşananlardan birinci dereceden sorumlu olmasına rağmen AKP’li yerel yöneticiler ve yandaşları, yeni yerleşim bölgelerini adeta birer rant alanı olarak görüyor. Rantın boyutunu ise özetleyecek tek bir cümleyi hatırlatmak yeterli olur. AKP’li Üsküdar Belediyesi Başkanı Hilmi Türkmen, “İstanbul’un taşı toprağı altın diyorlar ya, Üsküdar’ın da taşı toprağı yakut” demişti. Salı günü gerçekleşen selde Üsküdar’da bir yurttaşın işine yüzerek gitme mecburiyetinde kaldığını düşününce, Türkmen’in sözleri daha da bir ‘anlamlı’ oldu.

İstanbul’da yaşanan sel, kentsel yönetimi halk için değil, rant için yapan AKP’lilerin mühendislik-mimarlık ve şehir plancılığı meslekleriyle bağdaşmayan tutumlarının da bir göstergesiydi. Ancak küresel ölçekte yağış rejimlerinin iklim değişikliğinden etkilendiğini de vurgulamak gerekiyor.

yasanan-selin-nedeni-akp-nin-beton-sevgisi-324545-1.

Altyapıya hiç değer verilmemiş!
Konuya ilişkin İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Şen ile konuştuk. Şen’e göre, betonlaşmış her şehirde sel olabilir. Şen, “Tabii ki şiddetli bir yağış ancak çok da şiddetli bir yağış değil. Örneğin 1985’te 200 kilogram Şile’de yağmur yağmış, 2009’da ise Kilyos’a 180 kilogram yağmış. Baktığımız zaman yağışın çok da büyük bir yağış olmadığını görebiliriz” diyor ve ekliyor: “Kırsal bir alana yağsaydı bu afet mi olacaktı? Yeşil alanları sıfırlanmış bir şehirde böyle seller olağandır. Toprağın üstüyle ilgilenirler, çünkü alta yatırım yaparlarsa para gider. Bunun için yukarısı daha önemlidir. Altyapıya hiç değer verilmemiş, Şimdiye kadar onların gözden geçirilmesi gerekiyordu.”

Topbaş’ın, “Londra’da metro istasyonunu sular, seller basmıştı” şeklindeki açıklamasını değerlendiren Şen, “Orada da oldu, burada da oldu demek yerine tedbir almak gerekiyor. Yerel yönetimler tedbir almazsa, ertesi gün ne kadar hasar olmuş diye açıklama yaparlar. Bir gün öncesinden hasarı aşağıya indirmek için ne tür bir işlem yaptın? Bunlar yok tabii” diyerek sözlerini sonlandırıyor.

yasanan-selin-nedeni-akp-nin-beton-sevgisi-324546-1.

Kent açısından 15 yıldır OHAL ile yönetiliyoruz
“Kent açısından baktığımız zaman, biz 15 yıldır Olağanüstü hal (OHAL) ile yönetiliyoruz.” Bu sözler, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ayşe Yıkıcı’ya ait. “Bilimin gerekleri yerine getirilmiş olsa bugün bunları konuşmazdık” diyen Yıkıcı, şöyle devam ediyor: “Yaşananlara sel felaketi diyebiliriz, çünkü mevcut yönetim öyle adlandırıyor. Aslında bu bir iktidar felaketidir. Taşkının en önemli nedeni, rant odaklı alınan imar değişikliği kararıdır. Sürekli betonlaşmaya yönelik bir düzen içerisinde, maalesef altyapıya ne bütçe ne de fikir ayrılıyor.”

Ufacık bir yeşil alan kalmasın diye uğraşıyorlar
Yıkıcı, “Bizim yasalarımız ileriye gitmesi gerekirken, geriye gidiyor. Bundan önce hukuksal kazanımlarımız olurdu ancak hukuk kanalları şu an kapatılmış durumda. Ufacık bir yeşil alan, küçücük bir kıyı alanı dahi kalmasın diye yıllardır uğraşıyorlar” diye konuşuyor ve ekliyor: “Rant odaklı politikaları herkes kabul etmiş durumda. İstanbul’un İstanbul’dan yönetildiğini düşünmüyorum. İBB, Ankara’dan gelen her emri uygulayan bir kurum haline dönüştü. Bundan önce, İstanbul’un gelişimini etkileyen kararlar İstanbul’da alınırdı. Biz her ne kadar dava açsak da 2009 Çevre Düzeni Planı, İstanbul’da yapılmış bir plandır. Biz şu an o Çevre Düzeni Planı’na sarılıyoruz. Bize beterin beteri varmış dedirtiyorlar. O plandan iki yıl sonra, ne olduysa ortaya 3’üncü köprüler, 3’ncü havalimanları, çılgın ve projeler ortaya çıktı. Bunlar o planda olmayan kararlarla yapıldı.

İşte bunlar hep selin nedenleri arasında yer alıyor.”

Önce altyapı sonra üstyapı
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Su ve Atıksu Komisyonu Başkanı Selahattin Beyaz’a İstanbul’un altyapısının durumunu soruyorum. Beyaz yanıtlıyor: “Türkiye altyapı konusunda oldukça geride kalmış bir ülke. Çok eski kanalizasyon sistemlerini kullanıyoruz. İstanbul’da yeni yapılaşma alanlarındaki değişiklik, altyapıya yansımıyor. Örneğin AVM yapıyorlar ancak oranın altyapısını, kanal çaplarını değiştirmiyorlar. Gökdelenler için de geçerli bu. İstanbul’da ayrık kanalizasyon sistemi yok. Yani yağmur suları ile atık sular ayrı kanallarda toplanmıyor. Bir de kanalların bakımı hiç yapılmıyor. İSKİ veya diğer kurumlar bizden, ‘kanal bakım ücreti’ alıyor. Ancak hiç gördünüz mü yağmur suyu kanallarına bakıldığını? Parasını alıyorlar ama bakmıyorlar” diyor.

Beyaz, sözlerini şöyle noktalıyor: “İstanbul’un son adlığı yağışa bakınca, miktarı aslında normaldi. Ancak örneğin kentsel dönüşüm yaparken sadece üste binalar dikmekle olmaz. Binlerce insanı altyapısız bir yere göndermekle olmaz bu iş. Önce altyapının sonra üstyapının yapılması gerekiyor. İstanbul’da bir sürü kanal var ancak bir kanal haritası bile yok. Bunların hepsi sel ile mücadele de oldukça önemli.”