Fuar kapsamından yayıncılık üzerine konuştuğumuz yayımcı Ertürk Akşun: Ne zaman ki şiir okunmaya başlar, bilin ki o zaman o toplumda yeni bir canlanma, yeni bir hareket başlayacaktır

Yeni kitaplar dönemin ruhunu ve izini taşıyor

MELTEM YILMAZ

Bu yıl 35.’si düzenlenen Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, yüzlerce yazar, şair ve çizeri okurlarıyla buluşturmaya devam ediyor. Teması ‘Felsefe ve İnsan’ olan fuar, panel, imza ve söyleşilerle dolu geçerken, biz de, Türkiye’nin en yüksek cirolu 5 yayınevinden biri olan Destek Yayınevi’nin genel yayın yönetmeni Ertürk Akşun ile konuşuyoruz.

Akşun, üniversite yıllarında kitap tezgâhı açarak sektöre giren bir isim. 30 yıldır satıştan yöneticiliğe, matbaadan tezgâha kadar kitabın her aşamasında bulunmuş. Hepileri, Yeni İnsan dergilerinin yazı işleri müdürlüğünü de yapan Akşun, kendisini aynı zamanda “iyi bir kitap okuru” olarak tanıtıyor.

» Uzun zamandır yayıncılık sektöründesiniz. İyi kitap ile kötü kitabı ayırmak için kendinize has yöntemleriniz var mı yoksa yalnızca hislerinize mi güvenirsiniz?

Yöntemimiz, bize gelecek dosyaları bekleyerek değil, o dosyaları yaratmaktan geçiyor sanırım. Türkiye’de insanlar ne okuyor, hangi türe karşı yönelim var, bir kitap nasıl bir dille yazılırsa daha iyi satar, bu alanlardaki gözlemlerimizi yazar adayları ile paylaşarak yeni dosyalar yaratıyoruz. Çünkü öncelikle şu algıyı kırmak lazım: Yazmak yalnızca roman yazmak değil. Anı, şiir, biyografi, kişisel gelişim, tarih, bilim kitabı, bu türlerde de kitaplarınız çok başarılı olabilir. Örneğin “Gen Bencildir” kitabının yazarı, dünyanın en iyi yazarı ödülünü aldı yakın zamanda. Böylece biz de, bir bilim insanı olarak dünyanın en iyi yazarı ödülünü almanın mümkün olduğunu gördük.

» Doğru ama çok fazla yeni kitap çıkıyor, beraberinde inanılmaz bir kirlilik söz konusu, öyle değil mi?

Eskiden bir kitabı bastırmak çok güçtü çünkü birçok resmi ve resmi olmayan onay alman gerekiyordu. Ayda 10 adet yeni kitap çıkıyordu, şimdi ayda 1500 yeni kitap çıkıyor. Bu kitapların ancak 500 adedi kitapçı raflarına girebiliyor. Ama böyle gitmesi mümkün değil, bu da temizlenecek kendi kendine. Bundan korkmamak lazım.

Sosyal medyadan 1 milyon yeni okur

» Sosyal medyanın, okuma oranları ve alışkanlığı üzerine nasıl bir etkisi oldu?

Sosyal medya vasıtasıyla 2011’den itibaren Türkiye’de eline hiç kitap almamış bir milyon okur, sektöre girdi, yani kitap alır hale geldi. O 1 milyon okur yalnızca sosyal medya türü kitap yazanların satışını artırmadı, Ahmet Ümit’in de, Ayşe Kulin’in de satışını artırdı. O okur kitlesiyle birlikte kitabın yanına bir fincan kahve koyup fotoğrafını sosyal medyada paylaşmak moda haline geldi. Şimdi o okurun yüzde 90’ı geri çekildi. Çünkü doydu ve sıkıldı. Biz şimdi 2011’de kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu nedenle 2011- 2016 arası 10 bin sattığımız bir kitabın satışı bugün 3 bine düşmüş durumda.

» Çok sert iniş çıkışlardan söz ediyorsunuz.

Üçüncü dünya tipi kapitalizmi yaşayan ülkelerde bu şekilde hızlı moda değişimleri oluyor ne yazık ki. Tıpkı açılan bir simitçinin ardından bin tane simitçinin daha açılıp bir süre sonra 999 tanesinin kapanması gibi. Kitapta da aynı durum oldu.

yeni-kitaplar-donemin-ruhunu-ve-izini-tasiyor-211321-1.İyi kitap okunuyor ama yazılamıyor

» Türkiye’de artık iyi kitap okunmadığına dair bir inanış var. Bu gerçekten doğru mu?

