Bir kuşağın, bir gün mutlaka ile hemen şimdi'nin arasında sıkışıp kalmış milyonlarca çocuğundan birisiyim. O zamanın ne kadar unutulmazı varsa,...

BirGün'ün hatırlattığı
Yankı Yazgan
Bir kuşağın, bir gün mutlaka ile hemen şimdi'nin arasında sıkışıp kalmış milyonlarca çocuğundan birisiyim. O zamanın ne kadar unutulmazı varsa, neredeyse hepsinin bir incitici, hırpalayıcı yanı olduğunu düşünürüm. Yaşanmışların doğru hatırlandığından bile emin olamayız, zira travma belleği hırpalar. Bu yanlış hatırlama, değerler için pek geçerli değildir... BirGün, o günden bugüne kalabilmiş değerlerin hatırlanabildiği, ifade edilebildiği yerlerden birisi.

BirGün'de karikatürlerimi gördüğüm her hafta somut olarak hatırladığım kişisel bir şey daha var: 1980 yazında, numune hastanesinde bir tıp öğrencisi olarak çalışmaktan arttırdığım zamanlarda, Demokrat gazetesinin Çatalçeşme sokaktaki bürosunda karikatür sayfasının hazırlıklarına "takıldığım" anlar...

* * *

Alles Gute zum Geburtstag!
Ozan Ceyhun
BirGün'ün beşinci doğum günü hepimize kutlu olsun. Bence bu bes yıllık ömür örneğin bir kedinin beş yıllık ömür dilimi kadar uzun ve anlamlı. Türkiye gibi demokrasiden yana, basın ve düşünce özgürlüğünün sembolü konumunda ve sürekli yokluk içinde var olmaya çalışan onurlu gazetecilerin ürünü BirGün'ün beş yıl tüm engellere rağmen var olabilmesi çok değerli.

Medyanın tamamen tekelleştiği. Medya patronlarının gazetecilik ile uzaktan yakından ilşkisinin olmadığı bir ortamda "bağımsız ve sol" gazete çıkarmak her "babayiğidin" harcı değil. İşte bunu başardı bugüne kadar BirGün!

BirGün bizim onurumuz ve gururumuzdur.

Tüm BirGün'ü BirGün yapanları yani üreticilerini ve kararlı okurlarını kutluyorum.

* * *

5 koca yıl ve şimdi bir çocuk BirGün!
L. Doğan Tılıç
Beş koca yıl dediğime bakmayın. Yüz yıllarca yaşamasını düşlediğimiz bir gazete için 5 yıl nedir ki? Ama yine de hakkını teslim etmek gerek: Bu beş yılda bir şeyi kanıtladı BirGün. Üç, beş ayda yok olup gideceği kehanetinde bulunanlara karşı; yıkılmayacağını, ayakta kalacağını kanıtladı.

Evet, rüştümüzü isbat ettik. Zor günlerden geçerek geldik bugünlere. Daha zor günler var önümüzde. Ama geride bıraktığımız beş yılın birikimiyle biliyoruz ki, zorluklar bizi yıkamayacak.

BirGün'ün nasıl başladığını, nasıl bir imece ve dayanışmanın ürünü olduğunu anlatmamıza gerek yok.

Okurlarımız çok iyi biliyor, çünkü birlikte yarattık. Bir serüvenin nasıl başladığından daha önemli olan öykünün nasıl başladığından daha önemli olan nasıl bittiğidir. Daha nice 5 yıllarını kutlayacağımızdan ve hiç bitmemesini dilediğimden, BirGün'ün sonuna ilişkin, "Bir başarı öyküsü olacak" öngörüsünden başka birşey diyemiyorum.

Nasıl başladığımız belli, nasıl "biteceğine" ilişkin dileğimiz ortada... Nasıl gittiğine ve gideceğine ilişkin ise yapacaklarımız var. BirGün'ü çoğalmak ve daha iyi BirGün'lerde buluşmak! Okuru, yazarı ve tüm emek verenleriyle, bu görev hepimizin.

BirGün bebeğimizdi bizim, 1. yaşını kutlarken "Doğum günün kutlu olsun bebeğim" demiştim. Şimdi biraz büyüttük ve çocuğumuz oldu BirGün.

Doğum günün kutlu olsun, çocuğum!

