Senelerce memleketin dört bir yanını arşınlamış İbrahim Abi. Şimdilerdeyse köy kahvesinde oturup insanlara yollarda yaşadıklarını anlatıyor.

Yolların yorgun işçileri; kamyoncular

> ONUR TUNCAY tncyonur@gmail.com

Yol, tıpkı zaman gibi yavaş yavaş eksilir. İlerledikçe insan törpülendiğini hisseder. Yol, sabit durmasına rağmen çoğu zaman hareketin simgesidir. Yolculuk yaparken bunları düşünür ya da hissederiz. Fakat yolların ilmini yolcudan ziyade, ömrünü yola vermiş insanlar bilir.
Hayatını yollarda tüketmiş, kamyoncu esnafından İbrahim Altıntaş’la konuşurken zihnimde bu düşünceler canlanıyor. Senelerce memleketin dört bir yanını arşınlamış İbrahim Abi. Şimdilerdeyse köy kahvesinde oturup insanlara yollarda yaşadıklarını anlatıyor. Ben de bu anılardan nasipleniyorum ve artık İbrahim Abi kendini anlatmaya başlıyor.

Hayatımın yarısını yedi
Benim tevellüt altmış üç. Kamyonculuğaysa seksen beş senesinde başladım. Askerden yeni dönmüştüm ve işsizdim. Karşıma bu iş çıktı, ben de kabul ettim. Bekardım o zamanlar. Filinta gibi delikanlıydım. Arabaları, makineleri, araba kullanmayı severdim ama bu mesleği özellikle seçmedim. Sadece denk geldi ve hayatımın yarısını yedi.
Evlendiğimde bu meslekte üç yıl tüketmiştim. Düğünüm için izin aldım. Düğünümden bir hafta sonra işe devam ettim ve Ankara seferi çıktı. Kış ayıydı. Kar vardı yerde. Neyse, Çanakkale’den çıktım yola. Güç bela bir buçuk günde Ankara’ya vardım. Ankara’ya sağ salim ulaştım ama kamyon bozuldu. Motoru komple değiştirdiler. Çok çabuk olmuyor o işler. O yüzden, bir hafta Ankara’da beklemek zorunda kaldım. Ankara’da bir hafta yatıp kalktım ama yeni evliyim o zamanlar. Hanım evde bekliyor. Ben eve gidemiyorum, el mahkum. O gün, Ankara’da mahsurken yani, bırakacağım bu işi dedim. Bu lafı söylediğimde yıl, bin dokuz yüz seksen sekizin kışıydı. İki bin beş yılında emekli oldum. Sen anla işte.

Kamyon, şoförün evidir
Kamyon şoförün evidir. Seferdeyken arabanla hep ilgilenmek zorundasındır. Uykun geldiğinde çeker bir kenara arabanın içinde uyursun. Bir keresinde Tuz Gölü kenarında uyumuştum. Yine sert bir kıştı. Hep kısa uykular yapardım ama kamyonun içi soğuduğu zaman uyanırdım. Fakat yorgunluktan olacak, bu sefer uyanamadım. Bir uyandım beş saat geçmiş. Arabanın içi soğumuş, sağ ayağımı hissetmiyorum. Arabalarda doğru düzgün ısıtma yok tabi o zamanlar. Neyse, kalktım hemen motoru ateşledim. Arabayı ısıtmaya çalışıyorum ama sağ ayak gaza basmıyor. Saatlerce ovdum ayağımı. Biraz iyileşince yola devam ettim. Sonra, eve dönünce doktora gösterdim, nerdeyse kangren olacakmış ayağım. Bir ay uyuşukluk hissettim ayağımda.
Kamyoncu adam her yerde durmaz. Yemek yiyecek yeri bilir. Konaklanacak yeri de. Durduğu yerlerde duşunu alabilmeyi, yemeğini yiyebilmeyi ister. Zaten otobüsün girdiği yere girmez kamyoncular, kendi mekanları vardır. Kamyoncu yerinde durursan yoldaşta bulabilirsin kendine. Aynı yöne giden yoldaş bulursan sevinirsin, kendini daha güvende hissedersin. Önlü arkalı dingil vurur, yolları ufak ufak eksiltmeye başlarsın.

Kamyonculuk kıymetliydi
Eskiden, kamyonculuk kıymetliydi. Çünkü kamyoncu adam yemeğin iyisini yer, sigaranın iyisini içerdi. İki bin yılından sonra, akaryakıta gelen zamlar bizim gibi taşıyıcıların belini büktü. Kazanç azaldı, yaptığın iş emek korumaz oldu. Eskiden yol boylarına bakardın, her yer kamyon olurdu. Geceleri sotelerde kamyoncular uykuya çekilirdi. Şimdiyse o vaziyetler yok. Çünkü kamyonlar gelişti. Eskiden biz üç ton yük taşırken, şimdi on ton yüke bana mısın demiyor makineler. Hal böyle olunca bu işten ekmek yiyen insan sayısı da azalıyor.
Yolda yalnızlık çok zordur. Tek başına, saatlerce sürersin arabayı. Kolay bitmiyor yani o yollar. Bazen evini, aileni özlersin ama gidemezsin. Uykun gelir, uyuyamazsın. Üşürsün, ısınamazsın. Fakat her şeye rağmen sürersin o kamyonu. Fakat, şimdi başa dönsem yine aynı mesleği seçerdim. Seviyordum çünkü ben yollarda olmayı. Otuz yıl çalıştım, on bir yıldır emekliyim. Ancak, hala bazı geceler rüyalarımda, o kamyonu uzak yollara sürerim.