Önderoğlu, sosyal medyadaki takipçi, beğeni sayısına bakıldığında herkesin herkesi tanıyormuş gibi gözüktüğünü belirterek, “Dokunarak, konuşarak bir iletişim söz konusu değil. Herkes herkesle çok samimiymiş gibi ancak ortada birebir fiziksel bir temas, bir araya gelerek bir şey üretme ve paylaşma yok. En çok onu vurgulamaya çalıştım” diyor

Yazmak bir varoluş biçimi

Kadir İNCESU

Neslihan Önderoğlu’nun Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan yeni kitabı “Sen Ne İstersen”de yalnızca gençlerin değil, ebeveynlerin de dikkatini, ilgisini çekecek öyküler yer alıyor.

Belki aynı apartmanda yaşadığımız, sokakta her an karşımıza çıkabilecek kahramanlar…

Baktığımız fakat göremediğimiz…

26 yıldır Ataşehir’de yaşayan Önderoğlu ile Ataşehir Belediyesi Mustafa Saffet Kültür Merkezi’nde yeni kitabını konuştuk.

Yazmanın sizde yarattığı duygu, düşünce nedir?
Yazmayı bir varoluş biçimi olarak görüyorum. İnsan, dünyadaki varlığını anlamlandırmak için arayışlara girip, bunu ifade edebileceği biçimler keşfediyor. İyi olsaydım resim yapmak, bir enstrüman çalmak, yönetmen olmak da isterdim. Sanat dallarının hepsinin insanın varoluşunu biçimlendirme ve kendisini ifade etme şekli olarak görüyorum.

İlk kez Ülkü Tamer’in bir yazısında okuduğu J. Amado’nun “Çocukluğum anayurdumdur,” sözünü çok severim. Yaşamınız, gözlemleriniz metinlerinize nasıl yansıyor?
Çok yansıyor, bence her yazar için öyledir. Yazarların önüne ortak bir metin koysak veya bir filmin beş dakikalık bir bölümünü seyrettirsek ve bunlardan öykü çıkarmalarını istesek, kullanılan malzeme aynı olduğu halde, birbirinden çok farklı metinler çıkar ortaya… Bunun nedeni de insanların kendi kişisel deneyimleri ve biriktirdikleridir. Bu yüzden çocukluğum, gençliğim ve sonraki hayatım bana ait, biricik şeyler. Yaşadığım, deneyimlediğim ve gözlediğim şeyler o filtreden geçerek yazıya dökülüyor.

Yeni kitabınızın kahramanları gençler… Metinlerinizdeki gençlerin ortak özellikleri neler?
Öykülerimde günümüz gençliğini yansıtmaya çalıştım. Sosyal medyayı çok kullanan, zeki, biraz bağımsız olma iddiasında, ne kadar olduğu da soru işareti. Elinizdeki cep telefonunun esiriyseniz ne kadar bağımsız olduğunuz tartışılır. Burada ebeveynlere kafa tutmak gibi bir bağımsızlıktan söz etmiyorum- ve çok yalnızlar. Görünürde sosyal medyada şu kadar takipçim var diyorlar. Sosyal medyadaki takipçi, beğeni sayısına bakarsanız herkes herkesi tanıyormuş gibi gözüküyor.

Dokunarak, konuşarak bir iletişim söz konusu değil, kendi çocuklarımdan gözlemlediğim. Herkes herkesle çok samimiymiş gibi, ancak ortada birebir fiziksel bir temas, bir araya gelerek bir şey üretme ve paylaşma yok. En çok onu vurgulamaya çalıştım.

“Sen Ne İstersen” adlı öykünüzde dikkat çektiğiniz sanal gerçeklik konusu da oldukça önemli…
O öykü birebir olmasa da yaşanmış bir olay… Hangi gence “kitap okumak önemli midir?” desek “önemsiz” diyen çıkmaz diye düşünüyorum. Fakat bunu yapamıyorlar. Öyle bir hız çağında yaşıyoruz ki telefonla ulaşamadıkları şey, internetle ulaşamadıkları dünya yok. Yaşantıları hız üzerine kurulmuşken kitap okumak daha edilgen ve yavaş bir eylem. Buna tahammülleri yok. Bir yandan istiyorlar ve önemli olduğunu da düşünüyorlar.

