Yerli konser maliyeti yabancıyla eşitlendi
Temel maliyetler biletlerin tamamı satılsa dahi konserleri finanse edemiyor. Organizatör Fidan, “Popüler yerli bir müzik grubunun konser maliyetinin yurt dışından bilinen bir grubu getirmekten farkı kalmadı” diyor.
Işıl ÇALIŞKAN
“Sevda bahçelerinin çiçekleri hep soldu, / Hiç ayrılamam derken, kavuşmak hayâl oldu” Zeki Müren’in sesiyle kulaklarınızda yankılanan bu şarkıyı şimdi sevdiğiniz müzisyenleri düşünerek dinleyebilirsiniz. Orta Çağ’dan bu yana devam eden canlı müzik geleneği ülkemizde ekonomik nedenlerle yapılamayacak hale geldi. Konserler, sevdiğimiz müzisyenlerle buluşabildiğimiz, onları canlı canlı dinleyebildiğimiz, şarkıları hep bir ağızdan söyleyebilme fırsatı bulabildiğimiz bir aktiviteydi. -di’li geçmiş zaman kullanıyoruz çünkü ekonomik şartlar; ses, ışık, ulaşım, konaklama gibi temel maliyetler, bir konseri bilet satarak finanse edemeyecek duruma getirdi. Mekân sahipleri, biletlerin tamamı satılsa dahi giderlerini karşılayamadıklarını söylüyor. Müzisyenlerin bir kısmı, konserlerde kazandıkları parayla geçinebilmenin imkânsızlığından yakınıyor. Dinleyicinin şikâyetiyse bilet fiyatları… Kısacası herkes dertli. Olayın perde arkasını sorduk.
ESKİDEN YÜZDE 50 DOLULUK YETİYORDU
Organizatör Serkan Fidan, bir etkinliği sadece bilet satarak finanse etmenin mümkün olamayacağı günlerin yakın olduğunu belirterek söze başlıyor. Etkinlik maliyetlerinin bilet fiyatlarına aynı oranda yansıtılamayan çılgın bir artışın söz konusu olduğunu ifade eden Fidan, “Organizatörlük doğal olarak içinde riskler barındıran bir meslekken alınan risk büyüyor. Sanatçıların talep ettiği ücretler dışında ses ve ışık sistemi, ulaşım, konaklama gibi en temel şeylerin maliyetleri de kontrolden çıktı. Oluşan maliyetin bilet fiyatlarına kısmen yansıması bile bilet fiyatlarını çok pahalı hale getirdi. Bu kültür endüstrisinin aktif tüketicisi konumundaki bireylerin, katıldığı kültürel etkinlik sayısının azalmasına yol açıyor. İlk vazgeçilen konserler de küçük ya da orta ölçekli olan müzisyenlerinkiler oluyor” sözlerini kaydediyor ve ekliyor: “Bundan birkaç sene önce Anadolu’da kabaca 400 kişilik orta ölçekli bir işletmede yüzde 50 doluluk oranıyla herkes evine memnun dönebilirken şimdi tüm biletler tükense bile ne mekân ne de sanatçı memnun kalıyor.”
Daha popüler isimler söz konusu olduğunda ise sanatçı taleplerinin de işlerin geleceğini tehlikeye atacak hale getirdiğini ifade eden Fidan, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sanatçıların tarif ettikleri prodüksiyon kalitesi, talep ettikleri ücret ve ağırlama maliyetleri biletli konserlerini yapılamaz hale getiriyor. Sonuçta da organizatörlerin aldıkları riskler büyüyor. “O büyüklükte bir risk alacaksam yabancı gruplara yönelmeyi tercih ederim” diyen organizatörlerin de sayısı artıyor. Popüler yerli bir müzik grubunun konserini yapmanın maliyeti, yurt dışından oldukça bilinen bir grubu getirmekten farkı kalmamış durumda…”
KONSER GELİRİYLE GEÇİM İMKÂNSIZ
Konuyu müzisyenler açısından değerlendiren Selen Gülün de şu anda bir müzisyenin kulüplerde kazandığı parayla geçinebilmesinin neredeyse imkânsız olduğunu söylüyor. Gülün, “Günümüz ekonomik koşullarında kulüplerin yaşadığı zorlukları, bu fiyat artışlarının gerekliliğini anlıyoruz fakat bu artışların müzisyenin kazancına yansımıyor olması da acı bir gerçek. Bazen kendi etkinliğine katılabilmek için bile harcadığı para kazandığıyla başa baş gelmiyor” sözlerini kaydediyor.
Artan bilet ücretleri sebebiyle İstanbul’un caz dinleyicisinin kulüplerden çekilmeye başladığını belirten Gülün, şöyle devam ediyor: “Bazen çaldığımız kulüplerde turist dinleyiciler ağırlıkta olduğu için tüm konser boyunca sadece İngilizce konuşuyoruz. Genellikle orta sınıf, beyaz yakalı veya şehirdeki üniversite öğrencilerinin desteklediği bir tür caz müziği. Şimdi müziğin takipçisi bilet fiyatlarının artışı sebebiyle tercihler yapmak zorunda kalıyor, canı istediği zaman dışarı çıkıp kültürel aktivitede bulunamıyor. Önceden plan program yapıyor, ancak seçerek gidebiliyor. Kulüpler müzisyenlere satacak projeleri öne çıkarması için baskı yapıyor ya da satacağına kesinlikle emin olmadığı projeyi programa almıyor. Bu da müziği eğlence sektörüne bağımlı kılıyor.”
Gülün, şu anki durumda kültürel aktivitelerin devamlılığı için özel sektörün ve devletin bazı sanat fonları açması konusundaki gerekliliğinin altını çiziyor.
MEKÂN SAHİBİ DE MÜZİSYEN DE AĞLIYOR
“Bu işte bir tuhaflık var” diyen Aydilge, şu sözleri kaydediyor:
“Çünkü mekâncıya sorsan, ağlıyor. Müzisyene sorsan, ağlıyor. Bilet fiyatını gören gençler de ağlıyor. Herkes ağlıyor. Ama birileri de bizi ağlatıyor demek ki... Asıl onu görmek, fark etmek lazım. Bu arada mekanların risk almamak için sadece çok bilet satan sanatçılara yönelmesi de bir kısır döngü oluşturuyor. Bu yüzden de küçük ya da orta bütçeli ya da yeni çıkan isimlerin artık yükselmesi, kendine alan bulabilmesi aşırı zorlaştı. Sürekli aynı isimler, gruplar belirli mekânlarda top çevirip duruyor. Dinleyicinin hem yeni hem de farklı isimlere yönelmesinin de önü kesilmiş oluyor. Bunun çözülmesi için topyekün, çok büyük sosyoekonomik değişimler yaşanması lazım. “Bu akşam bir yumurta fazla kırsam çok mu olur acaba” kaygısı yaşayan gençlerin üniversite okumaya çalıştığı bir ortamda, bilet fiyatlarını konuşmak lüks oluyor. İşte temel sorun da zaten bu. O gencin yemek endişesi değil, “Bu hafta çok konsere gittim, tiyatroyu ihmal ettim” endişesi yaşadığı bir dünyada yaşamak istiyorum ben. Çok şey mi istiyorum? Çok şey diye öğretildiğimiz için çok geliyor bize. Öğrenilmiş çaresizlik budur işte!”