* * *

BirGün'ün 5. yılı için...
Bülent Usta
BirGün mü dediniz? Gazetenin adında bile o umudu görmek mümkün. Ben o umutla yazıyorum... O umutla çıkıyor bu gazete. Ama BirGün, sadece bir gazete midir? Bence değil... Bir gazete... Ama yıllardır bir gazetede görmek istediğimiz ve özlemini çektiğimiz yayın ilkeleriyle, ezilenlerden yana tavizsiz duruşuyla, solculuk ruhunu rehin alan ulusalcı ve liberal basının güçlü bir alternatifi olarak bedeller ödemekten çekinmeksizin hayatı özgürleştirme çabasıyla, çalışanlarının ve okurlarının fedakârlıklarıyla bir gazeteden daha fazla bir şey olmuştur BirGün. Kendi yazarlık serüvenimin en önemli aşaması ve kendimle ilgili en çok gurur duyduğum şeylerden birisidir Birgün yazarı olmak. Şimdi BirGün'ün 5. yılına girdiği söyleniyor ya, şaşırıyorum. Sanki BirGün her zaman varmış gibi geliyor bana. Ve her zaman da var olacağını biliyorum. Neden mi? Nedeni isminde gizli...

* * *

BirGün'de yazmak
Kenan Başaran

Yazmak... Bir gün bir yerde yazmak beni peşinden sürükleyen en büyük tutkuydu. Ve ben bir gün BirGün'de yazmaya başlaodım; ilk olarak. Şöyle böyle 4 yılı dolmuş. Futbolun sol kulvarından esintiler taşısa da, hiçbir sisteme bağlı olmaksızın "kafama göre" oynuyorum (yazıyorum). Benim için BirGün'de yazmak öylece "eli belinde" top bekleyen ve aldığı topu da golle sonuçlandıran "bir zamanlar"ın futbolcusu olmak gibi bir şey... Bugünkü memleket sahalarında pek makbul olmayan bu tip bir "topçu"yu sahada 90 dakika boyunca tuttuğu için kulübeye; Alp Çan'a hürmetler...

* * *

'Hayat BirGün, o da bugün!'
Uğur Kutay

Doğrusunu isterseniz, kimi zaman BirGün okumanın beni çok bunalttığını hissediyorum; dünya ve ülkenin hal-i pür melaline dair bu kadar gerçek biraz fazla geliyor galiba... Şaka bir yana, olan biteni bize gün boyu sunulandan farklı bir bakış açısıyla verdiği için çok özel bir gazete BirGün...

Gazeteyi ancak akşam eve döndüğümde okuma fırsatı bulabiliyorum.

Bu gecikme, gün boyu yaşadığım ve tanık olduğum olay ve olguları gazete aracılığıyla yeniden analiz edebilmemi sağlıyor.

Bunu Birgün'den başka bir gazeteyleyapabileceğimi de sanmıyorum.

44. yaşını da görebilmek umuduyla, doğum günün kutlu olsun BirGün!

* * *

Adı var ki Gün'le özdeş
Şeyhmus Diken

Hayatın bizatihi kendisi de Gün gibi aşikâr değil mi?

Her bir şeyimiz Gün'ün aydınlığına gebe değil mi?

Gün'le yatıp Gün'le kalkmıyor muyuz?

Şükür, çok şükür, bu gün de Gün doğdu ya, gerisi ne gam, demiyor muyuz?

Yüzümüz her daim Gün'e dönük değil mi?

En eski çağlardan bu yana Gün'ün üzerine ant içmiyor muyuz?

Sesimiz sesinin nefesini Gün'ün paylaştırdıklarından almıyor mu?

Çağrımız Gün'le varlık bulmuyor mu?

O halde bugün de, BirGün daha varız demek ne güzel...

* * *

BirGün beşinci yılına girerken
Oğuzhan Müftüoğlu

Bundan beş yıl önce, olmaz denilen bir projeye inanarak yola çıkanları,

Sınırlı bütçelerinden ayırdıkları mütevazı ama çok değerli katkılarıyla hiçbir karşılık beklemeden bu projenin hayata geçmesini destekleyen gazetenin bütün katılımcı ortaklarıyla gerçek sahipleri olan okuyucularını,

Karşılaşılan maddi ve manevi zorlukların aşılmasında destek olan gazete dostlarını,

Bir kısmı şimdi başka yerlerde çalışmak zorunda kalmış, ta bugüne kadar böyle eşsiz bir projenin yaratılıp, en zor koşullar altında bugünlere kadar yaşamasını sağlayan gazete emekçileriyle, yazarlarını selamlıyorum.

