İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde iki eser dünya prömiyerini gerçekleştirdi. ‘Yunus Mânâ’ Yunus Emre ile bir zaman yolculuğu vaat ederken ‘Alaz ile Cemre’ ise modern bir bale gösterisi olarak seyirciyle buluşuyor.

Yunus Emre ile mânâ yolculuğu

Eda Köprü Yılmayan

Neoklasik bale formunda sahnelenen ‘Yunus Mânâ’ ve modern baleyle izleyici karşısına çıkan ‘Alaz ile Cemre’ seyirciyle buluştu. Yunus “Mânâ” eserinde Yunus Emre’nin bilgelik yolculuğunu, Hacı Bektaşi Veli ile yollarının nasıl kesiştiğini, Taptuk Emre ile tanışmasını dansçıların etkileyici performansıyla seyrediyoruz. Yunus Emre’ye hayat veren ve dans ettiği her eserde canlandırdığı karaktere bürünen Çağatay Özaydın'ın başarısı yadsınamaz. Eserin dekor tasarımı Ferhat Karakaya’ya ait. Özellikle Yunus Emre’nin yolculuğunu, Bektaşi dergâhındaki bekleyişini ve karşısına çıkan yolları sahneye kurulan iki perdede Koreograf Ebru Cansız’ın tanımıyla adeta bir dans animasyon film gibi seyrediyoruz.

‘Alaz ile Cemre’ ise modern bir bale eseri olarak sahneleniyor. Koreografisini Deniz Özmen’in yaptığı eserde Bilge Şaman rolünde Melike Manav var. Oyun şamanın yüzüne yansıyan elinde taşıdığı ateşle başlıyor. Büyülü bir atmosferde modern dans figürleriyle kalabalık bir dans ekibini seyrediyoruz. Şamanlar ateşin etrafında dönerek dua ediyor. Bilge Şaman, İhtiyar Bey’in tek oğlu Alaz’ın falına bakıyor. Alaz, Issık Gölü’ne ava gidecektir ama avdan dönemeyecektir. Alaz bir alageyiğin peşine düşer ve onu sırtından vurur. O anda vurulan geyik güzel bir kıza dönüşür. İki genç; Alaz ve Cemre’nin gönlüne ateş düşmüştür, ancak kadere boyun eğerler. Alaz’ın attığı okla vurulan Cemre yarasını sarmaya çalışsa da kendini Issık Gölü’nün sularına atar. Burada Alaz’ı canlandıran Batur Büklü’nün performansı büyük bir alkışı hak ediyor. Yaşadığı acıyı o kadar iyi yansıtıyor ki dansı ve yüz ifadesiyle izleyiciyi acısına ortak ediyor. Cemre’ye hayat veren Berfu Elmas da kusursuz dansı ve bir geyik formuna büründüğü sahneleriyle hikâyeyi izleyiciye net bir biçimde aktarmayı başarıyor. Her iki eserin de ortak özelliği müziklerinin dünya bale repertuvarında tek Türk bale eseri olarak yer alan Judith’in bestecisi Çetin Işıközlü’nün yapması. Yunus Mânâ ve Alaz ile Cemre’yi her iki eserin koreografıyla konuştuk.

YUNUS’U 30 DAKİKAYA SIĞDIRMAK ZOR

Yunus Emre’nin felsefesini sahneye bir bale eseriyle aktarırken nasıl bir süreç izlediğini sorduğumuz Ebru Cansız, “Zor oldu tabii. Aslında Halk ve Tasavvuf Edebiyatının en önemli figürlerinden olan Yunus Emre gibi bir insani ve onun felsefesini otuz dakika içinde anlatmak daha zor oldu” diyor.

Süreci ise şu sözlerle anlatıyor Cansız: “Besteci Çetin Işıközlü’nün daha önce birçok bale eseri olduğu gibi bu eserini de bir bale müziği olarak bestelediği bilgisini aldım. Eseri dinlediğimde naif ve lirik bir yapısı olduğunu ve bu lirik yapıyı destekleyen en yakın anlatım biçiminin neoklasik bale ile olabileceğini düşündüm. Müzik, bestecimiz Çetin Bey’in libretto ile paralel olarak inşa ettiği bir bütünün içinde birçok kısa parçadan oluşuyor ve bu bölümlerin besteci tarafından ifade edilen çok spesifik anlatımları var. Örneğin Bektaşi ile karşılaşması, kapının çalınması, yürüyüşleri, yolda olduğu zamanlar, Taptuk Emre’den af dilemesi gibi bölümlerin temaları çok belirgin. Kişiler ve olaylar örgüsünde kısıtlı bir alanda kalırken, hem Yunus Emre gibi çağlar boyu aklı ve ruhu bizlere aktarılmış bir halk ozanını hem de Yunus Emre’nin hayatına yön vermiş, bu coğrafyanın yetiştirdiği en önemli mutasavvıf ve fikir insanlarından Hacı Bektaş-i Veli ve Taptuk Emre’yi doğru anlatmak önemliydi. Dans çerçevesinde bu kişiler nasıl hareket eder, nasıl diyalog kurar gibi sorular hareket tasarımımda etkili oldu. Bunun yanında müziklerin epizodik yapısı, Yunus’un dizelerindeki sadelik, arınmışlık, anlaşılır dil aynı şekilde koreografi oluşumunda yardımcı olan öğeler oldu ve eseri yalın bir dille anlatmaya yöneltti.”

Bunu bir zaman ve mânâ yolculuğu olarak gördüğünü ifade eden Cansız, “Yunus ‘Mânâ’ eserinde, librettoda geçen mekânların tasviri olarak kullandığım illüstrasyon videolarla eseri bir dans animasyon filmi ya da bir çizgi roman kitabı şeklinde de düşünebiliriz. Bir diğer yanıyla bu çizgi romanın okuyucu / izleyicisini beyaz bir kâğıdın üzerine çizdiğimiz kapılardan, yollardan dansla ve hareketle geçirerek, Yunus’la birlikte bir zaman ve mânâ yolculuğuna çıkarmayı hayal ediyorum” şeklinde konuşuyor.

YOĞUN BİR ÖN ÇALIŞMADAN GEÇTİ

Bu projeye ne kadar zamanda hazırlandıklarını sorduğumuz Deniz Özaydın, “Eserin hareketlerini dansçılarla beraber çıkartıyorum. Stüdyoda fiziksel olarak çalışmamız yaklaşık bir buçuk ay sürdü. Fakat öncesinde sizin de bahsettiğiniz karakterler hakkında, eserin ortamı ve atmosferi, dekoru, eserin gidişatı hakkında yoğun bir ön çalışma yaptık” ifadelerini kullanıyor.

Pandeminin getirdiği zorluklar nedeniyle prömiyerde canlı orkestra olamadığını belirten Özaydın, “Umarım en yakın zamanda canlı orkestrayla eseri sahneleme şansımız olur” diyerek sözlerini sonlandırıyor.