Badiou için 20. yüzyılın anlamı uzlaşmazlıkları, şiddeti, gerçeklik tutkusu, kesinlik fikri, savaş paradigmasıyla yeni insan projesini ‘bütün dehşetiyle’ hayata geçirme arzusudur; 21. yüzyıl ise bu projeyi yok etmek ister

Yüzyılın vaadi

EBUBEKİR AYKUT

20. yüzyıl tamamlandı, tarih oldu. Söz konusu yüzyıl iki dünya savaşını, atom bombasını, Albert Einstein’ı, Büyük Depresyonu, Sovyetler’in kuruluşu ve yıkılışını, Nazizmi, dekolonizasyonu, avangardı, Sigmund Freud ve Jacques Lacan’ı, Mayıs 68’i, Çin’in komünizme yol alışını ve kapitalizme geri dönüşünü, refah devleti politikalarının ortaya çıkışını ve çözülüşünü ve daha birçoğunu içeriyordu. Peki bir filozof için yüzyıl ne ifade eder? Bir filozof bu yüzyıl hakkında ne düşünür? Bilim ve tekniğin, politika ve sanatın felsefenin yerini aldığı ve felsefenin artık anlamını yitirdiği iddia edilen 20. yüzyıl filozoflar için ne anlama gelir?

Bir filozof olarak Alain Badiou Uluslararası Felsefe Koleji’nde verdiği seminerlerden derlenen Yüzyıl kitabında 20. yüzyılın felsefi olarak kavranışını ortaya koyar. Badiou, “yüzyılda nelerin olup bittiği ile değil, nelerin düşünüldüğü” ile ilgilenir: Bu yüzyılda “önceden düşünülmemiş, hatta düşünülemez olan ne düşünülmüştür”. Bu yüzyılın düşüncesini kavrayabilmek için Badiou için şiirlere (Mandelstam, Mallarme, Celan, Pessoa), resimlere (Maleviç), romanlara (Breton, Malraux), felsefi düşüncelere (Hegel, Marx, Nietzsche, Heidegger), politik fikirlere (Mao, Lenin, Nazizm) psikanalize (Freud, Lacan), tiyatroya (Brecht) başvurur. Kitabın derdi bahsi geçen alanların ortak zeminini felsefi olarak tanımlama çabasıdır. Söz konusu çaba 20. yüzyılın özgünlüğünü, 19. yüzyıldan farkını bulma arayışı tarafından yönlendirilir.

20. yüzyıl “yeni insan projesi” yüzyılıdır. Bu yüzyılda “tarihsel ilerlemecilikten politik tarihsel kahramanlığa geçiş” yapılır. Tarihin hareketini akışına bırakmaktan, Tarihle yüzleşmeye geçilir. Artık insan ne yaparsa yapsın tarih ilerlemeye devam edecek değildir, Dünya Savaşı (1914-1918) bunun kanıtıdır. Bu yüzden Tarihe insan iradesi aracılığıyla müdahale edilmelidir, her ne kadar tarih insanı aşıyor olsa da. Badiou için 20. yüzyıl 19. yüzyılın bir kabus olarak gerçeğidir. 19. yüzyıl düşünmüş, tasarlamış, hayal etmiştir; 20. yüzyıl ise uygulamanın, yapmanın ve gerçekleşmenin yüzyılıdır. Ama bu kabus olarak ortaya çıkmıştır. Lacancı gerçek burada açıklayıcıdır; gerçek deneyimi “kısmen de olsa daima dehşet deneyimi”dir. Tüm eylem, cesaret ve feragat şimdiki zamana içkindir, güzel yarınlar vaadine değil.

Gerçeklik tutkusu
Badiou, 20. yüzyılın bir uzlaşmazlığına dikkat çeker. “Sorun, başlangıcın canavarlıklarının yeni insan vaadine nasıl uyumlanacağını bilmekti.” Bu noktada düşüncede iki yönelim ortaya çıkar. Birincisi, yaşanan böyle bir dehşetin son olacağı düşünülür, ki Dünya Savaşı’nın (1914-1918) o zamanlar son savaş olacağı söyleniyordu. İkincisi, şiddet ve yıkım ancak esaslı bir şiddet ve yıkımla sona erdirilmelidir. Badiou burada yüzyıla “zorunluluk ile irade arasındaki diyalektik olmayan bir ilişkinin musallat olduğunu” belirtir. Tanrının öldüğünün ilan edildiği çağda insan hem kendini yeniden inşa etmek zorundadır, hem de buna yazgılıdır. Söz konusu olan başlangıcın gerçekliğine olan tutkudur ve gerçek Nietzsche’nin belirttiği gibi “İyinin ve Kötünün Ötesinde”dir.

Gerçekliğe olan tutku şiddet ve yıkım ile birlikte kendini savaşta gösterir. Badiou Yüzyılı, “savaş yüzyılı” olarak adlandırır. “Bu, günümüze dek yalnızca vahşi savaşlarla dolu olduğu anlamında değil, savaş paradigması altında olduğu anlamına gelir.” Kastedilen nihai savaş fikridir; savaşa son verecek olan şey olarak, sonuncu savaş fikri. Badiou, Mao’nun fikirlerine işaret eder; “kalıcı bir barış elde etmek için bir savaş icat etmek gerekliliği”, “devrimci savaş”. “Hiç tüfek olmaması için ele tüfek almak gerekir.”

21. yüzyıla doğru
Badiou, 21. yüzyılın Sartre ve Foucault’da ortak olanı yok etmek istediğini öne sürer. Söz konusu düşünürler 20. yüzyılın takıntısı yeni insanı yaratma ve eski olanı yıkma fikri içinde hareket ederler. Badiou söz konusu ortak noktayı “Tanrısız insan” programı olarak ifade eder. Sartre’ın temsil ettiği radikal hümanizma “insan, insanın icat etmesi gereken bir şeydir” fikrini öne sürer. Tanrıların boş bıraktığı yerin imkansız ama zorunlu işgali gerçekleşmelidir. Nietzsche dolayımıyla Foucault’da ifade bulan radikal anti-hümanizma ise “insan figürünün dağılması, çözülmesi”ne işaret eder. İnsan figürünün yok olması sonunda düşünmenin yeniden mümkün olması anlamına gelir. “Radikal hümanizma ile radikal anti-hümanizma başlangıç olarak, olasılık, düşünce programı olarak, Tanrısız insan temasında hemfikirdirler.” 21. yüzyıl radikal hümanizma ve anti-hümanizma programlarını terk ederek insanı basitçe bir türe indirger. Badiou’nun “hayvani hümanizma” olarak adlandırdığı 21. yüzyılın hümanizması insana acınası bir hayvan olarak muamele eder. Az gelişmiş ülkelerdeki yoksul halklar, yersiz-yurtsuz göçmenler, evine ekmek götürmek isterken öldürülen, sakat bırakılan ve en önemlisi sömürülen işçiler bu hayvani hümanizma içinde ancak bir merhametin nesnesi olurlar.

Sonuç olarak filozof Badiou için 20. yüzyılın anlamı bütün uzlaşmazlıkları, şiddeti ve yıkımı, gerçeklik tutkusu, kesinlik fikri, savaş paradigması ile yeni insan projesini “bütün dehşetiyle” hayata geçirme arzusudur ve 21. yüzyıl ise insanı merhamet edilmesi gereken bir hayvana indirgeyerek bahsi geçen projeyi yok etmeyi ister.