Yusuf’a kafayı takanlar var bizim tribünde. Ben küçükken Sergen var diye, Şifo var diye geliyordum maçlara. İki bilek hareketi yapınca

Yusuf’a kafayı takanlar var bizim tribünde. Ben küçükken Sergen var diye, Şifo var diye geliyordum maçlara. İki bilek hareketi yapınca onlar, yatağımda hayaller kurup, ertesi günü ben de yapmaya çalışıyordum o hareketi. Çocuktum ve futbolu sevmek için nedenlerim sayılıydı. Ya o bilek hareketleri ya da Ferdinand’ın gollerini izlemek için güzeldi futbol. Yoksa kim beklerdi ayazda bilet kuyruğunda? Liverpool’dan sekiz tane yediğimizin ertesinde kim yürürdü Taksim’den Şairler Parkı’na, elinde şarabı ile yağmur altında?
•••
2007 yılıydı…
“Denizlispor maçı henüz bitmişti. Fenerbahçeli taraftarlar çok üzgündü, kızgındı ve hatta kırgındı. Hakem kötü değildi ve “Ulusoy istifa!” tezahüratı boşta kalıyordu. Kime yöneltileceğinden emin olunamayan bir kızgınlıktı bu. O esnada saha kenarında top toplayan çocuklardan biri Denizli kaptanı Yusuf’a yanaştı ve formasını istedi. Yusuf tereddüt etmeden formasını çıkardı ve çocuğa verdi.” Eray Özer yazmıştı üstteki satırları 3 yıl önce. Sonrasında bazı taraftarların, sırf o formayı aldı diye o çocuğa isyanını da yazmıştı Eray: “O küçük grup içlerinde biriken öfkeyi, şiddeti kusabilecek bir hedef bulmuştu kendisine. Yusuf’un formasını isteyen küçük hain...” Zaten kaybedilen bir maçın ardından sinirli bir grup taraftarın ağız dolusu küfürlerinden korksa da o formayı vermemek için koynuna sakladı çocuk. Ve en sonunda; “Başarmıştı, formasını vermek zorunda kalmamıştı. Şimdi eve gidip formasını çekmecesine koyabilir, arkadaşlarına ‘hava’ atabilir, hatta bir gün o formayı mahalle maçında giyebilirdi” diye bağlıyordu yazısının ilgili bölümünü.
İşte futbol denen oyun bu yüzden bu denli güzel. İşin içerisinde çocuklar, hayaller, umutlar olduğu için. Bugünkü yazımı neredeyse Eray Özer’in 2007 yılında yazdığı yazının tamamını alıntılayarak yazdım. Ama yazmalıydım. Zira tribünde hâlâ Yusuf oyuna girdiğinde, 35’lik adamın ne işi olduğundan dem vuranlar var. Ve bir çoğunda Yusuf cevabını, ya bilek hareketleriyle, ya geçen sezon bi’ ucundan tuttuğu şampiyonluk kupasıyla ya da formasını verdiği çocuğun yüzündeki mutlulukla veriyor.
Madem bu hafta Eray’a sırtımızı dayadık. Son sözü de yine kendisine verelim: “Kimsenin, ama kimsenin o küçük çocuğun pazar gecesi Yusuf’un formasıyla uyumasını engellemeye hakkı yok. Kimsenin o çocuğa kızmaya hakkı yok. Futbol, dünyanın bütün çocukları geceleri yataklarında Maradona olmanın, Pele olmanın, Alex, Yusuf olmanın hayallerini kuruyor diye bu kadar güzel. O çocukların kurduğu hayaller sayesinde bu kadar anlamlı... Ve yaşanan onca çirkinliğe rağmen o çocukların varlığıyla çekiciliğini koruyor bu oyun.”
Cuma gecesine dönüyoruz… “Dakika 65 ve Yusuf oyuna giriyor.” Girmesiyle iki nefis gollük pasıyla Beşiktaş farklı kazanıyor. Yusuf’a az önce laf atanlar, biraz da çekinerek, alkışlıyorlar Yusuf’u. İşte o çocuk da 2007 yılında türlü badirelerle aldığı Yusuf formasını, çekmecesinden çıkarıp bir defa da babasına gösteriyor “hani Yusuf bitti diyordun baba” diyerek. Bitmemiş. Ama yazı bitti!