Kentin Soluğu’nda bu hafta 16 milyon insanın yaşadığı İstanbul’da ‘yoksulluk’ denince akla ilk gelen semtlerden birisi var: Dolapdere… ‘Damgalı’ semtte yoksulluğun şiddeti beslediği çok açık. Günlük çalışıp günlük kazanan insanlar zor durumda.

Yoksulluk sarmalı büyüyor, insanlar kiralarını dahi ödeyemiyor: Dolapdere gerçeği

UĞUR ŞAHİN

İstanbul’un Beyoğlu ilçesine bağlı Dolapdere’de güne başlama telaşı… Kimi esnaf kepenklerini yeni açıyor, kimisi bir yandan dükkanını temizlerken siftah peşinde, kimisi ise demli çay eşliğinde hararetli şekilde sohbete dalmış. Muhite pek bir yabancı 'meşhur' sanat galerisinin çaprazında göçmenler günlük iş bulma peşinde. Boynumda asılı fotoğraf makinesi, dikkatlerini çekiyor ve hepsinin bakışları üzerime çevriliyor. 'Onları' rahatsız ettiğim hissiyle yanlarından sessizce ayrılıyorum. Yanımda bölge sakinlerinden yıllarca seyyar satıcılık yaparak geçimini sağlayan Turan Kır var. “İşte Dolapdere’nin gerçeği bu!” diyor Kır…

Turan Kır, koronavirüs salgını öncesinde Taksim’deki barlarda çiçek satıyordu, barlar kapanınca işsiz kaldı. Bu süreçte hem kendisi eve yiyecek götüremedi hem de çevresindekiler… Sonunda da küçük bir kooperatif kurdular. Kır, neredeyse tüm gününü bu kooperatifte geçiriyor. Gerisini ondan dinleyelim: “Dolapdere-Tarlabaşı; imkânsız, hayattan kopmuş Taksim’e yakındır diye 3-5 bir şey satıp onu yiyip ertesi gün tekrar Taksim’e çıkan insanların oturduğu bir yerdir. İşportacılıktan geçimini sağlayan, günlük yaşayan insanların semtidir. Merdiven altı atölyecilerin, midyecilerin, Romanların Kürtlerin iç içe yaşadığı bir mahalledir.

Durumu iyi olan insanlar burada oturmuyorlar. Buranın toprağına göz diktiler, bizden ‘temizleyip’ otellere rezidansa dönüştürme planları projeleri vardı. Önce kendileri kirletiyor, sonra ‘temizleme’ mantığıyla hareket ediyorlar. Burası Taksim çevrisi olduğu için kentsel dönüşüme sokup satma peşindelerdi, bir kısmını da başardılar. Sanat evi falan bunu başardılar… Çiçek satıyordum barlarda 50-100 kazanıyor, geçiniyorduk. Barlar kapanınca sudan çıkmış balığa döndük. En samimi arkadaşımı bile para için kırdım. Onun parasıyla bu kooperatifi kurduk. Kâr amacıyla kurmadık, hepimiz açız diye kurduk. Bir gün sokağa çıktım; evde 5 tane çocuğum var, ne yapacağım dedim. Buranın hikâyesi böyle başladı. Bayrampaşa’daki hale gittim, tipimize baktılar, ‘Siz ne yapıyorsunuz’ dediler. Dedim; ‘Biz açız, mahalledeki açlara da yardım edeceğiz.’ Ürünler için bir fiyat söylediler, ‘o parayı veremeyiz’ dedim ve zararına mal verdiler bize. Durumu olmayan gelir, buradan ücretsiz alır.”

yoksulluk-sarmali-buyuyor-insanlar-kiralarini-dahi-odeyemiyor-dolapdere-gercegi-746799-1.
Zehra İnci​

BAK YEMEK ALIYORUZ İŞTE!

