Bu konuda itirazımız hangi noktaya odaklanmalı? Bir ülkenin ekonomik kalkınması için yerli finansman kanalları yaratılması ilke olarak yanlış değil. Yanlış olan, ülkenin üretici potansiyeline esaslı bir katkı yapmayan inşaat odaklı projelerin tek başına kurtarıcı olarak ele alınması

Yatırımların yerli finansmanı meselesi ve Varlık Fonu

SIRRI EMRAH ÜÇER *

Üniversitelerimiz tarihinin en ağır saldırısı altında. Bir yandan hocalarımız okullarından koparılıyor, bir yandan devletin birçok organında köklü revizyonlara gidiliyor. Bu yazıyı önceden verilmiş bir sözü yerine getirmek için kaleme alıyorum, ama aklım ve kalbim KHK mağduru akademisyenlerin yanında.

Son bir hafta içerisinde Varlık Fonu üzerine çok yazıldı, tartışıldı. Fonun birçok yönü üzerine kamuoyu aydınlatılmış oldu. Bu yazıda iki soru üzerinden fonla ilgili gölgede kaldığını düşündüğüm konuları açmaya çalışacağım. Bu fon neden ortaya çıktı? Neden bu dönem? Bu sorulara küresel ve yerel planda cevap vermeye çalışalım.

Küresel planda baktığımız zaman özelleştirmenin gerilediğini görüyoruz. Dünyada haberleşme, enerji ve ulaşım gibi altyapı alanlarına özel sektör katılımı, 1990’lardaki canlanmadan sonra 2000’lerden beri sürekli gerilemede. Bunun ardında özel finansman kanallarının bu alanlara fon aktarmakta isteksizleşmesi var. Sektöre dahil olan özel sektör aktörleri, ciddi finansal krizler içerisine girdiler. Özelleştirme başladığında şöyle bir propaganda yapılıyordu. Altyapı sektörlerine özel sektörün girişiyle rekabet gelişecek, rekabet beraberinde yatırımlarda artışı ve teknolojik güncellenmeyi getirecekti. Ne var ki özel sektör aktörleri, uluslararası finansal piyasaların dalgalı yapısının ve altyapı sektörlerinin özel işletmecilikle ve rekabetçi fiyatlamayla çelişen özelliklerinin yarattığı bir finansman kriziyle karşı karşıya kaldılar. Bu finansman krizi yatırımların gerilemesine yol açtı. Altyapı sektörlerinin yatırım temposunda yaşanan istikrarsızlık, günümüz küresel birikiminin ana dinamiği olan mekânsal para ve meta hareketliliğini artırma işlevinde yetersiz kalınmasına yol açıyor. Bu noktada devletlerin altyapı sektörlerini kaderine terk etmesi beklenemez. Çünkü altyapı sektörlerinin işlevini yerine getiremez hale gelmesi, tüm ekonomik işlemleri kısıtlayacaktır.

Devletler bu krize nasıl tepki veriyor? İlk aşamada, biraz da özel finansmanı yeniden teşvik etmek için, dünyanın her yerinde devlet altyapı sektörlerinin yatırım finansmanı alanına giriyor. Özelleştirme tipi yatırımların yerini adım adım, devletlerin aktif finansman desteğini ve denetimini içeren kamu-özel sektör ortaklıkları alıyor. Burada umulan o ki, devletin sağladığı kısmi finansman ve ödeme garantileri, çekingen sermaye piyasalarını cesaretlendirsin.

