Zeka önemli ama esas ihtiyaç sosyal duygusal gelişim

Prof. Dr. Yankı Yazgan*

Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’un “okullarda zeka testi/taraması” ile ilgili basına tek cümlesi yansıtılmış demeci üzerinde bir yorum yapmak için yeterli bilgiye sahip değiliz. Kendisi ve uzman ekibinin bu konudaki programlarını kapsamlı öğrendiğimizde bir geri bildirim vermek en doğrusu olacaktır. Ancak basında çıkan ve zeka testleri üzerine tartışmalara yol açan haber vesilesiyle zeka testleri, insan gelişimi ve öğrenme hakkında önemli bulduğum birkaç noktayı belirtmek isterim:

1- Zeka ölçümü amaçlı kullanılan nöropsikolojik testler klinik uygulamada bir bireyin değerlendirmesinde değerli ve güçlü araçlar. Psikoloji biliminin öğrenme ve bilişsel gelişime ilişkin ürettiği bilgiler çok zengin. Zekanın ne olduğu, en doğru şekilde nasıl ölçüleceği, ya da ölçülmesiyle elde edilen sonuçların nasıl anlamlandırılacağı hususunda bilim çevrelerinde geniş ve kapsamlı tartışmalar süregelmekte. Genetik ve nörobiyoloji, beslenme, yoksulluk ya da annebabalık tarzları gibi birbirinden farklı etkenlerin etkisine açık olan zeka gelişimini anlamak ve tanımlamak bir bireye ilişkin değerli bilgiler verebilir. Ancak, testlerin bir bireyin klinik değerlendirmesindeki kullanımı ile geniş kitlelerde bir tarama aracı olarak kullanımı arasında büyük farklılıklar var. Her durumda öğrencilerin okulda karşılanması gereken ve dersi öğrenme ile sınırlı olmayan gelişim ihtiyaçlarının tanımlanması için zeka testlerinin uygun/yeterli bir tarama aracı olduğu kanısında değilim.

2- Öğrencilerin gelişimi için yapılacak programlarda taramalar ile saptanabilecek nelere öncelik verebiliriz? Öğrenme zorlukları yaşayan, özellikle disleksi, Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluk (DEHB), Otizm Spektrum Bozukluğu gibi nörogelişimsel bozukluklar başlığı altında tanılanabilir nedenlerle akademik başarıları ve sosyal uyumları olumsuz etkilenen çocukların sorunların varlığının vakitlice saptanması kritik önemde. Belki daha da önemlisi, öğrenmekte zorlandığı saptanan çocukların başkalarıyla eşit haklarda eğitim almalarını sağlayıcı düzenlemelerin tam ve etkin biçimde uygulanması. Ülkemizde kaynaştırma mevzuatı adı altında toplanan ve değişik nedenlerle öğrenmelerine ve uyumlarına engel oluşturan tanıları bulunan çocukların herkesle eşit eğitim hakkını güvenceye alma amaçlı yasal düzenlemeler var; öğrencinin tanılanabilir bir durumu olduğunda eğitiminin farklılaştırılmasını sağlayarak durumun eğitim hakkını engellemesinin önüne geçilebilir. Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinin yetkili olduğu, okulların istisnasız uygulaması gereken bu düzenlemelerin hayata geçirilmesi Bireysel Eğitim Planı (BEP) ile sağlanıyor. Ancak okulların bu planları geliştirip uygulaması için gereken yetkinlik ve deneyim birikimi bir türlü tam sağlanamadığı için öğrenmeyi ve uyumu zorlaştırıcı tanısı olan öğrencilerin önemli bir bölümü kağıt üzerinde eğitim haklarını kullanıyor olsalar da, ya “idare” ediliyor ya da okul okul dolaşarak eğitimlerini tamamlıyorlar. İmkanları olanlar özel ders, terapi ve desteklerle açıklarını kapatmaya çalışıyor. En azından eğitim sistemi içinde kalıyor ve diplomalarını alıyor olmaları anne-babaları tatmin edici olsa da, sonuçta sahici bir eğitim almamış olanların oranı yüksek. Taramalarda saptanabilecek sorunlara dönük çözüm ve destek uygulamalarının her okulda mazeretsiz hayata geçirilebilir olmasına dönük bir kampanyaya ihtiyaç var.

3- MEB’in sitesinde genel bir zeka testi taramasından değil de yetenekli/üstün çocukların belirlenmesi yönündeki bir taramadan ve bu çalışmalarda kullanılacak ülkemizde geliştirilmiş bir tablet tabanlı zeka testinden söz eden bir habere rastladım. Üstün yetenekli/zekalı çocuklar ve gençlerin gelişimi için de Bireyselleştirilmiş Eğitim Planlarına ve bu çerçevede hem okulda hem başka kurumlarda yürütülecek desteklere ihtiyaç var. Zeka düzeyi çocuğun gelişimi bağlamındaki önemli bileşenlerden birisi olmakla beraber bir çocuğun gelişiminin değerlendirmesinde tek başına bir araç olarak kullanılması yanıltıcı olur. Zeka testi ile ölçülen “zeka”nın yanı sıra başkalarıyla anlamlı ilişkiler kurmamızda esas rolü oynayan sosyal ve duygusal gelişimin değerlendirilmesi başarı ve mutluluk açısından asıl önemli ipucunu verir. Bu amaçla yapılacak çalışmalar öğretmenlere, öğrencilere ve anne-babalara dönük ortak gelişim programlarına dayandırıldığında çocukların ve gençlerin gelişimine sahici bir etki sağlamaktadırlar. Sosyal ve duygusal gelişim, ya da popüler adıyla “EQ”, üstün zekalı ve özel yetenekli çocukların eğitim ve iş başarılarını, yaşam tatminlerini belirleyen unsur.

4-O zaman sosyal ve duygusal becerilerin nasıl desteklenmesi gerekir? Bu süreçte öğretmenlerin, yöneticilerin ve anne-babaların öğrencilerin sosyal ve duygusal gelişimine olumlu etki yapabilecek bilgi ve becerileri kazanması öğrencinin içinde olduğu okulun iklimini iyileştirici etkiler yaratıyor. Özellikle dikkat/odaklanma ve stres/kaygı yönetimi eksenleri öncelikli ihtiyaç alanı. Odaklanabilme, planlama ve organize olabilme becerileri yeterli düzeyde olan öğrencilerin (çalışma ve öğrenmeleri daha iyi geliştiği gibi) sosyal ve duygusal gelişimi daha iyi gider. Kendisinin ve başkalarının duygularının farkında olan, duygularını yönetebilen öğrenciler kaygı ile daha iyi başa çıkabilirler. Dikkat/odaklanma ve kaygı/stres yönetimi becerileri gelişkin öğrencilerin hayatlarının ileriki evrelerinde başarılı ve mutlu olma, “yaşadım” diyebilme şansları artar. Zeka ile ilgili test/tarama tartışmaları sırasında öğrencilerin asıl gelişim ihtiyaçlarının gözden kaçmamasını diliyorum.

*Çocuk psikiyatristi