Bazen okul söyleşilerinde “Anne babanız, öğretmeniniz size sürekli kitap okuyun diyor. Niçin kitap okumalıyız?” diye soruyorum.
İlk başlarda bilgi edinmek, vakit geçirmek diyorlar…
Yavaş yavaş istediğim yere geliyorlar. İstediğim yer neresi: Başka dünyalara girip insanlarla empati kurmak… Kendimizi tanımanın yolu başkalarını tanımaktan geçer. Kitap bunu sağlıyor. Sinema da öyle… Sinemada çok fazla yorumda bulunmanız gerekmiyor. Kitapta ise bütünüyle hayal gücünüzü kullanmanız gerekiyor.

Başka insanları anlamak, bizim gibi olmayan başka yaşam şekillerini tanımak için okumamız gerekiyor. Öykülerimde de bunu vermeye çalışıyorum.

“Sen Ne İstersen” adlı öykünüzün kahramanlarından Oya “... artık modası geçmiş bir eski zaman eğlencesi gibi görülen edebiyata meraklıydı” diye tanıtılırken, “Okul Gezisi”nin adı bile olmayan kahramanı ise koca otobüste okumayı seçen tek kişi… “Onun Gibi Değilim”in kahramanlarından Yankı’nın öykü yazdığını ise kimseler bilmez ailesinde… Yaptıkları aykırı şeylermiş gibi gözüken kahramanlar…

Evet biraz aykırı… Günümüz gençliği için niyet etmek başka, gerçekleştirmek farklı bir şey… Biraz aykırı ve alkışlanası bir şey olduğunu düşünüyorum. Bunu itiraf da ettiriyorum; okul söyleşilerinde “söyleyin, zorlanıyorsunuz okumakta” dediğimde çok sıkıldıklarını söyleyerek kabul ediyorlar. Herkesin ilgisini çekecek kitaplar vardır. Kızım ilkokuldayken o dönemin bazı popüler kitapları için öğretmenleri “zinhar okutmayın!” derdi. Hiç karşı değilim, okusun, onun o an ilgisini ne çekiyorsa okusun… Teksas, Tommiks, Cep Fotoromanlar okumuş birisiyim ben de… Bir şekilde kitapla nesne olarak temas etmeleri çok önemli. Anne babalar “Çocuğum okumuyor, neden kitap alayım?” diyor. Hayır, alın. Kitapçıya birlikte gidin, kitabı o seçsin. Kaldırıp bir kenara atabilir, ancak bir gün ilgisini çekecektir o kitap… Bu bile çok önemli…

Gençler, teknolojinin esiri olup kendi dünyalarına çekilmiş, yalnız kaldıklarının bile farkında değilken… Duygularını emojilerle ifade ederken… Bu durumun her zaman böyle olduğunu düşünüp ve aksini hayal bile edemezken… Yazarın etkisi ne olur, olmalı, olabilir mi?
Eğer kendisini okutmayı başarabilirse bir miktar değiştirebileceğini düşünüyorum. Bugüne kadar hiçbir kitabımda direkt mesaj verme kaygısı taşımadım, bunu yanlış buluyorum. Öyküleri okuyan kişiyi şapkasını önüne koydurup iki dakika düşündürebiliyorsanız bu bile büyük kazanımdır. Yazarın eğitmek, öğretmek gibi bir misyonu olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta okur olarak onların öğrenmek gibi bir misyonu olduğu görüşündeyim. Biz saklı bir varoluş biçimi koyuyoruz ortaya… Oradan herkesin alacağı şey farklıdır.

Öykülerdeki konulara farklı açılardan yaklaşım dikkat çekiyor. Öyküleriniz yaşamdaki çelişkiler üzerine kurulu denebilir mi?
Farklı sosyal sınıftan insanları karşılaştırmaya çalıştım. Çocuklarımız okul ile ev arasında hep benzer insanları görebiliyor. Bir fanusta yaşar gibi… Başka sosyal sınıflardan ve hayatlardan insanlarla kolay kolay yüz yüze gelemiyorlar. Çelişki olarak belirttiğiniz olayda bu durumu anlatmaya çalıştım. Annesinin temizliğe gittiği eve giderek evin kızıyla karşılaşan, ona erkek arkadaşıyla ilgili öğüt veren kız… Çalışmaya gittiği evin kızının doğum günü için hazırlık yaparken kendi çocuğunu evde hasta olarak bırakan anneye evin ölen hamsterın gömülme görevinin verilmesi… Bir otelde çalışırken işine son verilen ve o günün sonunda işinden ayrılması gereken bir genç kızın, o otelde anne babasıyla tatil yapan ve çok sıkılan kendi yaşıtı bir kızla tanışması…

cukurda-defineci-avi-540867-1.