Yeğenimin ismi Necdet. Mehmet Necdet. Mehmet ismi faşistler tarafından katledilen amcasına ait. Necdet ise Necdet Erdoğan Bozkurt'tan geliyor. Kaç Necdet var böyle, kaç Soner? Eğer unutulmamak buysa, Dev Genç'ti...

Yeğenimin ismi Necdet. Mehmet Necdet. Mehmet ismi faşistler tarafından katledilen amcasına ait. Necdet ise Necdet Erdoğan Bozkurt'tan geliyor. Kaç Necdet var böyle, kaç Soner? Eğer unutulmamak buysa, Dev Genç'ti proleterlerin, unutulmazlar albümündeki yerleri ilelebet baki kalacaktır.

Baki kalanlardandır Necdet Erdoğan Boz-kurt. Kahramanmaraş katliamını protesto gösterileri için İskenderun'a gitti, burada gözaltına alındı ve işkencede öldürüldü. Necdet yakalandığında Ankara'dan bir polis ekibinin sorguya katılmak için özel olarak İskenderun'a gittiği duyuldu. Kaçarken vurulduğu iddia edildi; resmi açıklama böyleydi. 1979'un son gecesi ağır yaralı olarak bir caddeye bırakıldı, hastanede son nefesini verdi. Nasıl kaçmaysa, ölümüne neden olan kurşun yakın mesafeden kalbine sıkılmıştı. Polis cenazesini arkadaşlarına vermedi. Ailesi daha sonra Nazilli'ye götürüp dedesinin yanına gömdü Necdet'i. Baba tören istemedi. Kim bilir, yalnız kalmak istemiştir oğluyla, olamaz mı.

Necdet 1954'ün 2 Mart'ında Sarıkamış'ta doğdu. Bursa Mustafakemalpaşa'da büyüdü. Şimdi Nazilli'de yatıyor. Abisi "yatıyor gibi yapıyor" demiş. O'nu ölüme yakıştırmaması bir yana, her zamanki muzipliğine de

bağlıyor olabilir, 979'dan bu yana ortada görünmemesini.

Teknik Öğretmen'liydi Necdet. Ankara Dev Genç Başkanlığı yapmıştı; Ankara'da gençlik mücadelesinin öncülerindendi, mitinglerin ateşleyici hatiplerindendi. Öldürüldüğünde Dev Genç MYK üyesiydi. Ailenin küçük çocuğuydu; eğer birabi kardeşinin ölümünden sonra "O benim arkadaşımdı, yolda-şımdı" diyorsa, başka bir ağırlığı olduğu kesindir aile içinde. Pek çok arkadaşımızı kaybettik yıllar içinde. Necdet de aramızdan erken ayrılanlardandı, ama eğer bir arkadaşı ardından, "O benim ustam-dı", diyorsa, "Umudumun eksilmeye yüz tuttuğunu hissettiğimde hâlâ Necdet'in gülen gözleri ve hiç eksilmeyen neşesi gelir aklıma" diyorsa, ortada başka bir şey var demektir. Dev Genç'liydi Necdet Erdoğan Bozkurt, hâlâ Dev Genç'ti, sonsuza kadar öyle kalacak.

SONER MİYDİ, İLHAN MIYDI YOKSA...

Birtakım elbise istiyordu ama ailenin ekonomik durumu uygun değildi. İlk takım elbisesi yıllar sonra alındı. Ortaokul öğrencisiydi. Sabah büyük bir neşeyle çıktı evden. Okuldan döndüğünde üstü başı bembeyazdı. Okul dönüşü kireç kuyusuna bir çocuğun düştüğünü görmüş ve kurtarmak için tereddüt etmeden girmişti kuyuya. Babası, "Başka kurtaracak kimse yok muydu" diye soramamıştı bile. Liseyi bitirir bitirmez evden ayrılmış, çalışmaya başlamıştı. Önce Çanakkale Sera-mik'te, sonra İstanbul Tuzla'da. Kimse, "nereye gidiyorsun" diyememişti. Uzun saçlı fotoğraflarını gönderiyordu ailesine, bir de üniversite sınavlarına hazırlandığı yazıyordu mektuplarında. Hem askeri okulu hem de Teknik Öğretmen'i kazanmıştı. Teknik Öğret-men'i tercih etmişti. Baba, askeri okula gitmesini istiyordu ama bunu söyleyememişti O'na. Bir motosikleti vardı; ismi 'ulaş'tı. Ulaş'la Gelibolu'nun köylerini gezer, bildiri, dergi dağıtırdı. Baba TÖB DER'liydi; öğretmen örgütlülüğü içinde bulunan bir babanın oğlu da Soner gibi olurdu. Niye solcu olduğunu, kimse sual etmedi bu yüzden.