Türkiye’nin en özgürlükçü yılları diyebileceğimiz 1960’lı, 70’li yıllarda bile gazete bayilerinde 300 bin adet beyaz dizi satılıyordu. Yani o yıllarda daha iyi bir okuma alışkanlığı vardı bugün daha kötü demek doğru değil bence. Olan şu: 1990’lardan sonra o beyaz diziler Türk yazarları tarafından yazıldı ve kitabevlerine girdi. Demek istediğim, kötü kitaplar da, iyi kitaplar da hâlâ okunuyor ama iyi kitap yazma oranında bir düşüş var.

» Bu düşüşün sebebi nedir?

İyi kitap insanların geleceğe umut beslediği zaman üretilen bir şeydir. Troçki’nin çok önemli bir tespiti vardır halk ayaklanmaları üzerine. Halk ayaklanmaları toplumun en fakirleştiği, en dipte olduğu zamanlarda değil, insanların o dipten çıkmaya başladığı ve geleceğe dair umut beslediği zamanlarda olur der. Bence kitap için de aynı durum geçerli.

Aydınlık günler yakın

» Şu an Türkiye’deki siyasi atmosferi göz önünde bulundurduğumuzda, iyi kitapların yazılacağı bir döneme yaklaşıyor muyuz?

Daha zamanımız var çünkü yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da yazınsal üretimde bir sıkışmışlık ve kısırlık var. Ama umut var. Şimdi dünyada da Türkiye’de de yeni bir aydınlık kuşağın gelmeye başladığını görüyoruz. Türkiye’de bunu Gezi’deki çocuklarda da gördük. Öte yandan dünyada da inanılmaz bir ateizmin yükselişi var dünyada. Bence beklediğimiz aydınlık günlerin gelmesi 10 yıl bile sürmeyecek.

» Peki bu değerlendirmeyi okuma eğilimleri üzerinden yapmak mümkün mü? Bir ülkede okunan kitapların türüne göre, o ülkenin gidişatını koklayabilir miyiz?

Devrimci dönemlerde şiir çok öne çıkar çünkü şiir sokak ister, insan ister ve yüksek ses ister. Ne zaman ki şiir okunmaya başlar, bilin ki o zaman o toplumda yeni bir canlanma, yeni bir hareket başlayacaktır. Türkiye’de önümüzdeki dönemlerde şiir yükselişe geçecek, göreceksiniz.

Biyografik romana yönelim var

» Son dönemde okurların eğilimi hangi tür kitapları gösteriyor?

Son 6 aydır ya eski yazarlara ya da içinde bilgi olan kitaplara yönelim var. Yani bir okur arınması sürecindeyiz. O yüzden Oğuz Atay’ın, Yusuf Atılgan’ın da kitapları listeye girdi. O yüzden ‘Saphiens’ 6 aydır listede. Okur hem keyif hem bilgi almak istiyor. Tür olarak da biyografik roman öne çıkıyor.

» Dünya’nın Türk edebiyatına ilişkin ilgisi nasıl?

Batı edebiyatı bitme noktasında. Çünkü artık içinde insan yok. Portmodernizm Batı’da insanı bitirdi, insan Kafka’dan bu yana böcekleşti. Türk edebiyatı bu anlamda Batı edebiyatından çok daha ileri, çünkü bizim romanlarımız da hâlâ insan var, becersek de beceremesek de.

» Hep merak ederim, yayımcıların bastığı kitaplar ile okuduğu kitaplar aynı mı?

Hayır, benim bastığım kitaplar ile okuduğum kitaplar farklıdır.

» İyi roman ile çoksatan roman çelişkisi devam edecek diyebilir miyiz?

Vladimir Propp’un, ‘Masalın Biçimbilimi’ kitabında çok önemli bir analiz vardır çoksatan romanların kodu üzerine. Örneğin kahraman, hikâyenin başında en zayıf olandır. Bir yolculuğa çıkması gerekir, o yolculukta yanında mutlaka bir ekürisi olacaktır gibi ama iyi edebiyatı tartışmıyorum, onun bir kodu yok.