Geçen gün Meclis Soruşturma Komisyonu kararını açıkladı, yolsuzluklarda adı geçen dört Bakan’ın Yüce Divan’a gitmesine gerek görülmediğini duyurdu. Böylece biri çikolata kutusu dolu paralarla, biri oğlunun kasalarıyla, biri yedi yüz bin liralık kol saatiyle, biri de trilyonluk inşaat vurgunlarıyla akıllara kazınan dört ismin yargılandığı yüce ya da alelade herhangi bir mecra kalmadı.

Olabilir. Normaldir. Suç vardır cezasız kalır, suç vardır tanımlanamaz, suç vardır görmezden gelinir. Hukuk bu, bir bakarsın anarşistin dediği gibi iktidarın fahişesi, bir bakarsın komünistin dediği gibi egemen sınıfın silahı.

Fakat sabitlenmiş bir algı var ki, anlatmak istediğime dokunan kısım da bu; “iktidar çevreleri öyle ya da böyle inanılmaz paralarla oynuyor.” Kutulara, kasalara, kollara, odalara, bavullara sığmayan paralar. Bu para tabii ki dolaşıyordur. İnşaat sektöründe dolaştığı gibi hükümete yakın televizyonlarda da, belediyelerde dolaştığı gibi aktrol denen sosyal medya infazcıları arasında da, ve tabii ki akademi camiası, edebiyat dünyası, kültür sanat mecrasında da.

Peki nereye geleceğim? Mevzubahis paranın elli alanda elli kolunu beslediği koca organizmayı hafızaya yazıp devam edelim.

Villa penceresinden elitist diye bağıranlar

Gezi dönemi gaz, cop, kalabalık, onca hengâme içinde yaşadığımız bir sorunu hiç unutmam. Parkta işlerin biraz düzene girdiği ilk günler İstanbul’un uzak mahallelerinden gelen dostlarım arasında bir “yol parası” sıkıntısı türemişti. Her gün iş çıkışı bin bir hevesle geldikleri, sabaha akıllarını orada bırakarak gittikleri, üstelik “tek vesaitlik” yere yol parası bulmakta zorlanıyorlardı. Bu sorunu da diğer birçok sorun gibi dayanışmayla hallediyorduk. Doğal olarak yani.

Tabii işin enteresan tarafı bu değil, başka. Gündüz kent merkezinde insanların üzerine gaz yağarken vahşi hayat belgeselleri yayınlayan kanallara akşamları bazı tipler çıkıp içinde yol parasını dahi zor denkleştirenlerin olduğu bu insanlara “elitist” diyordu. Üstelik kısa süre önce aldığı yalılarla, villalarla gündeme gelmiş bazı tipler. “Elitist”ler, “halkın değerlerinden anlamaz”lar, “fakirlik bilmez”ler, “ekonomiyi umursamaz”lar ve benzeri suçlamalar bu “az önce bal tutmuş şimdi parmağını yalıyor” tiplerin ağızlarından televizyon aracılığıyla milyonlara gidiyordu.

Bu milletin a.ına koyacağız kutsallığı

Nereden aklıma geldi şimdi Gezi dönemi? Şuradan. Geçenlerde bizim Barış Atay bir tweet attı ortalık karıştı. “Bizim” diyorum gönül rahatlığıyla, çünkü Barış gerçekten bizimdir. Başı dara düşen, haksızlığa uğramış, derdi sıkıntısı olan herkesin yanı başında bulacağı, bizim diyebileceği gönlü pak biridir. Attığı tweete değinmiyorum, gerek de yok. Çünkü üstüne gidenlerin de onun yazdığıyla ilgili bir derdi yok.

Tabii içerikte siyah çarşaf var. Öyle olunca da kutsalımız diyen koştu, annelik diyen beri geldi, köşesinden faşizmin dart tahtasına resmi asılmış Barış’a faşist diyen dahi oldu.

Gerçi edilen küfürlerden kutsallık, annelik, varsa içindeki samimi eleştiriler falan pek görünür kalamadı ama bir eleştiri var ki yine bizi bizden alacak cinsten; ELİTİST.

Hızını alamayıp “Sizin sosyalistliğiniz ya dizi sözleşmesini ya da Cihangir’de içkinin dublesine 30 kat bayıldığınız cafe-barları görene kadar” yazan dahi oldu.

Şimdi girişte hafızaya yazdığımız dolaşan paralar meselesini bir geri çağıralım. “Bu milletin a.ına koyacağız” diyen adam inşaat yapıyor, ihaleyi alırken söz verdiği gibi el altından o organizmanın işletmecilerine para ödüyor. O paranın bir kısmı “aslında hiç satmayan ama hükümetin iradesiyle finansesi sürdürülen” medya ayağına da gidiyor. Sonra yazarlara maaş ödeniyor. O parayla bir eli yağda bir eli balda sefa süren yazarlar da “otuz liralık içki” edebiyatıyla önüne geleni elitist ilan ediyor.

Sisteme bakar mısınız?

Şu davanın kutsallığına, şu tasavvuf kültürünün yüceliğine aklınız eriyor mu? Ermiyor. Çünkü kusura bakmayın ama hepiniz milletin değerlerine küs, ihale ve vurgun parasının kutsallığını anlayamamış, rant pastasından geçim sağlamanın getirdiği güzel ahlaka uzak, yeni Türkiye’nin vebalılarısınız. Elitsiniz ve açlıktan ölseniz bile bu para dolaşmaya devam ettikçe onun değdiği irili ufaklı tüm mücahitler için öyle kalacaksınız.

Bizde rönesans böyle, işinize gelirse.