Adam, adamı önce bir sanatçı yapmaya karar verdi; geceleri uzaklara dalan, bir takım eski kadınları özleyen, sabahın ilk ışıklarında uykuya dalan biri, bir sanatçı. Ressam olabilirdi…

Yokuşta debriyaj

ONUR AKYIL

Adam bir gece bir adamı anlatmak için yazmaya başladı; ikisi de yalnızdılar. Ne yazacağını, nasıl bir öykü kuracağını bilmiyordu aslında yazan adam, sadece yazmaya başladı. Diğer adam yalnızlıkta, biçimsiz bekliyordu. Belki merak içindeydi; kendini merak ediyordu, neye benziyordu, nasıl biriydi ve başından neler geçmişti… Öylece kaldılar, baktılar birbirlerine. Adamlardan biri bir adam görüyordu karşısında, diğeri ise bir adam olmayı bekleyen bir adam. Işıkları karartmanın, perdeleri örtmenin, telefonu fişten çekmenin tam vaktiydi. Birini, bir adamı anlatmak için dünyadan uzaklaşması lazımdı adamın. Uzaklaştı dünyadan; ışıkları kararttı, perdeleri örttü, telefonu fişten çekti. Bir de votka doldurdu küçük bir bardağa. Ne kadar ayıp… Bir adam başka bir adamın hikâyesini içkili bir biçimde yazacaktı; az ya da çok, bardağın küçük olmasının ne önemi var… Yalnızlıktaki biçimsiz adam biraz bozulsa da bu duruma, işin ucunda var olmak olduğu için sesini çıkarmamayı tercih etti. Var olacak olan, var olmayan yalnızlıktaki biçimsiz adam daha baştan bir ezilendi. Kaderi başkasının elindeydi ve kaderinin elinde olduğu adam küçük bir bardağa votka koymuştu…

Adam, adamı önce bir sanatçı yapmaya karar verdi; geceleri uzaklara dalan, bir takım eski kadınları özleyen, sabahın ilk ışıklarında uykuya dalan biri, bir sanatçı. Ressam olabilirdi… Sıkı bir ressam, esasen hassas ama bir o kadar saplantılı. Neye mesela? Düşündü adam, bu yalnızlıkta bekleyen biçimsiz adam neye / nelere saplantılı biri olabilir diye. Epey düşündü ve acıyarak gördü ki her şeye daha önceden birileri saplanmıştı. Orijinal olmayacaktı hadise, herkes bir yerden yalnızlıktaki biçimsiz adamın saplantısını anımsayacaktı. Daha var olmamış, var olmak için ilk adımlarını atan biri hemencecik eskiyecekti, kapısını çalacaktı ölüm. Saplanmasın diye düşündü o da, sanatçı olmasın. Ressam olmasın. Topçu olsun. Ağaç olmasın.

Bu rahatsız edici çağrışımları bir kenara bırakıp, küçük bardağına yeniden votka koydu. İlk küçük bardak bitmişti demek. Evet, bir başkası ne olsun/nasıl olsun diye düşünürken, ilk küçük bardak bitmişti, içilmişti, hakkından gelinmişti.

İkinci küçük bardağın ilk yudumunda adam, adamın bir militan olabileceğini düşündü. Hızlı bir hayat; ustaca işlenmiş korkular, orijinal heyecanlar, bir de uzun boylu, uzun saçlı esmer bir kız… Adam ve esmer kız bir evde saklanmaktadırlar, sabaha karşı kapı çalar… Yok. Olmuyor. Bu da bayat sanki. Hem belki o saatte sevişiyor olurlar, duymazlar kapıyı. Ben yazıyor olsam da hikâyeyi, belki taşarlar yazdıklarımdan, kontrolden çıkarlar; dinlemezler beni. Hem militan birini yaratmak için çok ayrıntı lazım, ayrıntılar için okumak lazım… Uzun iş. Militan da olmasın bu yalnızlıkta bekleyen biçimsiz adam. Kızı da bırakayım gitsin. Gitti kız, bırakılınca.

Hızlı düşünüyor, hızlı içiyordu adam. Üçüncü kez küçük bardağına votka koydu. Yalnızlıkta bekleyen biçimsiz adamı ne yapacağını bilemiyordu bir türlü. Tükenmek demekti bu; hem kendisi için hem yalnızlıkta bekleyen biçimsiz adam için. Kendi zihnine müdahale edemiyordu adam; bunu fark etti; evet her şey yazılmış, evet her şey yaşanmış, evet hepsi basılmış, evet hepsi satılmış ve evet hepsi okunmuştu. Farklı, değişik, tuhaf kimse kalmamıştı hikâyesi anlatılacak; herkese, her şeye alışılmıştı. Bunaldı. Sıkıldı. Terledi. Küçük bardağı dördüncü kez eline aldı… Ve votka koydu.

En acımasız bu dördüncü bardak oldu; hemen kafasına dikti. Yazamamak gerçekten canını sıkmıştı. Başka hikâyeler için başka bir dünya, yeni hikâyeler için yeni bir dünya lazım diye düşündü. Peki, nereden bulacaktı bu yenidünyayı? Onu da herhangi bir öyküsü gibi kendisi mi kuracaktı? Evet, elbette! Yeni bir dünya kurmak yeni bir öykü yazmaktan daha mühim bir konuydu / öyle olmalıydı. Gözleri bulanmaya başlamıştı ama yine de yalnızlıkta bekleyen biçimsiz adama baktı son kez. Votka ister miydi acaba? 'Votka?’ dedi; yalnızlıkta bekleyen biçimsiz adam gerçekten çok kırılmıştı. Var olamayacaktı. Anlamıştı.

Tahmin edileceği üzere adam, yalnızlıkta bekleyen biçimsiz adamın öyküsünü yazmaktan vazgeçmişti; şimdi sadece adamlardan biri yalnızdı, diğeri yoktu. Yok olmuştu.

Bir adamı yazmayarak yok eden adam aslında vicdanını rahatlatmış, yalnızlıkta bekleyen bir biçimsizliği biçimlemeyerek bir çeşit iktidar olmaktan kaçınmıştı. Öyle düşünüyordu. Var edememek diye bir şey var olmuştu. Fakat yine de bütün korkaklar gibi 'bir yerde durduğunu’ haykırmak istiyordu. Yazmadığına göre perdeleri açabilirdi. Perdeleri, ardından da yazı odasının camını açtı ve bağırdı:

"Tüm iktidar Sovyetlere! Bana yalnızca votka lütfen!”