TBMM Genel Kurulu’nda Pazar gecesi geç saatlere kadar görüşülen ve yumruklu kavgalar sonucunda kabul edilen...

TBMM Genel Kurulu’nda Pazar gecesi geç saatlere kadar görüşülen ve yumruklu kavgalar sonucunda kabul edilen “üçüncü yargı reformu paketi”nden “Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM)” düzeninin büyük ölçüde aynen sürdürülmesi kararının çıkması, ÖYM’lerin kaldırılmasına şiddetle karşı çıkan Zaman gibi yayın organlarının derin bir “oh” çekmesini beraberinde getirdi. Yapılan değişiklikle ÖYM’ler kapatılmış, ancak olağanüstü yetkilerle donatılmış, eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin devamcısı olan bu mahkemelerin yerine Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. Maddesiyle yetkili yeni mahkemeler kurulması kararı çıkmıştı.

Bülent Korucu rahatladI

Zaman yazarı Bülent Korucu bugünkü yazısında, özü itibarıyla ÖYM düzenini sürdüren ve Terörle Mücadele Yasası’nın kapsamını genişleten yeni kanunu ele aldı. Korucu’nun yaptığı değerlendirmelerden, kanunun son halini görünce derin bir “oh” çektiği hissediliyor. Zaman yazarı, yeni kanunun esas itibarıyla bir şeyi değiştirmediğini şu sözlerle aktardı:

Esasa geldiğimizde şunları görüyoruz. 1) Özel yetkili diye isimlendirilen mahkemeler bir geçiş süreci içinde kapatılıyor, yerine benzer özellikte muadilleri kuruluyor. 'ÖYM'ler kapatılıyor, yerine ağır cezalar geliyor' diyenleri acı tebessümle takip ediyorum.

Türköne: AKP’nin Pirüs zaferi

Zaman yazarı Mümtazer Türköne ise ÖYM’lerin kaldırılması tartışmasını bir “devlet krizi”nin tezahürü olarak niteleyerek, AKP’nin yaşanan çatışmada bir “Pirüs zaferi” kazandığını savundu. Türköne bugün yayımlanan köşe yazısında, “Meclis'ten çıkan kanun ÖYM'leri kaldırırken, bugün görevi başında olan savcıları tek tek saf dışı bırakıyor. Kısaca bu kanuni düzenleme, fiilen ve isim isim ÖYM'lerin ön safta görünen savcılarının sahip olduğu yetkiyi ve gücü ellerinden almış oldu” dedi.

“Yargı vesayeti” söylemine ne oldu?

Türköne, 10 Eylül 2009’daki “Yargı iktidarı reformdan geçiyor” başlıklı yazısında “yargının aşırı derecede bağımsız olmasından” şikayet ediyordu:

Türk yargı sisteminin temel sorunu tarafsızlık. Tarafsızlığın lâzım-ı gayr-ı mufarıkı olan bağımsızlık Avrupa standartlarına uygun düzeyde var. Bağımsızlık yargı erkini yürütme ve yasama erki karşısında dokunulmaz kılıyor. Bizde ise bağımsızlık bir yargı iktidarı alanı yaratmış durumda. Kendisinden beklenenin tam tersine yargının tarafgirliğine koruma zırhı sağlıyor. Yargımız bağımsız ama tarafsız değil.

Zaman yazarı 3 Haziran 2007’de de, Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili kararına ateş püskürüyor, “rutin dışına çıkan” yargıya gem vurulmasını savunuyordu. Türköne’nin “367 krizi” diye anılan olayla ilgili değerlendirmesinde şunlar söyleniyordu:

Anayasa Mahkemesi'nin "367 kararı"nın maşerî vicdan tarafından mahkûm edilmesi ve bu mahkûmiyetin kayda geçirilmesi gerekiyor. Yüksek Mahkeme'nin bu kararı gözden geçirerek düzeltmesi, ülkenin yaşadığı kaosu gidermesi artık imkânsız. O zaman bu kararı mahkûm etmek "yargının rutin dışına çıkmasını" engellemek demek.
Birkaç yıl önce yargıya bu biçimde müdahale edilmesini savunan, her fırsatta “yargı vesayeti”nden söz eden Türköne’nin bugün baştan aşağı “rutin dışı” olan Özel Yetkili Mahkemelerin, neredeyse yalnızca adının değiştirilmesini bir devlet krizi ve yargıya müdahale olarak betimlemesi, Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı dönüşümün niteliğine ilişkin ibret verici bir ironi sunmuş oldu. (sol.org)