Gıda krizinin derinleştiği evlerde “ayçiçek yağı, un, ekmek, salça” dan başka bir şey konuşmuyordu kadınlar. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü hiç konuşamadık o evlerde.

Yokluğu artık “idare edemeyen” kadınlar

Hacer Foggo

Gülşah yalnız bir anne, üç çocuğu var 16 yaşında, biri beş, diğeri de 13 yaşında. Dışarıda kar yağıyor telefonda konuşuyoruz. Ağlayacak ağlamıyor tutuyor kendini, koltuğu kırdım çocuklar ısınsın diye yaktım diyor. Evde bir iki eşya vardı sattım, çocuk okuldan çıkıp çalışmaya başlayınca da kırmızı kartı, sosyal yardımı kestiler. Okula giden kızımın psikolojisi bozuldu. Bir çırpıda bunları söylüyor bana.


Gülşah'ın annesi tanıdığım, bildiğim bir aile. Pandemide başlayan kriz gıda fiyatlarının artması ile birlikte Gülşah gibi bir çok aile artık açlıkla mücadele ediyor. Psikolojisi bozuldu dediği kızı 13 yaşında, okula giderken giyecek ayakkabısı yokmuş ama öyle bir gıda derdine düşmüşler ki ayakkabı satın almak lüks olmuş. 13 yaşında ergen bir genç kız ne ister, iyi giyinmek ister, giyinip aynaya bakmak, kendisini iyi hissetmek ister. Isınsınlar diye koltuğu kıran annesini seyretmek yerine bir arkadaşıyla sinemaya gidip film izlemek ister öyle değil mi? Marka bir ayakkabı olmasa da en azından biraz parlak en azından su geçirmeyen bir ayakkabısı, bir montu olsun ister.

Yapamıyor bütün bunları o okuldan geldiğinde, annesi onu küçük kardeşine bakması için evde bırakıp askıda ekmeğe, pazar artıklarını toplamaya alabilmişse eğer elinde kalan kâğıt mendilleri satmaya gidiyor. Gülşah en çok gıdaya ulaşmakta zorluk çektiğini anlatıyor sürekli aynı şeyi yediklerini, durmadan un çorbası yaptığını kızkardeşinin ödünç salça istediğini veremediğini anlatıyor.

Gıda krizinin derinleştiğine, açlıkla mücadele edildiğine her geçen gün çok fazla tanık oluyorum. Eşitsizlikten, ayırımcılıktan söz ettiğimiz 8 Mart Kadınlar Günü’nde yoklukla nasıl mücadele ettiklerini konuştum kadınlarla. Gıda krizinin derinleştiği evlerde “ayçiçek yağı, un, ekmek, salça” dan başka bir şey konuşmuyordu kadınlar. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü hiç konuşamadık.

Temel ihtiyaçlar için sürekli çırpınan bir kadını sosyal olarak da güçlendirmeninzorluğunu bunun adının tam da “kadın yoksulluğu” olduğunu, kadın yoksulluğunun sadece gelir yetersizliği değil, aynı zamanda sokakta, evde geçimi durmadan “idare” etmekle “görevli” olmakla eşdeğer olduğunu, bu nedenle de ruhlarının her gün nasıl örselendiğine bir kez daha tanık oldum.

Kadın yoksulluğu aynı zamanda “idare etmektir, “evi idare etmek, “adamı” idare etmek, sokakta, “bakışları”, “önyargıları” idare etmek, ekonomik krizlerde “geçimi” idare etmektir. Özellikle gıda yoksulluğunun derinleştiği dönemlerde kadın hızlıca “geçimi idare” edene dönüşüyor ve “yoktan var etme” görevini üstleniyor. Bu da kriz uzadıkça, evlerde kaynaklar azaldıkça kadının fiziken ve ruhen hızlıca yıpranmasına neden oluyor. Gıda yoksulluğu ve elektrik zamları ile ilgili yokluğu, geçimi nasıl idare ediyor kadınlar, sıralıyorum:

