Yürütme her şey diğerleri hiçbir şey

Konuk yazar: Mustafa Karadağ - Eski Yargıçlar Sendikası Başkanı

Bugün 16 Nisan, şaibeli Anayasa Referandumunun üstünden tam bir yıl geçti. Yargının ‘tarafsız’ olma hali de dahil Cumhurbaşkanının partili olması ve HSYK’nin Y’sinin alınarak Başkan’a bağlanması dışındaki Anayasa değişiklikleri henüz yürürlüğe girmedi.

Parlamenter demokrasinin sonlandırılmasına ve tek adam rejimine geçişe ilişkin Anayasa değişiklikleri hukuken yürürlüğe girmedi ama bir yıl içinde KHK’ler ile uyum yasaları çıkarıldı, fiilen rejime geçildi.

Aslında 16 Nisan, mesajını gün batmadan vermiş, seçim şaibesini bir güç gösterisi haline getirmiş ve YSK’nin mühürsüz oyları geçerli sayacağına dair yasaya açıkça aykırı kararı ile sonraki seçimlerde de AİHS ile teminat altına alınan, halkın serbest iradesinin güvenli bir biçimde sandığa yansıtılması hakkının kullanılamayacağını, bu hakkın askıya alındığını ilan etmişti. Nitekim mühürsüz zarf ve oy pusulalarının geçerli kabul edileceğine dair yasa değişikliği ile hukuksuzluk yasal güvenceye de alındı.

Son bir yılda Cumhurbaşkanının AKP Genel Başkanı olmasıyla birlikte Genel Başkan bütün parti ve Cumhurbaşkanlığı mesajlarını AKP il ve ilçe kongrelerinden vermeye başladı. Ortada bir seçim takvimi yok ama Cumhurbaşkanı’nın bütün seyahatleri ve programları propagandaya yönelik. Nitekim, yerel ve genel seçim arasında bir yıldan az süre olduğunda iki seçimin birleştirileceğine ilişkin yasa hükmünün kaldırılması da Cumhurbaşkanının kendisini hazır hissettiği en uygun zamanda seçime gitmesine olanak sağlamaktadır.

Hakkını teslim etmek gerekir, Cumhurbaşkanının partili olmasına olanak tanınmasıyla birlikte aklından geçeni ağzında tutmayan bir Cumhurbaşkanımız oldu. Sinirini saklamıyor, yurttaşların bir kısmını kulağından tuttuğu gibi atıyor, kimisinin biletini alıyor yurtdışına gönderiyor, kimisini okutmayacağız diyor ve okutmuyor. Bir parti ilçe kongresinde söylenen söz emir telakki ediliyor, savaşa karşı olma söylemi doğrudan suç sayılıp Türkiye’nin ve Dünyanın saygın üniversitelerinden birisinin öğrencileri şafak operasyonları ile gözaltına alınıp akabinde tutuklanıyor.

Bu tür soruşturma ve tutuklamaların bu kadar kolay yapılabilmesinin nedenlerinden birisi ‘yargının tarafsız’ olmasına ilişkin değişikliğin hemen yürürlüğe sokulmamasına ilişkin siyasi iradenin açıklanması, ikincisi HSK’nin doğrudan siyasi iktidara bağlanması, üçüncüsü Cumhurbaşkanının mahkemelerin hangi kararlarına uyulup hangilerine uyulmayacağına dair açıklamalar yaparak telkinlerde bulunması, dördüncüsü yargıç ve savcıların görevlerine ‘huzur’dan geçirilerek başlatılması, beşincisi 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunun 51/5. maddesinin ‘hakimler ve savcılar siyasi partilere giremezler, girenler meslekten çıkarılır’ şeklindeki etik ilkesine rağmen AKP teşkilatlarında görev yapan çok sayıda avukatın (Zamanın Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in zamanın Başbakanına hitaben söylediği üzere) adalet sistemine sokulmasıdır. Siyasi iktidar bu tavrıyla hem partililerini yargıç olarak görevlendirmekte hem de diğer yargıçları partili olmaya zorlamaktadır. Adalete güven endeksindeki belirgin azalmanın sebebi de hukukun üstün değil, üstünün hukukunun egemen kılınmasıdır.

Yargının baskı altında tutulmasının sonucu olarak bazı mahkemelerde siyasi yorumlar yapılabilmekte, örneğin Cumhurbaşkanına yönelen tüm eleştiriler hakaret veya tazminatı gerektiren bir eylem olarak kabul edilmesine karşın Cumhurbaşkanının siyasi kimliği bulunmayan barış imzacısı akademisyenlere yönelen sözleri sert eleştiri kapsamında değerlendirilebilmektedir.

Yargı bağımsızlığı bakımından, 16 Nisan 2018 tarihi itibariyle geldiğimiz nokta yürütmenin artık her şey, diğerlerinin ise hiçbir şey olduğudur. Cumhuriyetin 95 yıllık kazanımlarının bir bir yok edildiği bir siyasal atmosfer içinde hukuk da yoklaştırılmıştır.

Siyasi iktidar hukukun üstünlüğüne dayalı hak, emek, eşitlik ve özgürlük temelli laik, demokratik Cumhuriyet ile hesaplaşmasını sürdürmektedir. 2019 Kasımı’nda yapılacağı söylenen, fakat daha önce, ‘uygun ortam’ yakalandığından yapılacak seçim ile hesap kapatılmak ve siyasal İslama dayalı baskıcı bir tek adam rejiminin tesisi amaçlanmaktadır.
Yapılacak iş, toplumsal ve sivil muhalefeti oluşturup, güçlendirmektir. Barış ve refah içinde yaşayabilmenin tek yolu da budur.