İKSV’nin 11. kültür politikaları raporu için deprem bölgesi dâhil 12 farklı şehirle görüşmeler yapıldı. Rapora göre ülkenin yüzde 81’i kültürel etkinliklere arzu ettiğinden daha az katılıyor. Ece, “Sürdürülebilirlik için belediyelerle kültür kurumlarının dayanışması şart” diyor.

Yüzde 81 sanattan uzak
Özlem Ece ve Ulaş Bayraktar (Fotoğraf: İKSV)

Işıl ÇALIŞKAN

Bir ülkenin kültürü o ülkenin gelişmişlik seviyesinin göstergesidir. Türkiye’de hem sanatçılar hem de sanatseverler açısından şartlar gün geçtikçe güçleşiyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV), "Türkiye’de Yerel Kültür Ekosistemi" isimli 11’inci kültür politikaları raporu da bu gerçekliği verilerle ortaya koydu. Rapor, İKSV’nin "Ortaklaşa: Kültür, Diyalog ve Destek Programı" kapsamında gerçekleştirdiği bir yıllık saha araştırmasının sonucunda ortaya çıktı.

Doç. Dr. Ulaş Bayraktar’ın kaleme aldığı raporda, kültür hizmetleri, dinlenme, spor ve din hizmetleriyle bir arada değerlendirildiği, bu muğlaklıktan arındırıldığında, belediyeler tarafından kültüre ayrılan bütçe oranlarının, yüzde 1’lere zar zor çıktığı ortaya kondu. Sanatsal aktivitelere düşük katılım oranlarının en büyük nedeni, zamansızlık ve ilgisizlik olarak ortaya çıktı. Bayraktar ve İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü Özlem Ece ile raporun sonuçlarını konuştuk.

Raporun yerel seçim öncesinde yayımlanması nasıl bir etki yarattı?

Özlem Ece: Bildiğiniz gibi kültür-sanat ülkemizde ortak bir çabayla ayakta tutulan, kırılgan bir alan. Kamuoyu anketinin bulgularına göre ülke genelinde kent sakinlerinin yüzde 81’i kültürel etkinliklere arzu ettiğinden daha az katılıyor. Ortaklaşa’nın 3 yıllık programında bu raporun yerel seçimlerden hemen önce kamuoyuyla paylaşılması bu açıdan bir anlam taşıyor. Sıcak seçim gündemi içinde kültür ve sanatın da hak ettiği yeri bulmasını ve vatandaşların kültürel haklarının görünür kılınmasını istiyoruz.  

Birçok kültürün iç içe geçtiği günümüz kentlerinde kültür ve sanatın her koşulda sürdürülebilmesi için belediyelerle kültür kurumlarının kol kola çalışabilmesi şart. Bu bakımdan raporun, yerel kültür politikalarının uzun vadeli bir perspektifle ortaklaşa kurgulanmasını mümkün kılacak bir tartışmayı başlatmasını arzu ediyoruz.

Kültür faaliyetlerine katılımda görülen düşük oranların en büyük nedeni zamansızlık olarak belirlendi. Bu oldukça ilginç bir veri.

Ulaş Bayraktar: Haftalık ortalama 42,9 saatlik çalışma süresiyle Türkiye, Avrupa ortalamasından haftada 6 buçuk saat daha fazla, kabaca ifade edecek olursak neredeyse bir gün daha fazla çalışıyor. Haftada 49 saatten fazla çalışanların oranı da yüzde 28,1’lik bir payla AB ortalamasının dört katı ve bu istatistikte de Türkiye lider konumda.

Bu çalışma sürelerinin üzerine bir de trafikte kaybedilen zamanları eklediğimizde bana hiç de mantıksız bir mazeret gibi gelmiyor zamansızlık. Düşünün günde 8 buçuk saat çalışmışsınız, bir de İstanbul’u düşünürseniz günde ortalama 80 dakikanızı yolda tüketiyorsunuz. 10 saat hiçbir şey yapmadan gidiyor haliyle. Yorgunluğu geçtim, buna iki saatlik bir etkinlik, hadi 1 saatlik de onun için harcadığınız ulaşımı ekleyin, ne zaman yemek yiyeceksiniz, dinleneceksiniz?