İYİ Kİ DOĞDUN BİRGÜN

DAHA NİCE NİCE BEŞ YILLARA

* * *

Basın tarihinde bir ilk...
Melih Altınok

Bir gazetenin en tehlikeli alanı medyakritik köşeleri olsa gerek. Zira gazeteleri ve meslektaşlarınızı 'çemkirmek' için tabiri caizse sütten çıkma ak kaşığın beyazlığına yakın bir renge sahip olmanız gerekiyor.

Bir yılı aşkın bir süredir BirGün'deyim.

İşimi gönül rahatlığıyla yapıyorum. Çünkü Türkiye basın tarihinde bir ilke imza atıp demokratik ve katılımcı bir perspektifle öz denetim mekanizmalarını sonuna kadar işleten bir gazetede, iğneyi de çuvaldız kadar özgürce kullanmak hakkına sahibim. Nice 5 yıllara.

* * *

Vicdanını bilincinde, bilincini vicdanında tartıyor
Melih Pekdemir

Sahibinin sesi değil sesinin sahibi gazete! Gösterilene bakan değil, baktığını gören gazete!

Fikir fukaralığını değil fukaraların fikrini savunan gazete!

Eğrileri eğri diye, doğruları doğru diye, eğrisiyle doğrusuyla yazan gazete! Haberin yorumunu, yorumun haberini değil; haberi ve yorumu veren gazete!

Vicdanını bilincinde, bilincini vicdanında tartan gazete! Siyaseti toplumsallaştırmayı, toplumu siyasallaştırmayı amaçlayan gazete! Özgürlük isteyenlerle dayanışan, dayanışanlarla özgürleşen gazete! Gazete olmayan gazete olabildiği için gazete gibi gazete...

Selamlar ve sevgiler..

* * *

İşimi istediğim gibi yaptım
Ahmet Çakmak

Ben BirGün'de ekonomi servisinde çalıştığım bir yıl civarındaki sürede çok iyi vakit geçirdim.

Hayatımda işime bu kadar severek gittiğim yer az olmuştur herhalde..

İşimi istediğim gibi yaptım, karışanım olmadı, BirGün çalışanlarını sevdim, gıcık kaptığım kimse sanıyorum yoktu.

O dönemde birkaç olayda da BirGün'ün dışarıdan haksız yere hırpalandığını gördüm..

Dışarıda bahsedilen ve eleştirilen şeyler başkaydı, gerçek başka...

BirGün'e eleştirimlerim yok mu, tabii ki var ama bu yıldönümü bunları söylemenin sırası değil..

* * *

Doğum günün kutlu olsun
Neşe Yaşın

Doğum günün kutlu olsun Sevgili Gazete. Kapımızdan eksik olma birgün bile...

Hep içtenlikle bak dünyaya. Bir yerlerde bir haksızlık varsa gör ve bildir bize. Bombalar mı patlamış, çocukların kolu mu kırılmış; haberimiz olsun.

Ayrımcılığa, şiddete uğrayanların yanına git. Kürtlerin, Ermenilerin, kadınların, eşcinsellerin ve daha nice azınlık olanların yakınında dur.

Her sabah ülkenin içindeki bazen de dünyanın içindeki cümleyi söyle bize. Gündemin fotoğrafını çek. Ortalıkta çok yalan var; sen bize doğruyu söyle. Gencecik çocuklardan "şehit" ya da "katil" yapıyorlar; sen buna karşı dur. Annelerin sesi kısık, yürekleri haykırıyor. Sen, bize o yürekleri duyur.

Bize pek çok şeyi yanlış anlatıyorlar; sen düzelt ve gerçeği bulmamıza yardımcı ol.

Bunca kargaşa içinde kafamız karışıyor. Işık tut bize. Göremediklerimizi görmemizi sağla.

Gerçek kahramanları unutmamamız için bize yardımcı ol. Onların yıldönümlerini anımsat.

Her yan kirli olsa bile sen pırıl pırıl kal Sevgili Gazete.

