İki yıllık Covid arasının ardından BIFED yüz yüze gerçekleşti. Ülkenin ve dünyanın dört bir tarafındaki yıkım filmlerle adeta teşhir edilirken; umutsuzluğu, karamsarlığı İkizköy ve Kazdağları direnişlerinin belgeselleri yıktı.

Yıkım ve mücadele beyaz perdede
Bilgi Üniversitesi öğrencilerinin ve ada halkının özverisiyle gerçekleşen festivalde en çok alkışı onlar aldı. (Fotolar: BIFED)

Gökay BAŞCAN

Bu yıl 9’uncusu düzenlenen Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BIFED) geride kaldı. Ulusal ve uluslararası toplam 4 kategoride 53 filmin gösterime girdiği festival izleyicileri bir yandan karamsarlığa sürüklerken diğer yandan yaşam savunucularının yalnız olmadığını gösterdi. Festival dünyanın dört bir tarafındaki ekolojik felaketleri teşhir ederken çarenin direnişte olduğunu bir kez daha öğretti.

İki yıllık Covid arasının ardından yaşam savunucuları, yönetmenler ve gazeteciler Bozcaada’da bir araya geldi. Özellikle uluslararası filmler, Türkiye’nin dört bir tarafında yaşanan yağma ve talanın; sermaye ile devletlerin tutumunun farklı olmadığını gözler önüne serdi. Öte yandan Munzur’daki bir sloganın, İkizköy’deki bir pankartın, Kazdağları’ndaki bir dövizin dünyanın her yerinden görüldüğünü, duyulduğunu gösterdi. Her biri birbirinden farklı görünse de sorunların ve direnişlerin aynı olduğunu hatırladık. Diller, yöntemler, çekimler, filmler farklıydı ama mesaj aynıydı: Kapitalizmi yıkacağız!

Hem festivalin son 2 gününe yetişebildiğim hem de aynı anda farklı gösterimler olduğu için birçok filmi kaçırsam da ulusal ve uluslararası birçok filmi izleme şansı buldum.

AKKUYU İÇİN DERS ÇIKARILACAK FİLM

İlk izlediğim film Türkiye için de ders niteliğindeydi. The Insivible Island (Görünmez Ada) adlı film, Fukuşima Nükleer Santralı’nda yaşanan felaketin ardından göç eden insanları ve temizleme işçilerini konu ediniyor. “Bu asla olmaz sandık” cümleleriyle başlayan film, göç etmek zorunda kalan halkın, yıllarca nükleer santralın aşırı güvenliği olduğu ve kaza riskinin olmadığı yalanlarıyla kandırıldığını anlatıyor. Yönetmen koltuğunda uzun yıllar Japonya’da yaşayan Fransız yönetmen Keïko Courdy’un oturduğu filmde ‘vasıfsız ve tecrübesiz’ insanların santral ve çevresinde temizleme işçi olarak çalışan insanların ailelerinden uzak radyasyon içerisinde nasıl çalıştıklarını ve hissettiklerini izleyici aktarıyor. Temizleme işçilerinden birinin “Nükleer santral insan ırkına uygun değil” cümlesi adeta filmi özetliyor.

Filmlere ve ödül törenine ilgi yoğun oldu.Filmlere ve ödül törenine ilgi yoğun oldu.

KURUYAN BİR GÖLÜN ETRAFINDAKİ YAŞAMLAR

İzlediğim ikinci film ise gazeteci yazar Özer Akdemir’in çocukluğunun geçtiği Seyfe Gölü’nün yok oluş hikayesini anlattığı ‘Seyfe’ oldu. Kırşehir’in 35 kilometre doğusunda bulunan, yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yapan göl şuan adeta tuz çölüne dönmüş durumda. Belgeselde gölü kurutan sebepler şöyle sıralanıyor. “İklim krizi, hükümetin hatalı politikaları, tarımda yanlış su kullanımı..” Uzmanlar ve bölge halkıyla röportajların yer aldığı belgesel, insan müdahalesinin son bulmasıyla gölün tekrar canlanabileceği umuduyla son buluyor. Akdemir belgeselde şöyle diyor: “Yaşam yok ediliyor, biz burada turnaları çekmek istiyoruz, bu çölü değil.”

BİR YERDE DİRENİŞ VARSA UMUT DA VAR

Belgesellerde sadece yıkım yoktu. Umudumuzu diri tutan direnişlerin işlendiği, tüylerin ürperdiği filmler de festivalde yer aldı. Direniş deyince İkizköy’ü ve Kazdağları’nı görmemek olmazdı. Nesime Karateke, Kazdağları Direnişçileri’nin tüm baskılara, hava koşullarına rağmen alanı terk etmemesini; farklı bir yaşamın nasıl var edildiğini yaptığı çekimlerle bizlere gösterdi.

Tüm yaşam savunucularına örnek olan son zamanlarda gündemden düşmeyen İkizköy de festivalde unutulmadı. Yönetmenliğini Selen Çatalyürekli’nin yaptığı Umut Her Zaman Var: İkizköy’ün hikayesi umutları tazeledi. Uzun yıllar termik santrallarla bölgeyi kirleten, maden sahalarıyla ağaç katliamı yapan şirkete İkizköylüler ‘dur’ diyor. Tek bir ağacı bile vermeyeceğiz diyen köylüler 1 buçuk senedir Akbelen Ormanı’nı şirketlerden koruyor. Mücadelenin anlatıldığı belgesel adeta ‘bir yerde direniş varsa umut da var’ diyor.

***

BOZCADA’DA BOZCAADA’YI ANLATTI

Uzun yıllar BIFED’in ekibinde yer alan Mustafa Dermanlı bu sene yönetmenliğini yaptığı ‘Denizde Kalan’ belgesiyle de festivale katkı sundu. Bozcaada gerçekleşen festivalde Bozcaada’nın anlatıldığı tek filmde bölgedeki balıkçılığın geçmişten günümüze değişimi yer alıyor. 37 uzman ve balıkçının konuştuğu film “Bitti, balık bitti” sözleriyle başlıyor. Rumlardan öğrenilen süngerciliğin ve balıkçılığın sosyolojik ile ekonomik etkilerinin yer aldığı belgesel bir kültürün nasıl yok edildiğini gözler önüne seriyor. Eski balıkçıların sözleri ise hafızalardan silinmeyecek: “Hadi bizden geçti, böyle giderse çocuklarımız balık yiyemeyecek.”

Denizde Kalan adlı belgesel adadaki balıkçılığa mercek tuttu. Denizde Kalan adlı belgesel adadaki balıkçılığa mercek tuttu.

***

BÜYÜK ÖDÜL MEKSİKA’YA GİTTİ

Bu yıl 101 ülkeden, 1000’i aşkın belgeselin başvurduğu Bozcaada Belediyesi organizasyonuyla, Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi iş birliğiyle gerçekleştirilen ekolojik temalı belgesel festivalinde 14 filmin yarıştığı Ana Yarışma kategorisinde Fethi Kayaalp adına verilen Uluslararası Yarışma Ödülü’nü “Yo’eme Labirenti” filmi kazandı.

***

ÖDÜL ALAN FİLMLER

yikim-ve-mucadele-beyaz-perdede-1076686-1.