Bir süre sokakları adımladıktan sonra karşıma Zehra İnci çıkıyor. Salgın günlerinde neler yaşadığını soruyorum, elindeki sefer tasını göstererek yanıtlıyor: “Bak, belediyeden yemek alıyorum işte! Eyüpsultan’dan geliyor yemeğimiz. 25 senedir burada oturuyorum ama kimse kimseye yardım etmiyor. Geçinemiyorum, kirayı da ödeyemiyorum. Ev sahibi, ‘Çık evden’ diyor, nereye gideyim? Eşim 2-3 aydır evde, iş yeri kapalı diye oturuyor öyle… Zor günler geçiriyoruz ve yardıma muhtacız.”

İnci’nin ardından Dolapdere esnafından Erdoğan Eyi ile de laflıyoruz. Eyi, tam 25 yıldır Dolapdere’de. “Burada yaşam biraz zor” diye başlıyor sözlerine. Eyi’ye göre eski Dolapdere daha farklıydı. “Şimdi biraz daha değişiyor ortamlar” diyor ve ekliyor: “Uyuşturucu satanların önüne geçilmesi gerekiyor. Burada geçinmek zor, problem olunca sıkıntı da büyük oluyor.”

Sokaklarda biraz daha dolaştıktan sonra 28 senedir Dolapdere’de yaşayan İlhan Kalkmaz ile konuşuyorum. İlhan Kalkmaz’a göre Dolapdere’nin birçok sorunu var ama en büyük sorun güvensizlik: “Bu konularda büyük sıkıntı var.”


‘GAYRİMEŞRU’ İŞ YAPAN İNSANLAR…

Kalkmaz’la konuşurken hemen karşımdaki küçük berber salonu dikkatimi çekiyor. Burası dört sandalyeli bir salon ancak bugün oldukça sakin… Sahibi Mehmet Yücel ile tanışıyorum. Bir yandan müşteriyi tıraş ediyor, bir yandan da sorularımı cevaplıyor: “Yarım kapasite çalışıyoruz. Salon dört koltuklu ama iki elemanımız yok. Müşteriler hâlâ korkuyor, gelmiyorlar. 22 senedir buradayım, en büyük sorunumuz gayrimeşru iş yapan insanlar… Bu anlamda burası muhit olarak çok temiz sayılmaz. Ama biz kardeş gibi yaşıyoruz, her kesimden insan var. En büyük sıkıntımız ekonomi. Pandemi döneminde gereken destek alınmadı, işlerimiz düştü ve kimse bizi arayıp sormadı. Buna rağmen mücadele diyoruz ve dükkânı açtık. İnsanlar eskiye göre daha zor durumda, sıkıntılar çok. Geçinmekte zorlanıyorum.”

yoksulluk-sarmali-buyuyor-insanlar-kiralarini-dahi-odeyemiyor-dolapdere-gercegi-746802-1.
Mehmet Yücel

BEN BU TERİ AKITIYORSAM O DA AKITACAK

Ardından bir metal kaplama atölyesini ziyaret ediyorum. Burada Vartan Karabetoğlu ile konuşuyorum. Karabetoğlu, hırsızlıktan şikâyetçi. Hatta ona göre son dönemde Dolapdere’de hırsızlık çok arttı. Karabetoğlu, şunları aktarıyor: “Burada en temel sorun ekonomi, kazançlar düzgün olsa herkes rahat eder. Fakat benim Dolapdere’den tek şikâyetçi olduğum konu hırsızlık… Atölyeciyim ben, evimiz de dükkanımız da soyuldu. Bundan yana çok şikâyetçiyiz. 50 sene babam çalışmış, 40 sene ben çalışmışım, bir tane daire alabilmişiz. Millet istiyor ki kısa zamanda parayı bulayım. Böyle bir dünya yok, herkes mücadele edecek, ben bu teri akıtıyorsam o da akıtacak.”

yoksulluk-sarmali-buyuyor-insanlar-kiralarini-dahi-odeyemiyor-dolapdere-gercegi-746801-1.
Vartan Karabetoğlu

BURADA ÇOCUK YETİŞTİRMEK ÇOK ZOR

Karabetoğlu’nun yanından ayrılıp, dar sokaklarda geziniyorum. Görüşeceğim kişinin adı Serpil Göçer… Göçer ve yaşlı annesi küçük bir evde yaşamını sürdürüyor. Şöyle diyor Göçer: “Burada yaşam zor, 32 senedir buradayım ama burada çoluk çocuk yetiştirmek bile çok zor. Eski komşularımız bir başkaydı ama şimdikiler de iyi.”

