Geçen günlerde yayımlanan ve ‘tılsımlı’ olduğu öne sürülen kitap, hararetli tartışmalara neden olurken Ömer Türkeş, yazar kadar yayımcıya da büyük sorumluluk düştüğünü kaydetti: Kitabın metalaşma sürecinin doğal bir yansıması. Bu tarz kitapları teşvik eden üreticiler, içerikten yazar kadar sorumlu

Yayıncılar, içerikten yazar kadar sorumlu

RIFAT KIRCI

Tuğçe Işınsu’nun Güç isimli kitabı özellikle sosyal medyada hararetli tartışmalara neden oldu. Kitabın ‘tılsımlı’ olduğunu iddia eden Işınsu, bazı duaları da içeren ‘formüller’ verdiği kitabın mucizeler yarattığını öne sürdü. Kimi okur, Işınsu’yu dolandırıcı olmakla suçladı kimi okur ise “aslında kişisel gelişim kitaplarının zaten safsata olduğu” yönünde eleştiriler yaptı. Ancak Feniks etiketiyle çıkan bu kitaba ve yazara her ne kadar eleştiri yöneltilse de bu kitabı basan yayınevi fazla konuşulmadı. Yine yakın bir tarihte Şeyma Subaşı ‘Sadece Şeyma’ isimli bir kitap basmış ve bilgi yanlışı nedeniyle insanlara fiziksel zarar verebilecek yüz maskeleri, güzellik tarifleri önermişti. Soner Yalçın ise aşı karşıtlığını destekleyebileceği yönünde eleştiriler alan ‘Kara Kutu: Yüzleşme Vakti’ isimli bir kitap hazırladı. Yayınevi-kitap-yazar ilişkisine dair sorularımızı Ömer Türkeş’e yönelttik.

  • Tuğçe Işınsu’nun Güç isimli kitabı Feniks yayınlarından çıktı. Işınsu, kitap ve kitabı pazarlama yöntemi nedeniyle özellikle sosyal medyada ‘dolandırıcı’ olduğu yönünde eleştiriler aldı. Bu noktada yazar, kitap ve yayınevi ilişkisini nasıl değerlendirmek gerekir? Kitabın yaratacağı sorumluluk, yayımcıyı ne ölçüde ilgilendirir?

Kitabın sorumluluğu yazar kadar yayımcısını da ilgilendirir, ilgilendirmelidir. Ancak mesele sadece ‘Güç’ kitabı etrafında tartışılmamalı. Söz konusu kitap, 80’lerden günümüze kadar uzanan bir sürecin, kitabın metalaşma sürecinin ve toplumun değerler bütünün çöküşünün doğal bir yansıması. Kısacası, yayımcılar kâr etmek için okur ilgisi çekecek, çok satacak kitaplara yöneliyorlar. Basit bir aracı değiller, tersine bu tarz kitapları teşvik eden üreticiler olarak kitabın içeriğinden yazar kadar sorumlular.

  • Kitabın metalaşması ne anlama geliyor, biraz daha açabilir misiniz?

Günümüzde kitaba, yazara, okura ve yayımcıya yüklenen anlamlar değişti. Okumak artık aydınlanmaktan ziyade hoşça vakit geçirmek anlamına geliyor. Gerçeklerle baş etmekte zorlananlar ağaç ziyanlığından başka bir şey olmayan birtakım kitaplarla pembe dünyalara dalıyorlar. Okur talebi gözetilerek yazılmış bu türden kitapları herhangi bir türün parantezine almak, insanlığın yüzlerce yıllık entelektüel birikimine saygısızlık etmek demektir. Ne var ki kitabevi raflarına ya da web sitelerinin ‘Yeni Çıkanlar’ sayfalarına baktığımızda ortalığı bu türden kitapların kapladığının görüyoruz. BirGün kitap ekindeki yazılarımda ve TAKSAV’ın ‘Dünden Bugüne Toplumsal Muhalefetin Dili ve Sanattaki İzdüşümü’ başlıklı seminerler dizisi kapsamında yaptığım sunumda da vurguladığım gibi, içinde bulunduğumuz durum -kitabı, yazarı, okur ve yayıncıyı da kapsayacak bir genişlikte- ‘değer kaybı’ olarak özetlenebilir.

  • Kişisel gelişim kitapları ya da insanlara maddi kazanç vaat eden kitaplar her zaman çok okunan listesinde yer alıyor. Okur alışkanlıklarında yayımcının rolü nedir?

Kişisel gelişim kitapları insanlara kurtuluş vaat ederek modern zamanların kutsal kitapları vazifesini görüyor. Bu durumun bireyin hayat karşısındaki korkuları, umutsuzluğu ve acizliğiyle doğrudan bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Ancak okur yazar ve yayımcıdan ayırmayı da doğru bulmuyorum. Bir kitap -hele ki piyasa kuralları gözetilerek kaleme alınmışsa- yazar, okur, yayımcı işbirliğinin ürünüdür. Öncelikle akılda tutulması gereken yazma ile okumanın, yazarla okurun aynı tarihsel olgunun iki yüzü olduğu gerçeğidir. Özellikle de bu türden kitaplar söz konusu olduğunda okura özel bir yer açmak zorundayız. Çünkü okur, bir romanın kıymetinin çok satmasıyla ölçüldüğü şimdiki zamanlarda edebiyata yön veren en büyük güç haline gelmiş durumda. Kolay okunan, kendisini ve düşlerini onaylayan, gerçeklere gözü kapalı kitaplar bekliyor yazarından ve yayınevinden. Öyleyse okurun tercihleriyle yazarların ve yayımcıların tercihleri arasında büyük bir uçurum olmadığını söylemek gerekiyor.

  • D&R, İdefix gibi dağıtım tekelleri, yayımcının yayın politikasını belirlemesini nasıl etkiliyor? Özellikle butik yayınevleri açısından dağıtım kaygısını nasıl değerlendirmek gerekir?

Sadece kitap yayımcılığının değil medya sektörünün de en büyük sorunu dağıtım tekellerine bağımlılıktır. Ancak bu sürecin oluşmasında yayıncıların da sorumluluğu var. Dağıtım tekelleri doğrudan kitap içeriğine müdahale etmeseler bile dağıtım ve ödeme politikalarıyla butik yayınevlerini kısa sürede ekonomik açıdan dar boğaza sürükleyebilirler.