Yunanistan seçimine dair ilk düşünceler

PANAGİOTİS SOTİRİS*

Syriza pazar günü olan seçimleri kolayca kazandı. Sonuçlardan hangi dersler çıkartılmalı?

İyi bir seçim gecesi olmadı. Halk Birliği’nin mecliste temsil hakkı kazanması için gerekli olan yüzde 3 sınırını geçememesinden bahsetmiyorum. Bahsettiğim şey seçim sonuçlarının Syriza’nın AB’ye şartlı teslimiyeti ve yeni memorandumu imzalamasının teyit edildiğini göstermesiydi. Yeni borç anlaşması yıkıcı kesintiler ve neoliberal reformlar anlamına geliyor, ve şimdide meclisimizde memorandum yanlısı güçlerin hükmü altına girdi.

Bu durum temmuz seçimleriyle taban tabana zıt. Temmuz seçimleri sırasında milyonlarca kişi troyka tarafından dayatılan kemer sıkma politikalarını ve bu politikaların getirdiği yıkımı reddetmişti.

Çipras’ın oynadığı kumar seçimleri hangi partinin (ve başbakanın) Syriza ve sistem partileri tarafından onaylanmış memorandumu uygulayacağı üzerine kuruluydu. Stratejisi memorandumu önlenemez ve kaçınılamaz bir şey olarak göstermekti. Anlaşmadan söz etmekten kaçınarak, tek mümkün seçimin o ve merkez sağ parti Yeni Demokrasi’nin lideri Vangelis Meimarakis arasındaymış gibi gösterdi.

Sonuç olarak seçmenler, diğer memorandum yanlısı partilere oy vermek yerine Syriza’ya ikinci bir şans vermeyi tercih etti. Bu umutla verilen bir oy değildi, sadece ‘kötünün iyisini’ seçmişlerdi. Bağımsız Yunanlar partisinin meclise girmeyi başarmış olması Çipras’a onlarla bir koalisyon hükümeti kurma imkanını tanıdı.

Diğer memorandum yanlısı sistem partileri gibi Yeni Demokrasi’de Syriza’ya ciddi bir rakip olamadı; çünkü özellikle 2011’den beri memorandum yanlısı kemer sıkma koalisyonlarının bir parçası olarak Yunanistan’ın içinde bulunduğu durumdan sorumlu tutuluyordu. Pasok Ocak’taki performasını iyileştirmiş olsa da Bağımsız Yunanlar partisinin meclise girmiş olması Syriza Pasok’un desteğine ihtiyacı kalmadığını gösteriyor. Açıkça neoliberal bir parti olan (ve Yunanistan siyasetinde ‘aşırı merkezin’ temel temsilcisi olan) To Potami ise desteğinin üçte birini kaybetti.

Aynı zamanda oy kullanımındaki dramatik düşüş, ocaktaki seçimlere göre 773 bin daha az kişi oy kullanmaya gitmiş bulunuyor, Yunanistan’ın içinde bulunduğu siyasi krizin ve özellikle Yunan işçilerinin geniş bir kesiminin yenilgi duygusuna kapıldığının bir göstergesi.

Siyasi sahnedeki hayal kırıklığının diğer bir göstergesi ise Merkezciler Birliği Partisi’nin oyların yüzde 3.4’ünü almış olması. Parti lideri Vasilis Leventis 1990’larda ikinci sınıf bir televizyon kanalında ‘politik analizlerini’ sunmasıyla ünlü. Yaptığı çalışmalar bir çeşit komediden daha fazlası olarak görülmüyordu; am şimdi Merkezciler Birliği ‘anti-politik’ protesto oylarının en önemli çıkış kapılarından biri haline geldi.

Aynı zamanda, azalan katılım oranından dolayı Ocakta’kinden daha az oy almış ve liderinin açıkça faşizm karşıtı sanatçı Pavlos Fyssas’ın cinayetinin sorumluluğunu üstlenmesine rağmen neo-Nazi Altın Şafak yüzdesini artırdı.

Halk Birliği için tabii ki pazar günkü seçimler pek de iyi geçmedi. Yüzde 2.86’lık oyla mecliste temsiliyet hakkı kazanamadı. Syriza’daki kitlesel bölünmeyi başlatan ve referandumdan çıkan ‘hayır’ oyunun geçerliliği için bu kadar ısrar olan esas politik güçlerden biri olmasını göz önünde bulundurursak Halk Birliği için bu açıkça siyasi bir başarısızlıktır. Bununla beraber Antarsya hem oy sayısını hem de yüzdesini artırarak yüzde 0,85 oy almış bulunuyor.