BURASI GARİBANLARIN YERİ

yoksulluk-sarmali-buyuyor-insanlar-kiralarini-dahi-odeyemiyor-dolapdere-gercegi-746805-1.
Maria Kosova​

Dolapdere’den Tarlabaşı’na doğru yol alıyorum. Karşıma çıkan 4 daireli evde oturanların hepsi atık kâğıt işiyle uğraşıyor. Onlardan birisi de doğma büyüme İstanbullu olan Maria Kosova… Kosova, birkaç kez işi bıraksa da 1980’den beri atık kâğıt işiyle uğraşıyor. Kosova, “Varoşların, garibanların yeri burası. Sosyete yer değil, bir Şişli değil. Buranın şartları çok zor” diye başlıyor sözlerine. Hemen devamında da şunları dile getiriyor: “Ben Ermeni’yim. Ailem çok zengindi ama faydası yok, evlendim ayrıldık, yollarımız farklı gitti, geldim buraya. İşlerden dolayı hiç iyi değiliz. Gündüz çıkamıyorum, gece çıkıyorum. 9’dan 3’e kadar çıkıyorum. Paran olursa her gün güzel, yoksa evde oturuyorsun öyle. Bazen ağır bir mal çıktığı zaman taşıyamıyorum, arkadaşlardan yardım istiyorum. Kiramı ödeyemiyorum, ev sahibi 'Çıkın’ diyor, nereye gideceğim? Diğer dairelerde oturanlar da evden çıkıyor, onlar da kiralarını ödeyemedi. İmkânım olsa Bebek’e, Ortaköy’e kadar giderim, önceden gidiyordum, şimdi gidemiyorum. Eskiden depom vardı elemanım vardı, sonrası böyle işte…”

ÇOCUKLARIM AÇ…

Kosova’nın ardından Ceylan Çiçek söze giriyor: “23 sene burada yaşadım, şimdi Cerrahpaşa’ya geçtim. Midye işiyle uğraşıyorum. Çocuklarım 8-9 kişi bir evde yaşıyor. Midye de yok zaten, hepsi aç.”

***

yoksulluk-sarmali-buyuyor-insanlar-kiralarini-dahi-odeyemiyor-dolapdere-gercegi-746800-1.
Bölgede ‘Derman’ ismiyle anılan kâğıt toplayıcısı Karadağ’ın evindeki her şey çöpten çıkma. Karadağ’a göre, evi aslında tüketim çılgınlığına karşı bir sergi.

DERMAN'IN 'EV SERGİSİ': HER ŞEY ÇÖĞTEN AMA HİÇBİRİ ÇÖP DEĞİL

Dolapdere’den Tarlabaşı’na doğru yol alırken sokakta atık kâğıt işçisi Ramazan Karadağ karşılıyor beni. Bir süre sokakta lafladıktan sonra evine buyur ediyor, gördüklerime ise inanamıyorum. Televizyondan aynalara, mumlardan, radyolara, akıllı telefonlardan çeşit çeşit objeye ne ararsan var… Karadağ’a göre hiçbir şey çöp değil ve bu ev onun için bir 'sergi'. Üstelik evin her yerinde ‘Derman’ yazıyor. Bölgedeki insanlar, Karadağ’a ‘Derman’ ismiyle hitap eder olmuş. Karadağ’a göre bu ev derman niteliğinde. Hikâyesini şöyle aktarıyor: “Bir ameliyat geçirdim ve bundan sonra benim kafam değişiverdi; insanları, hayatımı ve sistemi sorgulamaya başladım. Sorgularken çöpün ne olduğuna baktım. Çöpe baktım, her şey var! Bu evde ne görüyorsan hepsi çöpten geldi. Bu ev gibi 13 tane ev açtım ben; Tophane’de, Karaköy’de Ortaköy’de… Belki 5-6 TIR mal toplamışımdır bunları derinleştirmek için. Diğer evleri de bıraktım, arkamdan dağıttılar. İnsanlar içeriye girmeyi çok istiyor, oysa burada altın yok. Burası beni mutlu ediyor buradan çıkmıyorum, çıkar çıkmaz hemen özlüyorum.”