Doğum günün kutlu olsun.

* * *

'BirGün mutlaka'
Muhsin Kızılkaya

BirGün, sağa sola attığı "Tırmık"larla, yıllar yıllar önce hayatıma giren Aydın (Engin) Abi telefon etti, "Oğlum, bir gazete çıkarıyoruz, adı BirGün olacak, senin de yazmanı istiyorum" dedi; "Hay hay, emrin başım gözüm üstüne" dedim ve yazmaya başladım.

Solcular, sağcıları çok güzel gazete çıkarıyordu; fırsat çıkmıştı işte, solcular kendileri için çok güzel bir gazete yapacaktı.

Ben de çorbaya bir tat katacaktım.

Ortalıkta solun dertlerini anlatan bir gazete yoktu; bir zamanlar solcuların, adı görülsün diye katlayarak parkalarının ceplerine koydukları, sırf bu yüzden canlarından oldukları (bazıları) Cumhuriyet gazetesi çoktan sağcıların safına geçmişti.

O halde BirGün lazımdı.

Üç yıl aralıksız yazdım.

Sonra bir yıl ara verdim

Bir yıldan beri de tekrar yazıyorum.

Demek 5 yıl yolmuş.

Ne yazık ki hayat mücadeleden daha hızlıdır. Mücadele hayatın hızına yetiştiği gün (belki de BirGün) birçok şey değişecek. O zaman BirGün belki de 100 binden fazla satacak.

O halde mücadelenin hızını hayatın hızına yetiştirmek için BirGün'ü yüklenelim.

* * *

Emekten ve özgürlükten yana sözü olanların sesi
Adnan Bostancıoğlu

Küreselleşmenin, kapitalizmin vahşi dönemlerini çağrıştıran acımasız sonuçları, dünya çapında emekten yana güçleri yeni arayışlara, yeni mücadele yöntem ve alanlarına yöneltti. Türkiye bunun bir parçası olabildi mi, pek emin değilim.

En azından sosyalist sol hareketin henüz belini doğrulttuğundan söz etmek zor.

İşte BirGün'ün varlığı tam da bu noktada önem kazanıyor.

BirGün, toplumsal hayatımızın neredeyse bütünüyle egemen ideolojiye terkedildiği koşullarda, 5 yıldır emekten ve özgürlükten yana sözü olanların sesini duyurdu.

Onca yokluk içerisinde, sadece fedakârlıkla yürütülen bu çabaya ve ona emek verenlere herkesin en azından bir teşekkür borcu olduğunu düşünüyorum.

* * *

Dostluk!
Evrim Alataş

Kısaca yazılacak olsa da birkaç cümle, nereden yazdığın, ne için ve kime yazdığın kısmı küt diye gelip kuruluyor başına.

Bu sebepten, Diyarbakır'dan İstanbul'a yazılırmışçasına bir his beliriyor. Enteresan, BirGün'e yazdıkça fark ettim ki hep bu hissi taşıyorum. Diyarbakır'dan İstanbul'a...

İşte bu his... "Başıma neler geldi sana diyemedim"i atlayıp, başımıza gelenleri anlatmak, seslenmek, orada birilerinin can kulağıyla dinlediğini bilmek; yani dostluk... İyidir!

Diyarbakır'da kendi ölülerine ağlarken, İstanbul'da bir gazete sayfasında Denizler'in soluğunu hissetmek; dönüp duran dünyanın dişlerinin bir tek sana değil, dostlarının da canına battığını bilmek, bir şey yapamasak da, bunu bilmek iyidir.

Tuhaf gelecek biliyorum, ama bir lise arkadaşlığı vardır ya. O sevimsiz disiplinin ortasında, "saçlar kulak memesini geçmeyecek" halini paylaştığın için, yıllar da geçse, merak ederde bulursun arkadaşını. "Bu arada sen ne yaşadın, ben bunları yaşadım" hali gibi.

Evet evet tuhaf geliyor, ama işte disiplin kurullarına sürekli sevk edilen talebelerin, "sivil" hayattaki duruşu, bu dostluğun sağlamasını yapar. BirGün, sağlamasını yapmış bir sivil!

"Küçük burjuvalığı" atıp üstünden, boya sandığını sırtlayan o "sivil" çocuk, muhakkak ki bazen eli boş dönecek eve, ama gözlerini tavana dikip, düşler kuracak, tırnaklarının arası boyadan kurumuşken.