Halk Birliği’nin performansını nasıl açıklayabiliriz? Sonuçlar tartışılmaya başladığından bir kaç düşüncemi belirteceğim.

Halk Birliği ‘hayır’ oyu veren kesimin büyük bir çoğunluğunu yenilgiye ve ihanete uğramış kitlelerin oluşturduğunu göz önünde bulundurmadı. Bu kitlelerin oy vermesi devam eden bir direnişi değil ‘hiç bir şeyin değişemeyeceği’ zihniyetini simgeliyordu. Bu yüzden seçmenler Çipras’da ‘ikinci bir şans’ vermeyi tercih ederek yeni memorandumu Yeni Demokrasi’nin değil Syriza’nın denetlemesine izin verdiler.

Halk Birliği partideki bölünmenin Syriza’nın da oylarının da orantılı bir şekilde bölüneceğini düşündüler. Ancak gerçekte, temsiliyet ilişkilerinin çok daha karmaşık olduğu ortaya çıktı. Syriza’dan çıkışın ertelenmesi de yardımcı olmadı.

Halk Birliği ayrıca geleceği olmayan ve umutsuzluk içindeki öfkeli gençliği de etkili bir şekilde kendine çekmeyi başaramadı. Bu umutsuzluk ve hayal kırıklığı da ya oy kullanılmamasına ya da Merkezciler Birliği gibi partilere oy verilmesine yol açtı.

Halkın Birliği’ni gerekli olan yeni cepheye dönüştürmeyi başaramadık. Bu yeni cephe Syriza’dan kalan problemleri hem tartışacak hem de aktif bir şekilde çözmeye çalışacaktı. Organik olarak hareketten ve hareketin içinde sosyal karşıtlıkların dinamizminden çıkan yeni bir cephe olarak değil de, daha çok eski partisinin ilkelerine bağlı olan Syriza’nın başka bir çeşidi olarak görüldük. Syriza hükümeti üyelerinden olan Sol Platform’un katılım göstermemesi üzerine hiç bir öz eleştiri vermemesi de bu görüntüye katkıda bulundu.

Seçim kampanyası boyunca en güçlü noktamız olan, borcun iptali ve euro bölgesinden çıkışa dair alternatif planlarımızın olması üzerinde yeterince durmadık. İnsanlar euro bölgesinden çıkışa dair bir yol haritası ve eksiksiz bir program duymak istiyorlardı, sadece basit bir kemer sıkma ve memorandum karşıtı bir retorik değil.

Halk Birliği Syriza krizinden ve hareketin deneyimlerinden çıkan bütün radikallik çeşitlerini kapsamayı başaramadı. Dahası, Syriza içinde ve dışında, radikal soldaki tüm çeşitlilikler ve hassasiyetler arasındaki iletişim problemi devam etti. Buna Sol Platform liderliğinin diğer eğilimlere şüpheli yaklaşması gerekirken bunu Halk Birliği’ne karşı yapmış olması ve Halk Birliği’nin potansiyel katılımcılarına açık bir çağrı ihtiyacının farkına varamamasını da eklemeliyiz. Ayrıca, oluşumumuz Syriza’nın başına bela olan bürokratik mantıktan yoksun olduğunu, açık ve demokratik olduğunu da yeterince gösteremedi. Ancak seçimler bitti. Önümüzde üçüncü memorandumun uygunlanması ve saldırmak kemer sıkma politikaları ve neoliberal reformlar bulunuyor. Hem hareketi hem de hareketin kazanma yeteneğine sahip olduğu güvenini baştan inşa etmek gibi bir zorlukla karşı karşıyayız. Bunun yanında Halk Birliği ve tüm radikal sol (Antasya, Syriza’dan çıkan ama Halk Birliği’ne katılmayan ve Komünist Parti çevresinden çıkan sesler ile sosyal hareketler içindeki herkes buna dahil) gerekli olan (ve aynı zamanda da acı verici olan) özeleştiri sürecinden geçmeli ve radikal solu hegemonya karşıtı bir projeye dönüştürmek için konjonktürü tekrar okumalı.

Karşımızdaki zor bir görev, ancak yeni bir şey değil: sol siyaset denize açılmışken tekneyi tekrar inşa etmekten başka bir şey değildir.

*Halk Birliği üyesi
Kaynak: https://www.jacobinmag.com/2015/09/tsipras-syriza-austerity-september-20-election-anel/
Çeviri: Anıl Ersoy