Geçen hafta sonu Bodrum’da, “Yerel Kültür Politikaları” başlıklı bir panel düzenlendi. Bodrum Belediyesi ve Bodrum Kültür Sanat Topluluğu (BKST) tarafından, kentlerde kültürel alanın planlanması, program ve etkinliklerin uygulanmasını amaçlayan ‘Yerel Kültür Politikaları’ paneline ÇEKÜL Vakfı Genel Sekreteri Ece Müftüoğu Narcy, İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Bölüm Başkanı ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Kültürel Çeşitlilik Komitesi Başkan Vekili Serhan Ada, Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı ve UNESCO Kültürlerarası Diyalog Komitesi Başkanı Mehmet Kalpaklı ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Nurettin Serhad Akcan katıldı.

Yazıya iki farklı başlık attım. Çünkü 1960’ların Halikarnas Balıkçısı’nın çok değerli yazılarıyla bize anlattığı Bodrum artık o eski Bodrum değil, büyük göç aldı. Ege’nin bu güzel ilçesinin tarihi, coğrafyası, Rum’uyla, Türk’üyle birlikte yaşayan insanlarının hayat verdikleri her türlü kültürleri şimdilerde gidenleri ve yeni gelenleriyle çeşitlilik arz ediyor. Eski korunurken, yeniyle bütünleşmesi için akil politikalar gerektiriyor. Turizmin uluslar arası bir nitelik taşıması komşu ülkelerle sınırlı kalmayan ortak kültür/sanat etkinliklerini de beraberinde getiriyor. İki farklı başlık olmasına rağmen iyi irdelenmediğinde ikincinin birinci üzerindeki tahakküm olasılığı güçlüdür, katkıları olabileceği gibi, sakıncaları da olabilir. Bürokratlar, yerel yöneticiler, politikacılar, sivil toplum kuruluşları ve kültürel etkinliklerde görev alan ve bölgede yaşayan sanatçılar bilerek ya da bilmeyerek problemlerin taşıyıcısı konumuna düşebilir. Kültürel politikalara bakışın ideolojik eleştirisi üzerine fikir tartışmalarını/alışverişini zenginleştirmeden yapılacak kültürel etkinlikler, geleneksel ya da yerel olanı yozlaştırma tehlikeleri içerecektir.

Bilinen bir gerçektir ki; kentsel dönüşümün rantsal hedefine giden yolda vaat edilen sözler, yerel özelliklerin, tarihin ve kültürün korunacağı yalanlarıdır. Küresel kültür, kültür endüstrisi yayılmacı/emperyalist terimlerdir. Bölge gelişiyor gibi görünüp bir şantiye yerine dönerken taşınan/transfer edilen sözde kültür politikaları insana, doğaya, yaşama dair etkilerini de zaman içinde gösterir. Üstelik bölge bir de uluslararası bir turizm merkezi ise geleneksel olan turistik olur ki artık kültüre dair her şey göstermelik/gösteri/seyirlik hale dönüşür. Köylü kadınlar gözleme yapan vitrin malzemesi haline gelir, karnaval yürüyüşü sırasında zeybekler karmaşa gösterinin içinde artık ne yazık ki trajikomiktir. Kimse zeybek kültürü üzerine kafa yormayacaktır, seyir fotoğrafa taşınır; “bak ne kadar güzel!”

Ülkemizde halk oyunları, yemek kültürü, dengbejlik ve ozanlık vb. gibi çeşitli kültürel formlardan tutun, paylaşıma/imeceye dair toplumsal dayanışma, sosyal yaşamda yardımlaşma gibi korumayı istediğimiz her türlü toplumsal iyi ilişkilerimiz çok kültürlülüğümüzün zenginliğiyken; tek bir kültür yapısını dayatan ya da kültürel zenginlikten yanaymış gibi görünen ‘ben’ olayım derken benmerkezci olan, toplumsallıktan çoktan uzaklaşmış sanatçı tiplerinin de kültür politikalarını belirlemede sözü olacaktır elbet ama onlarla mücadele etmeyenin de günahı büyük olacaktır.
 
Evet, yerel yönetimlerin kentlerde var olan ya da yapılması planlanan kültür/sanat programlarına daha iyi destek verebilmesi ve bağımsız sivil girişimlerin politika saptama sürecinde etkin rol alabilmesine destek olması önemlidir. Evet, yerel sanatçılar ve kültür/sanat kurumları desteklenmelidir, kentler arası deneyim paylaşımı ve işbirliği gerçekleştirilmelidir, yerel düzeyde çocukların ve gençlerin çeşitli sanat dallarında kendilerini ifade edebilecekleri bir alan açılmasına yönelik etkinlikler gerçekleştirilmelidir. Evet, kültürel haklara dayalı kültürel çeşitlilik korunmalı ve teşvik edilmelidir, faaliyet gösteren kültür-sanat organizasyonlarının kapasite geliştirmeleri için olanaklar arttırılmalıdır.

Ancak yukarıda saydığım tehlikeler dikkate alınmazsa bugüne kadar yapılan çalışmalar ve kültürel değişim için uluslar arası nitelik taşıyan programlara harcanan tüm çabaların bırakın araya gitmesini, tam tersi gerici zihniyete, egemen ideolojiye ve kültür endüstrisine katkı sağlamış olunacaktır.

Bodrum’da yapılan “Yerel Kültür Politikaları” başlıklı panel geç kalınmış olmasına rağmen başlangıç olarak bir kapı aralamıştır. Ülkemizde bile yazılı bir kültür politikası yokken benzeri çalışmaların/tartışmaların/etkinliklerin süreklilik arz etmesini önemsiyor, emeği geçen birçoğu dostum olan insanları kutluyorum.