NEDİM SABAN İki gündür Gülriz Sururi hakkında yazılanları okuyorum. Çoğu yüzeysel kalıyor. Yıllardır sahnede olmadığı için onu izleyen çok az. Kaldırım Serçesi, Sokak Kızı İrma, Keşanlı Ali ekseninde dönüyor her şey. Ve bu oyunlarda nasıl oynadığı hakkında fikirler var. TÜRK TİYATROSUNA KATKILARI Ben onu defalarca izledim. Defalarca aynı sofralarda bulundum. En önemlisi 2009 yılında “Seyirci […]

Zarafetin  ve mücadelenin adı: Gülriz Sururi

NEDİM SABAN

İki gündür Gülriz Sururi hakkında yazılanları okuyorum. Çoğu yüzeysel kalıyor. Yıllardır sahnede olmadığı için onu izleyen çok az. Kaldırım Serçesi, Sokak Kızı İrma, Keşanlı Ali ekseninde dönüyor her şey. Ve bu oyunlarda nasıl oynadığı hakkında fikirler var.

TÜRK TİYATROSUNA KATKILARI

Ben onu defalarca izledim. Defalarca aynı sofralarda bulundum. En önemlisi 2009 yılında “Seyirci Kalmayın” eylemini onunla birlikte düzenleyen altı kişiden biriydim. Aktivist kişiliği, ilkeli davranışları ve her zaman ilerici bir duruş taşıması tabii ki çok önemli. Ancak Türkiye Tiyatrosu’na katkılarını yüzeysel biçimde dillendirmek Sururi’ye haksızlık. Bu nedenle özellikle bu konuya değinmek istiyorum.
Sururi ailesi geleneksel tiyatro kalıplarını sürdüren bir aile. Gülriz Sururi de kariyerine operetler ve tülüat tiyatrosu ile başladı. Muammer Karaca ile çalıştığı yıllarda Küçük Sahne’nin kuruluyor olması onu çok heyecanlandırdı. Batılı anlamda, metne dayalı bir tiyatro yapmak istiyordu. Bunu başarmak için Karaca Tiyatrosu’ndaki maaşının yarısına (kendi anılarında beyanıdır) Küçük Sahne’de Dormen Tiyatrosu’na katıldı. Burada oynadığı Ben Bir Fotoğraf Makinesiyim (ki daha sonraları Kabare müzikaline de dönüşmüş ve bu oyunu da oynamıştır) bir dönüm noktası sayılmalıdır. Batılı anlamda müzikallerin de yıldızı olmuştur. Bir süre sonra hem Dormen Tiyatrosu’nun starı olarak aradıklarını bulamaması (anılarında Haldun Dormen’in onu beğenmediğini yazar), hem de politik bir sözü olan , salt Batıyı taklit etmeyip, memleketin dertlerini, farklı bir tiyatro biçemiyle aktarmayı hedefleyen kendi tiyatrosunu kurmuştur. Bu tiyatro bence önemsenmesi gereken dört büyük yenilik yapmıştır.

PES ETMEDİ

İlki Keşanlı Ali destanı ödenekli tiyatrolarda reddedildikten sonra, Sururi/ Cezzar’a gelir. Engin Bey, büyük prodüksiyon ve kalabalık kadrodan ürker, oyunu okumak bile istemez çünkü beğenmekten korkar. Gülriz Hanım ise bir gün Küçük Sahne’nin fuayesinde Haldun Taner, Genco Erkal’ın da katıldığı bir okuma provası düzenler. Haldun Taner pek çok rolü kendi okur. Keşanlı böyle doğar ve Küçük Sahne’ye sığmadığı için başka bir tiyatroda sahnelenir. Sururi/Cezzar Tiyatrosu hiper reality (Morfin) oyununu yaparak biçimsel bir yenilik getirir.( O zamanın İtalyan Sinemasında böyle bir akım vardır). Bunun dışında, Gülriz Hanım’ın oynamadığı ancak Türkiye’deki ilk LGBT oyunu Düşenin Dostu’nu da oynayarak büyük bir yeniliğe cesurca imza atarlar. Ötekiyi sahneye taşırlar. Yıldız Kenter’in Pembe Kadın’ı denediği gibi köy gerçeğine de sessiz kalmazlar ve töre üzerine kurulu Kurban oyununu oynarlar.

Gülriz Sururi’yi tarihsel olarak Türkiye’ye bir oyuncu ve yapımcı olarak kazandırdığı bu yenilikleri görmeden anmamalıyız.

YAŞARKEN KÜSTÜRDÜLER

Öte yandan, 2000’lerde oyunlar da yazmıştır. Gülriz Sururi’nin yapımcı olarak son hayal kırıklığı ve küskünlüğü Ayşem Opereti’dir. Kadir Topbaş, sözlerinin hiç birini tutmaz, Sururi büyük bir borç batağı altında ezilir. Üstelik Kültür Bakanlığı oyunun yeterli sayıda sahnelenmediği gerekçesiyle yardımı geri talep eder. Sururi hakkında böyle bir ihbar alınmıştır. Bu ihbarı yine ne yazık ki tiyatrocular yapmıştır. Benim de hasbelkader içinde bulunduğum bir oluşum sayesinde kurulan bilirkişi konuyu değerlendirir ve Gülriz Sururi’den yardım geri alınmaz. Ancak bu talihsiz prodüksiyon sanatçının şevkini kırar.