Varsın olsun, yine de bunlar iyidir... Uzun ömürler olsun.!...

* * *

İnsanlık namına BirGün
Ümit Bayazoğlu

Türk solunun samimiyet ve derinlik göstergesi BirGün'dür, beğenirsiniz beğenmezsiniz o sizin bileceğiniz bir şey ama onu inkâr edemezsiniz.

1920 ila 1980 arası dünyada arşa çıkan sol mücadeleye Türk solunun katkıları ne oldu, hangi kazanımlar hayata geçirildi, neler dönüştürüldü, hangi mesafeler alındı diye düşündüğüm zaman ve başka ülkelerin yürüttüğü sol mücadele ile bizim yürüttüğümüz sol mücadelenin sonuçlarını karşılaştırdığımda kapıldığım derin kederi ancak BirGün'le avutabiliyorum.

Bahsettiğim yıllarda meydana gelen devrimci öğrenci, işçi, köylü kalkışmalarında bazen sayımızın yüzbinleri aştığı oldu. Meydanları doldurduk, sokaklar, fabrikalar, üniversiteler bizim oldu. Bu eski fotoğraflara bakıp da, bir gazetecinin "nereye gitti bu Bozkurtlar" dediği gibi, "nereye gitti bu solcular" diye sorulduğunda, "kimse bir yere gitmedi, gidenler zaten solcu değildi" diye kendimi BirGün'le avutuyorum.

BirGün gelecek insanlık kazanacak. Yaşamın anlamı bu umutta saklı.

* * *

İnadına BirGün
Erkut Tekin

Halkın sesi olmak... Fısıltıyı sese, sesi çığlığa yüklemek... Olanca yakıcılığın içinde haberi, halkın haberini, halka haber etmek... Büyük diye başlayan kelimelerin içinde hep abartı sezmişimdir. Büyük ortak, büyük aile, büyük takım gibi. Oysa biz, yan yanayken büyüğüz demeyi sevdik hep. Ortaklarımız eşit, ailemiz çekirdek, takımımız "hakların takımı" olsun istedik. Spor diye dayatılan kirliliği dert edindik kendimize. Gündemi yakalayamasak da, sporun bu olmadığını yazdık. İnsanca yaşam için sporun herkesin hakkı olduğunu tekrarladık sizlere. Kah sendikalı sporcular dedik, kah engellilerin spor haklarını dillendirdik. Belki futbolu çok yazdık diye kızdırdık sizleri, ama isteğimiz dünyanın en güzel oyununun daha temiz oynanmasından başka bir şey değildi. Ve ne mutlu ki; bizler, çoksatan takımlarla dolu medya liginde, her türlü şikeye, dopinge, kasti hakem hatalarına rağmen, kimi zaman küme düşmemeye oynasak da BİRGÜN şampiyon olacağımızı bilen gazete olarak yolumuza devam ediyoruz. Burada yazmak bana gurur veriyor. Size... Yani bize...

* * *

Bir doğum günü yazısı...
Ziya Adnan

Sevgili Tanıl Bora'nın minik iteklemesiyle başladı BirGün gazetesi ile tanışmam, yazarlık maceram.Yurt dışında yaşamam nedeni ile pek aşina olduğum bir gazete değildi BirGün. Hiç hesapta yokken, BirGün sayesinde, bir gün, yüreğime nicedir değen şeyleri yazmaya başladım. Bazen, 'BirGün'de yazıyorum...' dediğim zaman yüzüme boş boş baktı insanlar. Bilmemekle ilgili. Ninelerimizin gazetelerinin alışkanlıkları ile ilgili. Oysa sadece yazarlar listesine bile bakmak yeterdi. Ama okumayı zulüm gören, en fazla satan kitabın bir kaç binde kaldığı, 'herkesin en az üç çocuk yapması' gerektiğini savunan bir başbakanın yönettiği, sapla samanın nicedir birbirine karıştığı bir coğrafyada görmek o kadar da kolay değildi. O yüzden, hep saygı duydum BirGün'ün duruşuna, farklılığına...Daha önce yazılmamış şeyleri yazdığı için teşekkür ediyorum BirGün'e.