O yüzden raporda rahat erişilebilir, mahalle kültür merkezleri fikrini savunuyoruz. Öyle devasa gösterişli az sayıda kültür merkezlerine harcanacak kaynaklar, çok sayıda mahalleye mütevazı merkezler açılması için kullanılabilir; insanlar en azından evlerinin civarlarındaki bu etkinliklere kolayca, rahatça ulaşır.

Bunun yanında etkinlikleri dikkate alan toplu taşıma tedbirleri de almak iyi bir fikir olabilir. Nasıl ki futbol maçı olduğunda özel otobüs, metro seferleri olabiliyor, kültür etkinliklerine yönelik olarak da özel seferler, servisler ya da indirimler düşünülebilir.

Etkinliklerin hedef kitlesine hangi kanallardan ulaştığı konusunda da ilginç bir veri ortaya çıkmış. Sosyal medya hesapları yüzde 78’i oluştururken medya bunun küçük bir kısmını oluşturuyor. Yeni düzenle ilgili bilgi verdiğini söyleyebilir mi?

Ulaş Bayraktar: Evet, ne yazık ki öyle. Hakikat sonrası dediğimiz olgu aslında biraz da bu. Hani Uğur Mumcu bilgisi olmadan fikri olanlardan yakınıyordu ya. Artık bilgili olanların da nasıl bir bilgiye sahip olduğunu bilemiyoruz. Sosyal medyaya atılan mesaj denize atılan şişe içindeki nota benziyor. Genelde o mesajlar aynı kıyılara vuruyor, sizin kıyınıza da hep aynı cenahtan şişeler geliyor, sizden de aynı yerlere gidiyor. Böylece onlar bilgiyi verdiğini sanıyor, siz birtakım bilgilere sahip olduğunuzu sanıyorsunuz ama bunların ne kadar etkili olarak yayıldığını kimse kestiremiyor.

Yerel yönetimlerde kültürel etkinliklerin planlanmasında en etkili aktörün belediye başkanları olduğu ortaya çıktı. Yerel kültür oluşumunun engelleri aşması nasıl sağlanabilir?

Ulaş Bayraktar: Malumunuz bu kültürel alanla sınırlı bir etki değil. Hep söylerim biz cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçmeden çok önce kentlerde başkanlık sistemine geçmiştik. Şehirleri yöneten başkanlardan değil, başkanların marifeti şehirlerde yaşıyoruz sanki uzun zamandır. Vatandaş katılımı, sivil toplum ortaklığı falan diyoruz ama belediye meclis üyelerinin bile belediye politikalarını belirlemedeki etkileri o kadar sınırlı ki.

Bunun değişme talebi hep dile getiriliyor. Seçim öncesi vaatler de, daimi toplumsal siyasal talepler de demokratikleşmekten dem vuruyor. Fakat makama oturan, bunun keyfini çıkarmaya kolay alışıyor. O yüzden böylesi bir değişimin kendiliğinden olmasını bekleyemeyiz. Bu yöndeki taleplerimizi de bir retorikten öte bir baskı odağı haline taşımamız gerekiyor. O yüzden bağımsız kültür sanat oluşumlarının kendi örgütlülüklerini tesis ederek, ortak taleplerini kolektif olarak dile getirecek, savunacak platformlar, kurumlar oluşturması bence bu yöndeki en ivedi gereklilik. Tekil talebeler yerine, taleplerimizi sesli ve etkili bir şekilde kolektif olarak dile getirecek örgütler bu bakımdan bana elzem görünüyor. Başka bir deyişle ilk etapta belki de odağımızı yöneticilerden kaydırıp, kendi yapılarımıza ve benzer oluşumlara yöneltip, kültür politikalarına müdahil olmanın önündeki engellerle mücadeleye başlayabiliriz diye düşünüyorum.