Teknik Öğretmen işgal altındaydı. Öğrencilerin büyük kısmı okula gidemiyordu. Bir grup devrimcinin unutulmaz direnişi başlamıştı. Kimsenin telkiniyle olmadı, Soner'in direnişe katılması. Tek Der başkanlığına getirildiğinde, 'Soner değil, bir başkası olsun' diyen çıkmadı. Teknik Oğretmen'de bayrağı teslim etme zamanını kendi belirledi, tıpkı Devrimci Yol'a 'yatay geçişte' olduğu gibi. Gençlik mücadelesinin içinde değildi artık. Memlekette işler kızışıyor, gençlik içinde sivrilen isimler farklı görevlerle memleket sathına yayılıyordu. Soner Ankara'nın doğu bölgesinin sorumluluğuna talip oldu önce, önemli görevler üstlendi. 1979 Ağustos'unda ise yolu Akdeniz'e uzandı. 12 Eylül döneminde işkencede öldürülen Behçet Dinlerer, o günlerde Adana sorumlusuydu ve bir çatışmada yaralandığı için kenti terk etmek durumda kalmıştı. Soner, Behçet'ten sonra kentin sorumluluğuna getirildi. Adanalıların Yusuf Hoca'sı kısa sürede inisiyatifi eline aldı. İşgal kırmanın hüneri Adana'da sergilenecekti. Nitekim öyle oldu. Adana'nın belalı mahalleri birer birer düşmeye başladı. Faşistlerin imdadına 12 Eylül yetişti. Kentte barınmak zorlaşınca kırsala çekilme kararı alındı.

Ölüm burada yakaladı Dev Genc'in proleteri Soner İlhan'ı. Uzun ve badireli bir yolculuktan sonra İskenderun civarındaki taşo-caklarına ulaşmışlardı. Ayakta duramayacak kadar yorgundu hepsi. Diğerleri uyudu; nöbeti Soner tutacaktı. Uyandıklarında öğlen olmak üzereydi. O an fark ettiler çevrelerinin kuşatılmış olduğunu. Jandarma teslim ol çağrısı yapıyor bir taraftan da çemberi daraltıyordu. Daha fazla yaklaşmalarını önlemek için grup ateşe başladı. Sesler kulakları sağır edecek kadar güçlüydü. 19 Mart 1981'i gösteriyordu tarih. İlk düşen Soner oldu; yakışanı yaptı kendisine.

ZOR İŞLERİN ADAMI

1981'in Ocak ayıydı. Devrimci Yol'a dönük operasyonlar her geçen gün ağırlığını hissettiriyordu. Hareketin Malatya civarındaki kadroları bir karakol baskını yapacaklar, dikkatleri kendi üzerlerine çekecekler, böylelikle farklı bölgelerdeki kadroları rahatlatacaklardı. Eylem planı hazırdı. O, son bir kez kendi gözleriyle bölgeyi görmek istedi. Üzerinde kadife pantolonu, paltosu, kışlık mekap ayakkabısı, balıkçı yaka kazağı vardı. Demek ki polisler kuşkulandılar görüntüsünden.

Durmasını istediler ama O durmadı. Silahını çekip çatışma durumu aldı; silahı tutukluk yaptı. Polislerin yaylım ateşiyle can verdi. Üzerinde kimliği yoktu. Uzun süre kim olduğu anlaşılamadı. Sonradan açığa çıktı, Dev Genc'in proleterlerinden Veli Eskili olduğu.

1955 yılında Konya'da doğdu Veli Eskili. Yolu Erkek Teknik'e düştü. Stajını(!) burada yaptı. Nerede bir sorun varsa, orada olurdu. Ankara'da, Çorum'da, Antalya'da, Adana'da... Devrimci hareketin ihtiyacı yaşayacağı kenti belirtiyordu. Antalya'da bir kaza sonucu başından yaralandı. Sahte kimlikle ameliyat oldu. Kısmi felç tehlikesi vardı. Konuşamıyor, bir kolu tam tutmuyordu. Kendi kendine aylarca süren egzersizler yaptı, sonunda bertaraf etti felç tehlikesini. Tam iyileşmeden yeniden döndü görev başına. Bir ara Suriye'ye gidip geldi. Adana bir eylem sonrası yakalandı. Sahte kimlikle yargılandı. Arkadaşlarının zarar görmemesi için eylemi üstlendi. Ailesi bile sahte kimlikle ziyaretine geliyordu. 1980 yılında cezaevinden firar etti ve doğruca Malatya'ya gitti. 12 Eylül'ü burada karşıladı. 12 Eylül'e karşı kırsal alanda direnişi örgütlemek için kollarını sıvadı. Okumayı pek sevdiği söylenmezdi. Kavga adamıydı Veli Eskili, zor işlerin adamı.

NOT: Dev Genc'in proleterleri yazısı nedeniyle epeyce "eline sağlık" mesajı, telefonu aldım. ' Yazana değil, yazdırana' bakmalı. Daha çok yazdıranlar aradı. Asıl onların eline sağlık. Benimkisi sadece hafıza tazelemek faslına dahil bir çaba. Yazıda kimi eksiklikler olduğu, özelikle, okuldaki faşist işgalin kırılma sürecinin biraz hızlı geçildiği söylendi. Teknik Öğretmen deneyiminin her anı ayrı bir yazı konusu olabilir, farkındayım. Kahramanlık, cesaret ve inanmıştık öyküsünü konu eden her yazı doğal olarak 'sanki bir şeyler eksik' hissini uyandırıyor. Bu not vesilesiyle; Teknik Öğretmen deneyiminin yaratıcıları Ali Başpınar, Sedat Kesim, Mehmet Korkusuz, Ziya Uncu, Erdinç Obuz'un isimlerini zikretmem gerekiyor.