Yüreğim Sol’madan ya da bademlerden say beni

Prof. Dr. Mustafa Akçelik | Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü

“Say bademleri,
say acı olanı, uyanık tutanı say,
beni de onlara kat
....
Beni de acı yap, acı yap beni.
Bademlerden say beni”
Paul Celan

Erdinç Obuz, "Yüreğim Sol’madan" adlı kitabına “Hatırladığım en eski anım bir kamyonun kasasındaki yolculuğumuzdur. Sararmış yaprakları rüzgârdan hışırdayan kavak ağaçlarının yanından geçiyoruz tarihlerden 2 Kasım 1960. Bu tarihi daha sonra ablamdan öğrenmiştim. Uşak merkez Güneli (Mıdıklı) köyünden, Manisa’nin Salihli ilçesine göç ediyoruz. Üşüyorum ve ablam üzerime bir şeyler örtmeye çalışıyor” … Son sözleri ise eşi kardeşi ile birlikte 1986’da bu kez cezaevinden Salihli’ye dönüşü ile ilgili; “Macit, Nurhan ve ben, Salihli otobüsüne binip yola çıktık. Akşam üzeriydi. Ben artık bıraktığımızdan beri çok şeyin değiştiği bir ortama dönüyordum.”

Gabriel Garcia Marquez’in 'Yüzyıllık Yalnızlık' romanının girişinde yer alan eşsiz göndermenin “Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı”, Sol’mayan bir yüreğin sadeliğindeki hali kitabın bu başlangıç ve bitiş cümleleri. Bu başlangıç ve bitiş cümleleri arasındaki hikâye ise, sadece “Sosyalist mücadelenin” belirli bir çevredeki bir tarih yazımı ya da anı notları değildir. Erdinç Obuz Sosyalist mücadeleden bildiği bademlerini anlatıyor…Hem anmak hem uyanık tutmak hem de bademlerden sayılmak için…

Yüreğim Sol’madan kitabında esasen Erdinç Obuz; var olduğu ancak dışından da bakabildiği tarihin dolaysız nesnelliğini sanatsal dolaysızlıkla yeniden üretiyor. Özellikle estetik gerçekçilik perspektifinden yapılan bu üretim, basit fotoğrafik bir temsilin değil, olgu ve özün ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Böylece hayata hem yakınlaşan hem de yakın tarihin acılarına doğru uzaklaşan bir pencere açmaktadır okura. Her bir farklı anlatımın kendine özgü bütünlüğünün sunduğu yapı, kitabın içeriğini, tanımladığı doğası ile ilişkili kalmakta ve eserin bütünlüğünü yaratmaktadır. Bu aslında yaşananın ne kadar kapsamlı ve gerçek bir şekilde yeniden üretilip yükseltebileceğinin benzersiz bir örneğidir. Bireysel tarihsel dönemleri tanımlamak riskli bir iştir. Dikkatli bir şekilde yapılmaz ise, belirli bir olgunun odak ve temel özelliğini değil, bireysel ve sanal dünyayı yaratır.

Yüreğim Sol’madan taraflı ve kısıtlı bir çerçeveden değil, mümkün olan en zengin karışımdan yazılmış oluşu yukarıda söz edilen riskleri bertaraf eden ana özelliğidir. Yazarın zihnide, gerek içinde bulunduğu gerekse detaylı bir şekilde incelediği yaşam kesitinin bağlantısız olan çok çeşitli gerçeklerini, deneyimlerini ve izlenimlerini okura odaklayarak taşıyan mercek görevi görmektedir. Eserin hiçbir yerinde yazarın içinde olduğu olayları anlattığı hissine kapılmıyorsunuz. Zira kendinden söz ederken bile, bugünden bakarak geçmişte gördüğü bir Erdinç Obuz'u anlatıyor. Yaşadığının esiri olarak kişiselleştirmiyor hiçbir şeyi. Erdinç Obuz’un “Yüreğim Sol’madan”ı, Türkiye solunun en temel sorunlarını tüm açıklığı ile ifade ediyor, hem hiç de böyle bir iddiası yokken. Bu anlamı ile de yeniden yarattığı ve yaşattığı karakterleri ile de benzersiz bir kitap. İnsanın yüreğinin solası gelmiyor, ya da sol’an yanı yeşeriyor bu kitapla.