Bizim ülkemiz açısından bu durumu daha acil kılan bazı dinamikler 2010’larda belirgin hale geldi. Bunlar kurdaki yükseliş ve ekonomik-siyasi itibarda gerilemenin yarattığı finansman sorunları. Türkiye için 2000’lerin ortasında muslukları açan uluslararası finans piyasaları 2010’larla beraber borç vermekte isteksiz davranmaya başladı. Uluslararası finans mekanizmaları Türkiye’yi biriken borcunu ödemek yoluna aktarmak istediler. Türkiye’de hâkim olan siyasi anlayışsa, özelleştirmeden geri adım atmayan, inşaat odaklı dev projelere dayanan ve başarılı olma ihtimali gayet tartışmalı bir ekonomi politikasında ısrar etti. Bunun için iç finansman kanallarının zorlanması gerekiyordu. İlk adım olarak 2010’lara gelinirken yerli bankalar ve kamu bankaları bu projelerin finansmanına sokuldu. 2014’te kamuoyunda epey yankı uyandıran hazine garantisi uygulaması başlatıldı, bu kapsamda ulaştırma projelerine trafik garantileri verildi. 2015 sonunda, TL’nin hızlı değer kaybına tepki olarak bazı yetkilendirme bedeli ödemeleri için kur sabitlendi. Çünkü dolar cinsinden borçlanarak yatırım yapan sermaye grupları, TL’nin değer kaybıyla gelirlerinde, dolayısıyla borçlarını çevirme becerilerinde büyük bir erozyon yaşamıştı. Nihayet devletin finansman sahasındaki teşvik edici politikalarının en son halkası olarak bir fon denizi olan Türkiye Varlık Fonu kuruluyor. Varlık Fonu aracılığıyla, daha önce de kredileri bu projelere yönlendirilmiş olan kamu bankalarının ve diğer bazı potansiyel kamu akarlarının fonları tek bir yönetim elinde konsolide edilmiş oluyor. Toparlayacak olursak, devlet dev inşaat/altyapı projelerine özel sektörü sokmaya dayanan bir ekonomik canlanma stratejisini güdüyor. Bu projeler için dış kaynak bulamadığı aşamada yerli kaynakları seferber ediyor. Varlık Fonu bu finansman stratejisi bağlamında ele alınması gereken bir politikadır, diğer ülkelerde ortaya çıkan alternatif finansman şemalarıyla etkilenme ilişkisi içindedir.

Bu konuda itirazımız hangi noktaya odaklanmalı? Bir ülkenin ekonomik kalkınması için yerli finansman kanalları yaratılması ilke olarak yanlış değil. Yanlış olan, ülkenin üretici potansiyeline esaslı bir katkı yapmayan inşaat odaklı projelerin tek başına kurtarıcı olarak ele alınması. Altyapı sektörlerinin güçlendirilmesi, dengeli bir yatırımlar demedi içerisinde yanlış değil. Yanlış olan, ehil olmayan yandaş sermaye gruplarının şeffaf olmayan ihalelerle doğal yıkım yaratacak projelerde yetkilendirilmeleri. Kamu finansmanının yatırımlarda devreye sokulması yanlış değil. Yanlış olan, kamu finansmanına kamu planlamasının ve mülkiyetinin eşlik etmemesi, öne çıkan güdünün sermaye gruplarını finansman krizinden kurtarmak olması. Bizler kamu finansmanının, kamu planlaması, mülkiyetin kamuya devri ve kamu işletmeciliğinin geliştirilmesiyle beraber uygulanmasını savunmalıyız. Elbette bir ahbap-çavuş ekonomisi içerisinde değil, Türkiye’mizin ekolojik dengesini gözeten şeffaf bir yönetim çerçevesinde.

Küresel plana geri dönecek olursak, şunu eklemeliyiz. Eğer devletlerin özel yatırımları canlandırmak için attığı bu ilk adımlar karşılıksız kalırsa, ilgili altyapı sektörlerinin yeniden devletleştirilmesi, uluslararası bir eğilim olarak yeniden gündeme gelebilecektir. Bunun tarihteki örneği, sosyalist ekonomiler, 1930’ların Batı Avrupası, 1960’ların ithal ikameci modelleridir. Müteveffa Demir Lady’ye inanmayınız, daima bir alternatif vardır.

*Boğaziçi Üniversitesi, Atatürk Enstitüsü, Doktora öğrencisi