Dilsel çıkarımlar, tasnif ve ayıklamalar okuyanı ikna ediyor. Vardığı sonuçları herkesin anlayabileceği örnek ve işaretlerden hareketle geliştiriyor. Zaman zaman zihinsel sıçramalar Tutumlu’nun yazdıklarının ufkunu daha bir açıyor, şaşırtıcı sonuçlar çıkarıyor karşımıza.

Zamana Baktım Petrarca


Şeref Bilsel

“Bir egoistin ağzından empati ve duyarlık; bir zalimin ağzından adalet; bir despotun ağzından demokrasi; bir zenginin ağzından hak ve eşitlik; narsist birinin ağzından aşk şeklinde sesler işittikçe acıyorum sözcüklere: Sözcük Esirgeme Kurumu neden kurulmaz ki!” (Mehmet Akif Tutumlu)
1990 sonrası şiir ve öyküleriyle edebiyat dergilerinde, deneme ve makaleleriyle gazetelerde, meslekî çalışmalarıyla hukuk dergilerinde yer aldı Mehmet Akif Tutumlu. 29’u hukuk alanında olmak kaydıyla 3 şiir, 1 felsefe, 2 aforizma kitabı olmak üzere toplam 35 kitabı okurlarla buluşmuş.

Eserleriyle- aralarında Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü olmak üzere- çok sayıda ödüle değer görüldü. Gerek şiirde gerekse düz yazıda hiçbir zaman nitelikten ödün vermedi. Sadece duymak, görmekle yetinmedi; işittiklerine ve gördüklerine kendini ustalıkla yerleştirerek yeni ve taze bir söyleyiş edindi. ’Zamana Baktım Petrerca’ (Kara Güneş Kitaplığı), 24 denemeden oluşuyor. Her bir deneme kendisiyle muhasebeye girmiş, yeni yollara sapmaktan korkmayan, derinde kalmış ipuçlarını bulup çıkartan bir yazarı getiriyor bizlere. Yalnızlıklarını bir mücevhere çeviren hiçliğin üç şairini çok güzel anlatır: Geçici olanı değil, sonsuz olanı seçen tutkunun şairi, filozof Kierkegaard; hiçbir yasayı kendi doğal yasasının üstünde tutmayan Dickinson; insanlara hükmetmeyi ve insanlar tarafından hükmedilmeyi reddeden Pessoa… Bu üç insandan hiçbirinin paraya, güce ve toplumsal statülere gönül indirmediğini, özgürlüklerini kısıtlayacak iş, evlilik gibi işlere girişmediğini belirtir Mehmet Akif Tutumlu. Düşünce zemininin sağlamlaşmasında ’aylakların’ ve ’tembellerin’ de hakkı olduğu bilgisini hatırlatıyor bizlere.

Tutumlu bizi, denemeler aracılığıyla sadece zihinsel bir yolculuğa çıkartmıyor, bizde biriken ve yığılarak ilerlemesi gereken bilgileri de havalandırıyor.

Taze, kıvrak ve her an sıçrayışlarla mekân değiştirmeye hazır bir düşünme biçimiyle de tanıştırıyor. Sözgelimi ’Huzursuzluğun Kitabı”ndan bir bölüm okurken birden Oktay Akbal’ın ’ Yalnızlık Bana Yasak’ öyküsüne götürür bizi. Edebiyat ile felsefe arasında kuru değil, doğal, geçirgen bir bağ kurar.

Felsefenin özgürleştirdiği şeyin ’insanın kendisinden ziyade düşüncesi’ olduğunu vurgular. Tutumlu kitaba sadece bir metin olmanın ötesinde bir nesne, varlık olarak de değer verir. Farklı alanlarda (tarih, sanat, felsefe, bilim) yazılmış olanlarla edebiyat üzerinden yeni ilişkiler kurmakta gecikmiyor. Bütün bunlar neticede bir şairin duyarlığını, titizliğini taşıyor. Bakın ne diyor ’Söz Lekesi’ (Kanguru Yayınları) adını taşıyan aforizmalardan oluşan kitabında:

“Edebiyatta sözcüklerin sineklerden farkı, tatlı şeylerden ziyade hüzne ve mutsuzluğa konarak güç toplamaları.” Tutumlu’nun şiirsiz, edebiyatsız geçen zamanı yok. Durmadan okuyan, araştıran, edebiyat ve felsefe üzerinden bizi yeni sonuçlarla tanıştıran biri. Felsefe ile şiir arasındaki ilişkiyi biçimlendirirken zamansal, dinamik, tarihsel özelliklere vurgu yapar. Şöyle der: “Yürümek, uzaklara. Uçmak, yükseklere. Dalmak, derin denizlere. Şaire özgü yetenekler. Filozof mu? Yürür o.” Bize felsefe ile şiir arasındaki karşılıklı etkileşim alanlarını zaman içerisinde örneklerle gösteriyor. Temel meselesi ’bireyin varoluş problemi’ olan metinlerle yüklü bir kitap ’Zamana Baktım Petrarca’.

Tutumlu’nun ’Hukuk ve edebiyat’ odaklı metinlerini sadece edebiyatçılar ve hukukçular değil her meslekten ve iklimden insanlar okumalı. Ne yazarsa yazsın ’insan’ı konu edinen bir şair. Alışkanlıkların, tozlu bakışların içinden yönelmiyor şeylere ve dünyaya; ’yeniden bakmaya’ yolcu oluyor her seferinde. Böylece yazdığı denemeler sadece öğreticilikten değil, öncelikle edebi bir zeminden şekilleniyor. Dilsel çıkarımlar, bağıntılar, tasnif ve ayıklamalar okuyanı ikna ediyor. Vardığı sonuçları herkesin anlayabileceği örnek ve işaretlerden hareketle geliştiriyor. Zaman zaman zihinsel sıçramalar onun yazdıklarının ufkunu daha bir açıyor, şaşırtıcı sonuçlar çıkarıyor karşımıza.

Mehmet Akif Tutumlu’nun bazı aforizmaları, sıkıştırılmış bir şiir gibi de okunabiliyor. Bu aforizmaların çoğunda ironi de var. Sözcükler üzerine derinleşmiş, sözcüklerde saklı kalmış tarafları görünür kılmış biri Tutumlu. Şiir olmaktan kaçmış birkaç aforizmayla bitirelim: “İnsan olmanın sonu yok”, “Güney denizlerinden sorun kalbimin özlemlerini”