Yazar olmadan kahramanı yaşar mı?

ÖZLEM SÖNMEZ ERTEN

Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar bir kral, bir kraliçe, bir de prenses varmış. Olağanüstü güzellikte bir sarayda yaşıyorlarmış. Her türlü isteklerini, daha onlar söylemeden anlayıp halleden hizmetkârları varmış. Kraliyet ailesinin hayatı bu masal ülkesinde geçiyor ve dertsiz bir yaşam sürüyorlarmış. Kralın dert etmesi gereken bir halkı, kraliçenin de hiçbir işi yokmuş. Prenses de tıpkı masallardaki gibi beyaz atlı prensini beklermiş. Fakat bir sabah her şey durmuş. Ne kahve getiren, ne ekmeğe reçel sürmeyi bekleyen hizmetkârlar, hepsi ailenin isteklerini duymaz olmuş. Güller solmuş, kelebekler gitmiş. Çünkü yazar, masalına devam edip etmeme konusunda kararsız kalmış, daha doğrusu masalına nasıl devam edeceğini bilemiyormuş. Peki, yazarın talimatları olmaksızın bir masal kahramanı yaşayabilir mi? Marjaleena Lembke’in modern masalı, hayal gücünü arayan bir yazar ve yazarını arayan masal kahramanları etrafında, gerçek dünya ve kurgu arasındaki ilişkiyi, masal dünyasının tüm klişelerini kullanarak aktarmaya çalışıyor.

Bizim bir yazara ihtiyacımız var mı? Yazarımız olmazsa ne olur? Masalın dışında da yaşamımızı sürdürebilir miyiz? Hayatımızı kendimiz yönlendirebilir miyiz? Böylece kral, kraliçe ve prenses saraydan ayrılır. Hareket edebildiklerini görmek onları rahatlatır. Sokaklar, evler, ve insanlar üçüne de çok yabancıdır. Peki, bu tekerlekli canavar da neyin nesidir. Prenses gelinliklerin olduğu bir vitrinin önünde durur, uzun, beyaz tuvaletleri, gelin başlarını ve duvakları inceler. Belki insanlar bir masal prensi ya da prensesi olmanın hayalini kuruyorlardır; tıpkı masal kahramanlarının gerçek birer insan olmanın hayalini kurdukları gibi. Her zaman yazarın seçtiği kıyafetleri giymek zorunda kalan kraliçe de bir kez olsun kıyafetlerini kendi seçmek ister. Pantolon giyen bir kraliçe!

Şehirde, yarım kalmış öykülerden atılan sokak çocuklarıyla karşılaşırlar. Hatta prenses sayfa 13 isimli bir çocuktan çok etkilenir. Kral ve kraliçe tüm çocuklarla birlikte saraya dönmeye karar verdiğinde, tıpkı masallardaki gibi, kurnaz ve kötü niyetli bir öykü yöneticisi olan Kont Akıldefteri’nin tuzağına düşerler. Bitirilmeden bir kenara atılan bir öyküden gelen ve hayatı boyunca tek bir anlamlı cümle yazamamış olan Kont’un başkalarının yazdığı tek bir cümleye bile tahammülü yokmuş. Neyse ki yazarın da masalını bitirmeye karar vermesiyle, hepsi özgürlüğüne kavuşur. Hep birlikte saraya yerleşirler ve yazar nihayet bütün karakterlere yer verebileceği bir masal yazmayı başarır. Kont Akıldefteri bile bu hikâyede yerini alır. Zira yazarken bazı şeyleri hatırlamak için notlar aldığımız bir akıl defterine her zaman ihtiyaç vardır. Çocuklar boş duran evlere yerleşirler, kalabalık sofralar kurulur. Hem neden prensesler tek başına büyümek zorunda olsun ki! Kral ismi olmayan çocuklar için güzel isimler arar. Çünkü masallardaki birçok kahramanın kendine özgü isimleri yoktur. Çocuklar yalnızca çocuk, prensesler prenses, krallar kral, kraliçeler de kraliçedir. Burası artık küçük ama gerçek bir krallıktır. Herkesin anlamlı işler bulabildiği ve kendi işini kendi halledebildiği gerçek bir krallık.

“Masal içinde Masal”, isminden de anlaşılacağı gibi katmanlı bir kurguya sahip. Bu katmanlar, çok iyi bildiğimiz masal ve öykülerden izler de taşıyor. Prensesin insan olma ama sonsuza kadar yaşama arzusu ile küçük denizkızının hikâyesinin kesişmesi gibi. Yazar aslında çok bilinenleri kullanarak, bilinmeyen ve yeni bir masal ortaya koyuyor. Karakterleri aracılığı ile de şu soruyu soruyor: Hepsi aynı mıdır masalların, bir tanesini bilirsen hepsini bilmiş olur musun? Kaç tane insanın hiç bir zaman bir öyküye giremediğini, ne kadar çok öykünün hiç yazılmadığını biliyor musun?