Türkiye ekonomisi tek adam rejiminin elinde her geçen gün daha da merkezileşiyor. Referandumla başlayan tek adam rejiminin siyasi inşası, 24 Haziran seçimleriyle birlikte tüm boyutlarıyla resmileşti. Hukuksuz, kuralsız, keyfi, baskıcı, antidemokratik, ahbap-çavuş ilişkilerine dayanan bu yeni düzeninin ekonomi yönetimindeki önemli unsurlardan biri merkezileşme…

Son olarak TBMM’de Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen torba yasada bu merkezileştirmeyi derinleştiren birçok unsur var. Mesela, Cumhurbaşkanı’na ekonomide OHAL yetkisi veriliyor. Krize kriz demeden post-gerçeklik siyasetine devam eden iktidar, torba yasayla, neredeyse krizi tanımlama görevini de Cumhurbaşkanı’na devrediyor! “Finansal sistemin bütününe sirayet edebilecek ölçüde olumsuz bir gelişme” olarak tanımlanan krizin adının konması için hangi ölçüde, kimi etkileyen olumsuz gelişmeler olması gerektiği ise muğlak… Olur da kriz tanımlanırsa, uygulanacak tedbirlere de yine Cumhurbaşkanı karar verecek. Her şeye karar verdiği gibi!

Aynı torba yasada artan merkezileşme belediyelere keyfince para aktarma yetkisinin de Cumhurbaşkanı’na verilmesinde belli. Yasa teklifiyle Cumhurbaşkanı, “yatırım nitelikli projelerin gerçekleşmesi” adı altında Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın bütçesinden “belediyelere yardım ödeneği” verebilecek. Yetkiyi merkezileştiren, o yetkiyle “istediği” belediyeye kaynak aktarılmasının önünü açan düzenleme kurumlar ve kurallarla işleyen değil şahıslar ve keyfilikle yürütülen sistemin kodu. Nitekim henüz seçimler yapılmadan dahi sonuçlarını “beğenmediği” belediye seçimlerinde seçimi kazananları terörist ilan ederek kayyum atayacağını ilan etmişti Saray!

Aynı siyasi dönüşümün bir parçası olarak, Meclis’in bütçe üzerinde denetleme, belirleme ve onaylama imkânını tamamen yok eden, halkın bütçe hakkını gasp eden de Saray’dı… Kendisini başkanı, damadını yardımcısı olarak atadığı bir aile şirketi olan Varlık Fonu’na cumhuriyetin miras kurumlarını devreden de, halkın ödediği vergilerin toplandığı Hazine’nin kaynaklarını istediği şekilde kullanacak yetkiyi alan da Saray’dı… Yarın toplanacak olan ve on milyonları ilgilendiren Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun bağlandığı yer de Saray...

Bu merkezileşme ekonomiyi boğuyor. Ekonomi yavaşlıyor, yavaşlama cari açığı küçültüyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu açlık sınırı 1943 TL, asgari ücret 1603 TL iken toplanıyor…

İşte tam da bu nedenle yerel seçimler çok önemli. Kendisini siyasette ve ekonomide artan bir merkezileşme eğilimi ile var etmeye çalışan Saray rejiminin karşısına yerelden başlayan yeni bir kurucu irade koymalıyız. İhtiyacımız Tek Adam rejimiyle gittikçe merkezileşen düzenin karşısında topluma kalkınma, özgürleşme, demokratikleşme alanlarında bir nefes vererek yerelden başlayacak yeni bir siyaseti var etmek.

Yerelde seçimler mutlaka halkın sorunlarına çare olacak siyaseti kentten büyütmeye odaklanmalı. Ama unutulmamalı ki bugün gittikçe merkezileşen ve otoriterleşen karanlığın yerine konulacak aydınlık geleceğin adımları da önce yerelden atılacak, atılmalı.

Bir rüzgâra ihtiyacımız var, yerelden Türkiye’ye yayılacak. Ranttan değil halktan yana bir kalkınma rüzgârına… Sokakları çoraklaştıran baskı yerine kent meydanlarını dolduran özgürlük rüzgârına… Gücü tek elde toplamak yerine mahalle meclisleriyle, kent konseyleriyle, şeffaf bütçelerle kentlerden büyüyecek katılımcı demokrasi rüzgârına… Yerelin dokusunu kaybetmeden yeni bir Türkiye hikâyesine…