* * *

Birgüncü olmak... Namuslu bir kimlik
Güldal Kızıldemir

BirGün, şu kısacık, imkansızlıklarla kuşatılmış yayın hayatı süresince, bin birzorlulda ve bıçak sırtında yoluna devam ederken, "bağımsız" bir yayın organı olarak, farklı kesimlerden binlerce okur için bir arayışa cevap vermiş ve "bağımlılık" yapmış durumda ve o insanlar, inançla Birgün'e tanıklık ediyor ve gazetemize destek oluyorlar. BirGün dostları arasında yer almak, o köşede BirGün'ün neden yaşaması gerektiğini söylemek istiyorlar. Bu istekler müthiş gururumu okşuyor. Çığlığımıza yanıt vermelerinin, yalnızca dayanışma adına olmadığını biliyorum. O köşede yer almak, BirGün'e destek vermek, bir tür aydınlar dilekçesine imza atmak gibi bir şey çünkü. Demokrat olmanın asgari gereği. Doğru yerde olmak. Doğru ilkeleri savunmak. Namuslu bir kimlik. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri Aidan White da, Karslı esnaf Muhammet Korkmaz da aynı şeyleri söylüyor: BirGün Gazetesi yaşamalı. BirGün'ün varlığı demokrasi açısından önemli.

Eksiklerimiz yok mu? Kuşkusuz var. Hatalarımız da. Atladığımız haberler, ilk gündeme getiren biz olduğumuz halde 'merkez medyaya kaptırdığımız' haberler, peşine düşemediklerimiz...

... Haluk Şahin diyor ki: "Türkiye'de basın özgürlüğü sadece gazetecilerin özgürlüğü gibi algılanıyor. Oysa basın özgürlüğü, her şeyden önce, okurun doğru haber alma özgürlüğüdür." Biz, bu özgürlüğün peşindeyiz.

BirGün çalışanı olmak nasıl gurur verici nasıl birayrıcalıksa, BirGün okuru olmanın da ayırt edici bir kimlik olduğunu artık biliyoruz.

Elinde BirGün gazetesi taşıyan insanların, vapurda, sokakta, çay bahçesinde birbirlerine selam verdiklerine, gülümsediklerine ben çok tanık oldum. Siz olmadınız mı?

* * *

Taze ekmek kokan matbaa
Denizaslı

Ogün içimde ihtiyar çocuklar vardı, karanlık masalların zemheri kıyametlerinde, güneşler açan gölge-leriyle halaylar çeken... büyümeyi bile beceremeyen aklı selim yorgunların-dandım memleketimin, çocuk eskisi olmam bundan... o gün, işte tam da o gün, kendimi yine kendi ellerimle bir huzurevine teslim etmek üzere olan o yaşlı çocuk olmaktan kurtardım ... gitmek için erkendi... Bir gün, onlar geldiler, ki zaten hep vardılar... ve ben ilk kez, yüreği bu denli kızıl ateşlere vuran kelimeleriyle tanış oldum sayfalarında, memleketimin... "belki bir gün..." dediler, "düşler ülkesi gerçekte şimdi olduğumuz yerde..."... "şimdi kimse bilmiyor, ama sevmek hala var..."... ülkemin vurguncularına, kapitalist parlamentarizmin cellat bakışlı yardakçılarına, emperyalist militaristlere, emekçi mücadeleye göz koyan finans kapitalin kanlı diktatörlüğüne, faşistlere, kutsal kitapları yeşil mihraplı banka kasalarına kilit yapan tüccarlara ve dahi tüm uşaklarına her birinin, her saniye için soracak hesabı var bu yürekli gazetenin... başka "bir gün" yok... belki bir gün,, taze emek kokan o matbaadan henüz çıkmış bir sarı-sıcak sayfanın yolu düşer o bitirim mahallelerinizden birine... tek kelime bile yeter belki, kaydırmaya göze alabilirseniz o korkak bakışlarınızı şayet... o gün bir parçanız daha "insan" olacak... ve siz o gün ve ilk kez, türkülere sığınacak ve demir bile almayacaksınız aydınlık yarınlardan... "bir gün" hepimiz, palamutlardan ıslıklar çalacağız... ve işte o gün, tekerleri bu güneşli toprakların, "sürücüsüz" dönecek... BİRGÜN mutlaka!