Elektrikten tasararuf etmek için çamaşırı elinde yıkayanlar var.
Eti, tavuğu, peyniri lüks gıda tüketimi ilan ettiler ve almıyorlar.
Kadın pedi yerine, atlet, kumaş parçaları, kullanıyorlar.
Çocuk bezi yerine poşet kullanıp, çocuğu erken aylarda tuvalet eğitimine zorlayanlar var.
Çocuğa beslenme koyamadığında okula göndermeyenler,
Bebeğe mama yerine hazır çorbaya alıştırmaya çalışanlar.
Evin bir odasında lambayı açıp, aynı odada kurulan sobanın etrafında akşamları toplanıp orada uyuyanlar,
Doğalgazı yakmadan battaniye, mont ile günü geçirernlar,
Pazar kurulduğunda akşam üzeri fiyatların ucuzlamasını bekleyenler,
Pazar artıklarını, market önlerinde atılanları toplayanlar,
Her gün askıda ekmek için fırın önünde belli saatları bekleyenler,
Mahalle pastanesinden artanları almayı bekleyenler,
Elektrik zammı nedeniyle artık elektrikli süpürge yerine çalı süpürgesi kullananlar, buzdolabı çalıştırmayanlar,
Temiz su yerine musluk suyunu içme suyu olarak kullananlar,
Çocuklarına, eşlerine “tokum” diyip yemeyenler,
Uzak yerlere, alışverişe, kaymakam kapılarına, hastanelere otobüse binmeyerek yürüyenler,
“Sosyal Yardım”ları kesildiğinde azar yeseler de o kapılarda beklemeyi sürdürenler.

***

Kadın yoksulluğu hem siyasi partiler hem de sivil toplum örgütleri tarafından daha fazla konuşulmalı ama az konuşulup daha fazla uygulama ve acil müdahaleye ihtiyaç var. “Sosyal yardım” koşullarının kadın yoksulluğu üzerindeki etkileri üzerinde daha fazla durulmalı onları madddi ve sosyal olarak güçlendirici projeler hayata geçirilmeli. Ekonomik krizin kadınlar üzerinde yarattığı güçsüzlüğe, gelecek kaygısına karşı duracak acil bir sosyal politikaya ihtiyaç var.

Yoksulluk içinde yaşayan aileler bir taraftan “gıda yoksulluğu” ile mücade ederken bir taraftan da kiralarını ödeyemedikleri için evlerini kaybetme riski ile karşı karşıyalar. Yine gıda fiyatlarındaki artışlar çocukların yetersiz beslenmesine bu da özellikle çocukların daha sık hastalanmasına neden oluyor.
Hem günlük, güvencesiz yaşayan aileler hem asgari ücretin açlık sınırının altında olması nedeniyle işçiler hem de orta sınıf aileler her gün biraz daha yoksullaşıyor. Çok acil önlemlere ve müdahalelere ihtiyaç var. Önümüzdeki dönem maalesef daha da büyüyecek gıda krizine karşı herkes için “sağlıklı gıda hakkı” söylemi ile derinleşen yoksulluğa karşı ek kaynakların bir önce belirlenmesi ve açlıkla mücadele için ulusal bir plan oluşturulması gerekiyor.

Son olarak, Bileşmiş Milletler kalkınma programını da derinden etkileyen Nobel Ödüllü ekonomist Amartya Sen’in başucu kitabım diyebileceğim “Özgürlükle Kalkınma” kitabında söz ettiği gibi ekonomik güvensizlik aynı zamanda demokratik hakların ve özgürlüklerin yokluğuyla ilişkilendirilmeli. Demokrasinin işler olaması, siyasal haklann varlığı aynı zamanda kıtlıkların ve diğer iktisadi bunalımların önlenmesine de yardımcı olur. Sen kitabında şu sözlere yer veriyor:
“Kıtlığın (ya da diğer iktisadi bunalımların) acısını kendi yaşamında hiç ya da nadiren çekmiş otoriter yöneticiler, önleyici tedbirleri zamanında alma dürtüsünden yoksun olma eğilimindedir. Demokratik hükümetler ise, tam aksine, seçimleri kazanmak ve halkın eleştirileriyle yüzleşmek zorundadır ve gerek kıtlıkları gerekse diğer bunalımları önleyecek tedbirleri almalarına yol açan güçlü dürtülere sahiptir.”