Zaman, yaşlılık, edebiyat ve Magris

ANIL VARLI

Claudio Magris ismi Türkiye’de özellikle ‘Tuna Boyunca’ adını taşıyan ve gezi edebiyatının şaheserlerinden biri olarak kabul edilen kitabıyla bilinse de dünyada edebiyatın üslubu en kuvvetli yazarlarından biri olarak görülüyor. Üstelik dünyada Türkiye’deki gibi sadece ‘Tuna Boyunca’ ile dikkat çekmiş değil. Türkçeye çevrilen fakat çok da yankı bulmayan pek çok kitabı, yayımlandığı andan itibaren entelektüel çevrelerin ilgi sahasına adımını atıyor. Haksızlık etmeyelim, Türkçede de kendine ciddi bir okur edindi Magris. Üzüntüm; ‘Mikrokozmoslar’, ‘Davanın Reddine’ ve ‘Enstantaneler’ gibi muhteşem kitaplarının okur sayısının ‘Tuna Boyunca’yı yakalayamaması. Dolayısıyla, “Edebiyatçı” Magris’in bütünüyle özümsenememesi.


Yakın zaman önce bir kitabı daha okurla buluştu Magris’in: ‘Krems’te Bükülü Zaman’. Magris’in üslubuyla incelikle örülmüş, edebiyatın kılcal damarlarında dolaşan bir öykü toplamı ‘Krems’te Bükülü Zaman’. Edebiyat meraklılarının ilgisini mutlaka çekecektir. Magris kitabında zaman üzerine şekillenmiş, yaşlılıkla yoğrulmuş ve ânın olağan akışında can bulmuş beş öykü ile çıkıyor okurlarının karşısına. Melankolinin hiç eksik olmadığı beş yaşlı adamın dünyasından hüznün buram buram kelimelere yayıldığı güçlü fakat acı deneyimlerin bir araya gelmesiyle meydana geliyor kitap. Bu beş öyküyü aynı çatı altında görmemiz ise Magris’in yarattığı konseptin bir parçası olmakla birlikte, yazara, ele aldığı konuyu çepeçevre kuşatmak gibi bir imkân da tanıyor. Kitaba bu yönüyle bakarsak; yaşlılığın zamanla ilişkisini okuyan, felsefi derinliği de bulunan öyküler olarak özetleyebiliriz genel çerçevesiyle ‘Krems’te Bükülü Zaman’ı. Diğer beş kahramanıyla birlikte “zaman” ve “yaşlılık” da kitabın kahramanları arasına giriyor böylelikle.
Muhteşem bir gerçeklikten doğmuş beş öykünün kahramanları, kendilerini başlangıcı veya sonu olmayan bir zamanla, kaynağına giden bir nehir akıntısıyla uğraşırken bulurlar hep. Gençliklerindeki başarılar şimdinin baş ağrıları gibidir onlara. Tek istedikleri huzur ise bir adım uzakta olmasına rağmen çok çok uzaktır.

Hayattan sahte bir geri çekilme sahneleyen zengin ve şimdi yaşlı sanayici bunlardan biri. Çok iyi paralara sattığı şirketinin kapısındadır hâlâ. Bunca yıl sonra öğrencisini belirsiz ve anlaşılması zor bir gaddarlıkla karşılayan bir müzik öğretmeni bir diğeri. Küçük ve uykulu Krems kasabasında, görünüşte önemsiz bir tesadüfle hareket eden yaşlı gezgin, hayatın ve aşkın zamansızlığını, her şeyin mevcut ve eşzamanlı olduğunu keşfedecektir başka bir öyküde. Bir yazar eskisi kitabın bir başka kahramanı olarak karşımıza çıkar. Dünyaya ve edebiyat ayinlerine yabancılığını ölçen bir ödülün onur konuğu olarak göreceğiz onu sayfalar arasında. Sonuncusu ise Büyük Savaş’tan ve Habsburg’dan kurtulan ve bir olaya adanan bir filmin çekimlerini gözlemleyen, kendini ve yoldaşlarını jest ve şakalarda tanımaya çalışan kahraman…

Hepsi entelektüel açıdan da yaşamın belli noktalarında bulunan tipler. Kaldı ki Magris’in hemen tüm kahramanları böyle olur. Ama buradakiler, okurlara yaşlılığın felsefesinin edebiyatla nasıl yapılacağını göstermek üzere yaratılmışlar. Ve hepsi birbirinden bambaşka dünyalara sahiplerse de aslında bir bütünün farklı parçalarını göstermek üzere karşımızdalar. Dolayısıyla ‘Krems’te Bükülü Zaman’ biçimsel anlamda yeni arayışlara girmiş bir roman gibi de okunabilir, okunuyor. Birbirini tamamlamak değil bu öykülerin yaptığı, birbirleri için yazılmış gibiler.

Magris, büyüleyen üslubuyla okurlarına bir edebiyat resitali vaat ediyor bu kitabıyla. Öyküler boyunca müthiş seslerin, duyguların, dünyaların içinde dolaştırıyor bizi.