İzmir 70 yıl sonra yeniden şehir tiyatrosuna kavuştu. Tiyatronun bir kent için önemini vurgulayan İzmir Şehir Tiyatrosu Sanat ve Sahne Direktörü Ufuk Aşar, “Yaşama resmen ara veriyorsunuz ve bu çok büyük bir hizmet. Bu kadar baskı altında sıkışmış, yorulmuş ve hırpalanmış bir toplum için tiyatro nefes aldıracak bir şey” dedi.

Yorulmuş bir toplum için nefes

Geysu MALAY

İzmir Şehir Tiyatrosu, 70 yıl sonra perde açtı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İZBBŞT) Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten’in Aziz Nesin öykülerinden uyarlayıp yönettiği ‘Azizname’ ile hızlı bir giriş yapan İZBBŞT, Fransız kadın yazar Colinne Serreau’nun ‘Tavşan Tavşanoğlu’ ve Nâzım Hikmet’in ‘Ferhad ile Şirin’ oyunlarının hazırlıklarını ise sürdürüyor.


BirGün EGE’ye konuşan İzmir Şehir Tiyatrosu Sanat ve Sahne Direktörü, oyuncu Ufuk Aşar, Şehir Tiyatrosu’nun bu kentte sonsuza kadar yaşaması için mücadele edeceklerini söyledi. Aşar, “İzmir’de böyle bir şeyin yapılması kıskanılası bir durum. Bir sürü yerde çok kıymetli şehir tiyatroları açılıyor fakat fuar ortamında çok farklı bir konjonktür var. Bu özgür ortam repertuvara da yansıyor” dedi.

Açılış oyununu ‘Azizname’ ile yapmanın önemini vurgulayan Aşar, “Azizname yaklaşık 25 yıldır Türk tiyatrolarında direksiyon sallıyor. Efsanevi kadrolardan da izledim, öğrenciydim o zaman. Zaten karanlık bir pandemi süreci vardı. Ekonomik ve siyasi ortam da belliydi zaten. Nefes almak gerekiyordu fakat tiyatro insanlara nefes aldıracak diye saçma sapan şeyler de yapılamaz. Elinizde iyi bir metin varsa, Aziz Nesin gibi harika bir yazarın öyküsü varsa ve Yücel Erten gibi bunu harika uyarlayan biri de varsa açılışımızı neden bununla yapmayalım dedik. Biraz gülümseterek başlayalım daha sonra tabii ki düşündüreceğiz ya da ağlatacağız” diye konuştu.

Azizname’nin 1958 yılında yazılmasına rağmen halen günümüzle örtüşmesini, “Memlekette hiçbir şey değişmemiş” diyerek özetleyen Aşar, şunları kaydetti: “İzmir Şehir Tiyatrosu gibi bir tiyatronun misyonu halkı biraz da düşündürmek. Oyuna gelip yaklaşık üç saat yaşama ara veriyorsunuz ve oyundan sonra ise vestiyere astığınız şey sizleri bekliyor. Vestiyere astığınız aşkınız, borcunuz, ihanetiniz, gurbetiniz ve özleminiz gibi şeyler kapının dışında alkışların ardından sizleri bekliyor. Yaşama resmen ara veriyorsunuz ve bu çok büyük bir hizmet. Bu kadar baskı altında sıkışmış, yorulmuş ve hırpalanmış bir toplum için nefes aldıracak bir şey.”

POLİS KAFAMIZIN İÇİNDE

Sanata ve sanatçıya iktidarlar tarafından yapılan baskıyla ilgili ise Aşar, “Türkiye’de ben 24 yıllık kurum sanatçısıyım, Devlet Tiyatrosunun göbeğinde büyüdüm ve bu hiç karşılaşmadığımız bir şeydi. Mesela merkezi Devlet Tiyatrosu da ister istemez bakanın baskısı altında defalarca kaldı. Görevden alınan genel müdürler, tekrar göreve gelenler, itiraz edenler her zaman oldu. Şu anda ise en önemlisi şu: Baskı yok, baskı kafamızın içinde yani otokontrol. Polisi görmüyoruz o kafamızın içinde. Bu en kötüsüdür. Çıkıp bir eylem yapmayı düşünemiyoruz ya da bir şey yazmayı. Sanat tam olarak burada başlıyor işte” dedi.

Aşar sözlerine şunları ekledi: “Rönesans’a baktığımızda eylemlerin yanı sıra birisi heykel yapmış, birisi resim çizmiş, diğeri marşını bestelemiş. Bu topyekûn bir şeydir. Tek başına çok zor. Tiyatro ve sinema çok farklı. Mesela sinema apayrı bir şey olduğu için aniden milyonlara ulaşabiliyor. Tiyatrodaki güç çok başka bir şeydir. Orada her kesimden gelen insanı birebir etkileyebiliyorsunuz. Oyuncular öyle etkileniyor ki hem de oturma konuşma ve dokunma fırsatı varsa teslim olmuş durumdadır. Bunu illa ki anarşi anlamında söylemiyorum. İyi bir silahtır işte. Sağcısıyla solcusuyla, işçisiyle patronuyla, öğretmeniyle öğrencisiyle, zenginiyle fakiriyle. Kimi yürür gelir, kimi arabası ile gelir. Bu insanları aynı şeye güldürüp aynı şeye ağlatırsınız. Müthiş bir buluşturma ve barıştırma ortamıdır. Bu anlamda ne sinemaya ne de başka bir şeye benziyor. Böyle bir güç yok. Beş yüz kişi gelip izlese o kadar insan aynı kitabı okumuş gibi oluyor. 10 temsil yaptığın zaman 5 bin kişi yapar. Akışa bırakacağız fakat İzmir özelinde hiçbir sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüyorum hatta aklımın ucundan bile geçmiyor. Seyircilerden müthiş bir sempati var. Arama sorma, yazma çizme ya da çıkışta beklemeler gibi çok güzel tepkiler var.”