Güneşdoğdu’nun öyküleri hayatın içinden. Hüzünler, ayrılıklar, özlemler, acı çeken insanlar. Gidecek gücü bulamayan kadınlar ve gitmek ile kalmak arasında bocalayan kadınlar...

Yazarak özgürleşmek
Sibel Güneş.

Kadir İNCESU

Güneşli Öyküler, Suskun Toy Kuşları ve Özgür Renkler adlı kitapları bulunan Sibel Güneşdoğdu’nun 16 öyküsünün yer aldığı Gitmek adlı kitabı Edebiyatist Yayınevi tarafından yayımlandı. Pek de dikkat çekmediğini düşündüğünüz olayların, öyküleşirken usta dokunuşlarla ulaştığı yoğunluğa şaşırmakla kalmayıp, kendi öykünüzü yazma cesareti de bulacaksınız belki de… Kendisini yazarak özgürleştirme çabası içerisinde olduğunu düşündüğüm Sibel Güneşdoğdu ile her biri “uzun” bir yolculuktan izler taşıyan öyküleri üzerine konuştuk.

Gitmek, gitmek zorunda olmak; kalmak veya kalmak zorunda olmak. Zor olan hangisi?

“İnsan sonsuzdur, sınırlanamaz, haritası çizilemez” görüşündedir analitik psikolojinin kurucusu C. G. Jung. Buna karşın insan, insanı sınırlamaya, kalıba hapsetmeye çabalar. Çocukluğumuzun geçtiği evde biçimlenir karakterlerimiz. Ve her çocuk bir biçimde psikolojik istismara uğrar; sevilmiyoruzdur ya da çok seviliyoruzdur. Kimimiz sevgisizlikten yaralanır, kimimiz sevgiden boğuluruz… Genelleyemeyiz, mükemmelliğe yaklaşmış ebeveynler de vardır mutlaka, ama çoğunluğa bakıldığında anne-baba olmayı bilmeyen, çocuklarının sahibi olduklarına inanan bireyler bilinçsizce, acıyla, haksızlıkla kodlanmış mutsuz insanlar yetiştirirler; adımıza düşünür, isteklerimizi sormadan yol çizerler… Kendisine de aynısı yapılmıştır, ona belletileni uygular. Bu öğrenilmiş çaresizlik döngüsünde katlanmayı seçenlerin portrelerini çizdim öykülerimde; gitmeyi isteyip başaramayanların, uzaklaşmak umuduyla yaşayanların. Kalmak bir karar verme eylemi değil onlar için, yoğunlaşan duygusal bir çöküş… Kitaba adını veren Gitmek, Buğu, Karanlığa Yürümek adlı öyküler bu olgunun sıkıntı veren boyutuna örnektir…

GİTMEK, Sibel Güneşdoğdu, Edebiyatist Yayınevi, 2023GİTMEK, Sibel Güneşdoğdu, Edebiyatist Yayınevi, 2023

Ya susmak?

Bir kabulleniştir susmak; vazgeçiştir. Başa çıkılamayan dayatmaların zorlamayla değiştirilemeyeceğini bilmenin yılgınlığıdır. Kendi içine saklanır insan; çünkü yaraları saklayan etten bir kaledir yürek.

“Başkalaşarak yeni bir kimlik” arayışı, günümüzde iyice yalnızlaşan insanın hangi arayışlarının sonucu ortaya çıkıyor?

Bir Küçük Yıldızcık adlı öykümden bir alıntı bu. Bastırılmış duygular, bir kadının kendince kaçış noktası bulgulaması; bir dövmecide, yaşamına, gövdesine, cinselliğine, ruhuna uygulanan sansürü sessizce, mutlu mu, mutsuz mu pek ayrımsayamadan deneyimleme yönelimi. Başkalaşarak yeni bir kimlik arayışı, kalabalığın ortasında yalnızlaşanların dışavurum yaratımlarıdır.

“Keşke, bıraksaydı kendi halime, yanlış yapa yapa doğruları bulsaydım” diyen Karanlığa Yürümek adlı öykünüzün kahramanının, çıkış yolunu bulmasına karşın harekete geçecek gücü bulamamasını nasıl değerlendirmeliyiz?

Bir anne ve oğlunun yaşamları var o öyküde. Genç adam annesine karşı zayıf, anne baskıcı. Psikolojide Bağımlı Ebeveyn kavramının her 100 anneden 10’unda var olduğu söyleniyor. Bağımlı ebeveyn, “Sen benim hayatımsın, senden başka kimsem yok” diyerek çocuğunun hayatında ön sırada olmak istiyor. Toplumdan soyutlanmış, arkadaşlık ihtiyacını çocuğuyla gideriyor. Uzmanlar bağımlılık yerine bağlılığı savunuyorlar, öyküdeki anneyse suçluluk duygusu yükleyerek oğlunun kendinden uzaklaşmasını engelliyor.

Karanlığa Yürümek adlı öykünüzde, insanın yazgısıyla yüzleşmesine dikkat çekiyorsunuz. Her ne kadar, yazdıklarınız kurgulanmış metinler olsa da, hayatta bir karşılığı vardır mutlaka. Kaynak aldığınız yaşanmışlıkların öykülerinize etkisi nedir?

Öykü, sözcüklerle resim çizmektir. Salt kurgudan ibaret değildir öyküler, altta beynimizin çektiği, arşivlediği korku, kaygı, hasret, keder fotoğrafları var; mutlu fotoğraflar da vardır ama kalıcı görüntüler çoğunlukla olumsuzlar; aile evinden, sokaktan, mahalleden, okuldan; bir sesle, bir kokuyla, bir renkle, bir şarkıyla öne çıkıveren... Yaşamı sorguluyor ve yazıyorsanız malzemeniz yaşamsal akış içinde zihninizdeki eski, yeni görüntülerdir. Yüzlerimizde maskelerimiz, derdimizi içimizde yaşayan insanlarız. Az mutluluk, çokça hüzünle öykülerin öznesiyiz her birimiz…

Geçmişe sürekli bağlı kalma durumuna, bir kahramanınızın öyküsünde dikkat çektiğiniz “yarım kalmak”, “bütünlenememek” olgusundan söz eder misiniz?

Denizin Siyahında adlı öyküde, geçmişteki aşkını unutamayan, yeni yaşamıyla uzlaşamayan, eşi ve ilk aşkı arasında sıkışmış bir kadının çırpınışını görüyoruz. Mutsuzluğunun nedeni yarım kalmış gönül hikâyesi. Psikolog Bluma Zeigarnik tarafından keşfedilmiş, Zeigarnik Etkisi diye adlandırılan kavramın anlattığı gibi; tamamlanmamış işlerin, yarım kalan aşkların tamamlananlara göre daha fazla akılda kalması; unutulamaması. Öyküdeki kadının, geçmişe takılıp kalma, bütünlenememe nedenlerine somut bir örnek.

Aklımda Bir Delilik adlı öykünüzde de dikkat çektiğiniz iletişimsizlik mi pek çok sorunun kaynağı?

Temeldeki sevgisizlik diyebiliriz. Yaralı bir toplumuz. Eksikliklerimizle boğuşurken, sorunlarımızı aşamıyoruz. İkili ilişkilerin bilinmezliğidir bu durum. Anlaşılmayı bekleriz de karşımızdakini anlamaya yanaşmayız. Kendi iç dünyamızla fazlasıyla meşgulüz çünkü.