Ülke yangın yerine döndü. Siyasiler, somut çözüm önerileri bulmak yerine gazeteci rolüne bürünüyor. Halkın sorunları yine halka anlatılıyor. Ekonomik krizin tek başına iktidarı götürmeye yetmeyeceğine dikkat çeken siyaset bilimciler, “Yeni mücadele kanalları açılmalı” diyor.

Yeni yollar şart

Mehmet Emin Kurnaz

Geçim sıkıntısı ve yoksulluk, ülke için dayanılmaz hale geldi. Milyonlar acil çözüm beklerken siyasiler, halkın sorunlarını halka anlatmaktan fazlasını yapmıyor. Esnaf ziyaretlerinden yoksul ailelerin iftar sofralarına konuk olmaya kadar giden bir dizi bilindik faaliyet, aslında herkesin bildiğini bir kez daha tekrarlamaktan öteye geçmiyor. Sorunlara çözüm üretmesi beklenen siyasal alan, giderek bir gazetecilik faaliyetine dönüşüyor. Çantasından gerçekçi bir program çıkarmayan muhalefetin daha çok sorunları göstermeye odaklanan ‘ayna’ rolünün riskleri bulunuyor. Örneğin doların ateşinin bir miktar alınması bile bir kısım seçmenin gözünde muhalefetin elindeki argümanı sarsabiliyor.


Eylem, ses getirir

Elektrik zamlarını protesto için faturasını ödemeyen ve elektriği 2,5 ay sonra kesilen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kandille aydınlanan odadan çektiği video gündem oldu. Kılıçdaroğlu, faturasını ödeyemeyen milyonlara dikkat çekmek için kendisinin de elektrik faturalarını ödemediğini vurguladı. Eylem, onlarca yurt gezisinden, her hafta gerçekleşen grup toplantılarından ya da esnaf ziyaretlerinden daha fazla ses getirdi. Bu da her türlü kaygılara rağmen alışılagelmiş siyaset yapma biçimlerini aşmanın başarı sansını artırdığını gösteriyor. Öte yandan Kılıçdaroğlu’nun bunun bir ‘sivil itaatsizlik eylemi olmadığı’ yönündeki açıklaması da bir diğer tartışma konusu.

Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz siyaset bilimciler de muhalefetin daha somut program ve söylemlerle harekete geçmesinin önemine dikkat çekti. Siyaset bilimcilere göre tek başına ‘ekonomik kriz iktidarı götürecek’ düşüncesi yanlış. Yurttaşın derdini yurttaşa anlatmak ise bir tür ‘kolaycılık’.

Kolaya kaçılmamalı

Muhalefetin, ittifak halinde yürümenin yarattığı zorluktan kaynaklı somut programlar ortaya koymakta sıkıntısı olduğunu söyleyen Siyaset Bilimci, Gazeteci Kemal Can, “Partilerinin ve kendilerinin bazı program önerileri olsa bile bunu çok net biçimde ortaya koymanın ortaklık zeminini sıkıntıya sokabileceğini düşündükleri için tereddüt ediyorlar. İkincisi de iktidarı yenme stratejisini büyük ölçüde iktidarın hataları ve onun yarattığı sorunlar üzerine inşa ediyorlar. Kendi önerileri üzerine inşa etmiyorlar” değerlendirmesini yapıyor.

yeni-yollar-sart-1007754-1.



“Anketlere dayalı olarak ‘gittiler, gidiyorlar’ düşüncesi hakim. Bunun gerçek bir tarafı da var. Pek çok veri bunu doğruluyor” diyen Can, “Ama muhalefetin bunu kendine alternatif haline getirebilmesi, sadece iktidarın yarattığı negatif sonuçları göstererek olamıyor. Aksine kendisinin başka bir seçenek olduğunu ve önemli bir toplumsal desteği arkasına alabileceğini göstermesi gerekiyor. O tarafın da büyük eksiklik var. Aslında kolay olana yöneliyorlar muhalefet partileri” ifadelerini kullanıyor.

Can sözlerini şöyle sürdürüyor: “Diğer yandan ülkede muhalefetin sesini geniş alanlara duyurabileceği güçlü bir medya olmadığı için toplumsal, ekonomik sıkıntıları da mecburen medyanın da rolünü üstlenerek görünür hale getirmesi gibi bir mecburiyet de ortaya çıkıyor. Bu eksiği tamamlamalarının anlaşılır bir tarafı var. Ama sadece buna bindirilmiş bir tarz, açlık sınırındaki insanların durumlarını onlara tekrar anlatmanın çok fazla bir karşılığı yok. Elbette daha az riskli ve kolay olan yöntem uygulanıyor ve iktidarın kendi kendine yarattığı sorunlarla uğrayacağı kaybın muhalefetin kazanması için yeteceğini düşünüyorlar. Bunu bir taktik ve stratejik kolaycılık diye tarif edebiliriz.”

