Dindar Cumhuriyet jenerik adlı “Yeni Rejim”, 7 Haziran’ı bulmadan “ölü doğum” kaydıyla siyasi tarihe gömülmüş görünüyor.        

Ama  Milli Eğitim Bakanlığı elini çabuk tutup, bu ağır “çürümüş” projenin resmi ideolojisini belirledi bile.   

“Cihatçı şuur yaratan yayın, seminer etkinlikleri ve Müslüman Kardeşler patentli Ahlak Bilgisi” Milli Eğitim Müfredatı’na  dahil oldu.

2014-2015 yılı Milli Eğitim’in  öğretim içeriğini derin “İslamizasyona” tabi tuttuğu çok kritik bir yıldı.

Bu yıl sadece  başarılı öğrencilere karne hediyesi, “dindarlık performans nicelik ölçeri“ zikirmatik dağıtma veya tam/yarım/çeyrek altın ödüllü Kuran okuma yarışması açma gibi rekabetçi maddi teşvikler olağanlaşmamıştı.

Asıl “belli düzeye erişmiş” diye ifade ettiği 10 yaşındaki çocuklara başörtü serbestliği getirmekle övünen Milli Eğitim Bakanlığı, birtakım dini vakıf ve derneklerle “İslamcı ideolojik hizmet” alımına da girişmişti.

Hizmet Vakfı’yla yaptığı protokol kapsamında 81 ilde tüm öğretim kurumlarında verilecek “değerler eğitimi” semineri ile neo-liberalizmin Türkiye’de derinden “sömürgeleştirdiği” kaderci/muhafazakâr zihniyet artık  anaokulundan itibaren “temel eğitim” gibi aşılanacaktı.

Zorbaca 4+4+4’ün yasalaşmasıyla devlet para teşvikiyle özel okullara müşteri olan çocuklardan  geride kalan öğrenci nüfusa dini vakıf-dernek katkısıyla yoğun “siyasal İslamcı asimilasyon” başlatılıyordu.

Nitekim Değerler Eğitiminin aslında “dünyevi otorite ve egemenin her yaptığını ilahiyat kazandıran” tevekkül seçkisi olduğu ortaya çıkmıştı.

Akabinde İstanbul İl Eğitim Müdürlüğü varlık ve davasını “cihat şuuruna sahip olmak ve cihatçı fikirleri yaymak” diye tarif eden karma eğitime şiddetle karşı “Şuurlu Öğretmenler Derneği’nin” okullarda faaliyet göstermesine izin verdi.

Serbay Mansuroğlu’un BirGün Gazetesi’ndeki haberinde ise çok daha stratejik/ideolojik bir adım yer alıyordu.

İstanbul Esenler Belediyesi’nin 31 okulda ortaokul öğrencilerine dağıtılan 14 yayından “Ahlak Bilinci” kitabı Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hasan el Benna  ve Lübnan’daki  önemli ismi Fethi Yelken’in “fikirleriyle” dolu olduğunu okuyorduk.

“Bir kitap bir dünya projesi” kapsamında dağıtılan bu kitaplarla Ortadoğu’da gidecek yeri kalmamış  Müslüman Kardeşler fikriyat propagandası kadar alternatif eğitim modeli olarak İslam eğitimi anlatılıyordu.

Kısacası rejim güdümlü, sipariş zihin üretme “devlet aygıtı” Milli Eğitim, ‘yeni Türkiye’nin “Cihatçı şuur ve Müslüman Kardeşler referanslı müfredatla yoksul, yüksek öğretim hakkı olmayan, canı kanı piyasaya dahil boynu küçük yaşta eğilmiş”  nesiller yaratacaktı.

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ise  şubat ayında çıkardığı “Değerler Eğitimi Özel Sayısında” Batı kaynaklı kült masal ve romanlarının çocukları edilgenliğe ve hırsızlığa yönelttiğini iddia ediyor ve Türkiye’nin yeni değerlerinin din ve Kuran olduğunu söylüyordu.

Elbette evrensel olanın “aklımıza zarar-zehir” olacağına dair batıl inanç sarsılmaz ve metinden “cin-şeytan çıkartan” hafiyelik ata sporuydu ama artık  düşünme edimini uyaran, soru sorduran evrensel metinlerin yerini çocuklara cihatçı şuur nakleden, siyasal İslamcı içerikler alıyordu.

Ve dünya, insan, yaşam, toplum, iyi, doğru, sanat ve siyaseti sadece İslami referanslarla açıklayan diğer bütün yerleşik evrensel değerleri toptan reddeden totaliter İslamcı Eğitim modeli günbegün kuruyordu.