İnsanların tüketme sevdasına sitemli Karadağ… Elindeki 3-4 tane akıllı telefonu gösteriyor, “Bak, hepsi çöpten” diyor ve ekliyor: “Hiçbir şeyin çöp olmadığını çıplak geldiğimizi çıplak gideceğimizi anlamamız için sergi hazırladım. Malzemeye de insana da çöp gibi davranıyoruz. Burada satılık bir şey yok, para burada geçmez. Burayı 1 yılda hazırladım. Her evi 3-4 ayda topluyorum. Dizayn ediyorum ve millet şaşırıyor. Sat diyorlar ama satmak için değil, ben bir şey anlatmak istiyorum! Çöpte ne bulmadım ki? Her şey buldum, altından gümüşünden cesedine her şeyi bulunca bizim artık çöp olduğumuzu anladım. Çünkü insanlar da çöp oluyor.”

Karadağ, sözlerini şöyle noktalıyor: “Bazen eşyalarımı çalıyorlar, olsun diyorum, çalsınlar… Ben yenilerini bulurum!”

***

yoksulluk-sarmali-buyuyor-insanlar-kiralarini-dahi-odeyemiyor-dolapdere-gercegi-746804-1.
Emekli annesiyle birlikte küçük bir evde oturan Serpil Göçer, Dolapdere’de yaşamın zor olduğu görüşünde.

MAHALLE İYİDİR

“Çocuklarım mutluysa mutluyum yoksa değilim.” Bu sözler, altı çocuğuyla hayata tutunmaya çalışan Sabuha Aslan’ın. Aslan’ın eşi Beyoğlu’nda garsonluk yaparak geçimini sağlıyordu ancak koronavirüs onları da vurdu ve çok zor günler geçiriyorlar. Sabuha Aslan şunları ifade ediyor: “Eğer iş olursa, kocam çalışırsa hayat kolay ama çalışmazsa hayat zor. Çocuklar yoruyor tabii, okuldur yiyecektir giyimdir her şey var ama paramız yok bu bizi yoruyor. Bu süreçte ekonomik olarak çok zor günler geçiriyoruz. Dolapdere’yi seviyorum, mahalle iyidir, çektiğim bir sıkıntı yok. Elbiseleri hep elle yıkıyorum, buzdolabım yok, tüpüm yok.”

***

AYAKKABI BOYAR İYİ PARA KAZANIRDIK

yoksulluk-sarmali-buyuyor-insanlar-kiralarini-dahi-odeyemiyor-dolapdere-gercegi-746806-1.

Dolapdere sakinlerinden Fecri Kır da zor günler geçirenlerden… Kır, Beyoğlu’nda 10 odalı küçük bir otelin sahibiydi, koronavirüs günleri onu da etkiledi. Kır şunları anlatıyor: “Konaklama işindeydim ama kapattık. Dolapdere’de durum çok kötü, kredilerimiz var, ödeyemiyoruz. Bir de elektrik, su, doğalgaz… Çözülmüyor hiçbir şey, eski borç, yeni borç… Önceden kasabım vardı kapattım, 50-60 TL kim ete para verecek? Çocukluğum Dolapdere’de geçti, 25-30 senedir buradayım. Eskiden Taksim’e çıkar ayakkabı boyar, çok iyi para kazardım. Şimdi dükkân çalıştırıyorum, bir aileyi geçindiremiyoruz. Bu, her şeyi gösteriyor, çünkü her şey pahalı…”

Fotoğraflar: Uğur Şahin