Yol haritası sunulmalı

2023 seçimlerinde ekonomik krizin seçmen kararını belirleyecek ana faktörlerden olacağını hatırlatan Doç. Dr. Seda Demiralp ise “Fakat bu durum, krizin iktidara muhakkak seçim kaybettireceği şeklinde yorumlanmamalı. Seçmen, krizden çıkış için hangi alternatifi daha net ve güven verici görürse ona yönelecektir. Bu sebeple, muhalefet partilerinin ekonomik krizi ele alış biçimleri son derece mühim. Muhalefetin, yalnızca hayat pahalılığına ve geçim zorluğuna dikkat çekmesi yetmez, mevcut sıkıntıların çözümleriyle ilgili de net bir yol haritası sunması gerekir. Seçim kazandıktan sonraki ilk günden itibaren yapılacaklar, ilk bir aylık, üç aylık hedefler net, kısa ve basit bir biçimde sıralanmalı ve seçmene pek çok kanaldan duyurulmalıdır” diyor ve şu soruları yöneltiyor: "Üç ayın sonunda enflasyon kaça inecek, kur ne durumda olacaktır? Konut fiyatları ve kiralardaki aşırı artışa karşı ne yapılacaktır? Vatandaşa birikimlerini korumak için imkan sunulacak mı, hali hazırda yaşanan servet transferi durdurulacak mıdır?”

yeni-yollar-sart-1007755-1.



Belirsizlik giderilmeli

“Bu tür soruların net ve kısa cevapları sloganlaşmalı, muhalefet ittifakının tüm bileşenlerince, aynı ifadelerle tekrarlanmalı, farklı ifade biçimlerinin dahi belirsizlik algısı yaratabileceği bilinmelidir” şeklinde devam eden Demiralp sözlerini şöyle tamamlıyor: “Özetle, ekonomik krizin muhalefetin ana gündemi olması elbette anlamlıdır. İktidar cephesinden gelebilecek gündem değiştirme girişimlerine karşı ekonomik krizi siyasetin merkezinde tutmak da muhalefet açısından yerinde bir stratejidir. Fakat krizin tek başına iktidarın sonunu getireceğini düşünmek hata olur. İktidar partileri krizleri lehlerine çevirebilir, kendilerini ‘güvenli’ seçenek, muhalefeti ise ‘belirsizlik’ olarak sunarak, kendi sebep oldukları krizlerden bile avantajlı çıkabilirler. Muhalefetin seçimi kazanmak için, krizi iktidardan daha hızlı ve daha ustaca çözeceği konusunda, doğru aday, doğru mesaj ve doğru kampanya ile seçmeni ikna edebilmesi gerekir."

Bilinçli bir tercih

Toplumun büyük bir çoğunluğunun açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşadığını hatırlatan Akademisyen Fatih Yaşlı ise, “Manzara buyken, kendisine sosyal demokrat diyen ana muhalefet partisi başta olmak üzere, düzen muhalefeti yaşanan krizin yarattığı hoşnutsuzluğu politize etmekten, bir toplumsal muhalefet dalgası yaratmaktan ve o dalganın sırtında ülkeyi seçime götürüp AKP’yi yenmekten bilinçli bir şekilde kaçınıyor. Ayrıca, yine bilinçli bir şekilde, yaşanan krizin gerçek nedenleri, yani izlenen neoliberal politikalar hedef tahtasına oturtulmuyor ve bu politikalara sahici bir alternatif sunulmuyor” değerlendirmesini yapıyor.

yeni-yollar-sart-1007756-1.



Bu durumun iki nedeni olduğunu söyleyen Yaşlı, “Birincisi, toplumun yüzünü sola ve düzen dışı seçeneklere yönelme ihtimalinden son derece ürküyorlar ve daha şimdiden ön almaya çalışıyorlar. Ve ikincisi AKP-sonrası Türkiye’de solun ve sınıf siyasetinin gerçek bir aktör olmasını istemiyorlar; çünkü bunun kafalarındaki restorasyon projesi için bir tehdit olduğunu düşünüyorlar. Öte yandan bu durum muhalefetin kendisinin de bugün gerçek bir aktör olmasını engelliyor; çünkü bu haliyle muhalefet toplumda herhangi bir heyecan yaratmıyor, bir umut hissi uyandırmıyor. Örneğin Kılıçdaroğlu bir yandan faturasını ödemeyerek yaşanan krizin bir boyutuna işaret ediyor ama ‘bir hafta karanlıkta oturma’ kararını açıklarken bile, bunun bireysel bir eylem olduğunu, bir sivil itaatsizlik çağrısı olmadığını söylüyor. Buradan da toplumun yaşadığı yoksulluğu yine topluma göstermekten ve topluma sandığı beklemesini söylemekten başka bir sonuç çıkmıyor” diyor.

Yaşlı sözlerini şöyle tamamlıyor: “Bütünüyle sandığa ve seçime indirgenmiş ve üstelik onu besleyecek yolları bile kapatan, toplumu pasifize eden bir muhalefet anlayışı bu ve eğer çok geç olmadan değiştirilmezse, toplumdaki umutsuzluk hissi beraberinde telafisi olmayacak bir yenilgiyi getirebilir, iktidar buradan bir beş yıl daha kazanabilir. İşte bu yüzden de düzen muhalefetinin dışındaki bir seçeneğin, yoksullaşan milyonların öfkelerini politize edecek, onlara umut aşılayacak, hissettikleri sahipsizliği ortadan kaldıracak bir seçeneğin, sosyalistler tarafından yaratılması, solun mevcut tabloya etkili bir şekilde müdahale etmesi gerekiyor.”