Bu film bize bu öyküyü niye anlattı? Saplantının ecele faydası yok ama sizi yazar yapabilir mi demek istiyor?

Zodiac
Yönetmen: David Fincher Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Mark Ruffalo Türü: Dram, Gerilim Ülke: ABD

Seven ve Dövüş Kulübü'nün yönetmeni David Fincher'ın son filmi Zodiac Amerikalı eleştirmenlerden bayağı iyi not aldı. Oysa bizdeki basın gösteriminden sonra edindiğim izlenim hiç de öyle değildi. Bu farklılığın nedenlerinden biri fazlaca basit. Biz altyazı okumaktan kafamızı kaldırıp filme bakamadık, en azından ilk yarı boyunca. İkinci yarı biraz daha rahatladık. Ama sorun orada bitmiyor. Filmi çok beğenenlerin de itiraz etmeyecekleri özellikleri var filmin. Kendisine Zodiac lakabını takan bir seri katilden ve onun işlediği cinayetlerden yola çıkıyor film. Ama katili anlatmıyor. Katilin peşinden koşan polislerin de hikâyesi değil film. Kurbanlar da sadece kurban oldukları kadar varlar. Biraz daha ama sadece biraz daha yakından tanıdığımız bir karakter ise karikatürist/araştırmacı yazar. Fakat o da o kadar önemli değil. Peki 2,5 saatin üzerinde bir süreye sahip bu film neyi anlatıyor? Niye anlatıyor? Cevap (Iardan en muhtemel olanı): Katilin kim olduğunu araştırma sürecini. Bunun dijital öncesi teknolojilerle yapılışını. Ama niye? Bunun cevabı bu eleştirmeni aşıyor. Beğenenlerin yazdıklarından da beni tatmin eden bir cevap bulabilmiş değilim.

BİR MANASIZLIK VAR OLAN BİTENDE
Filmin konusu gerçek olaylardan alınmış. 1969'da Zodiac adını alan bir katil San Fran-cisco'da cinayetler işlemeye başlıyor. Film bu cinayederi ayrıntılı bir şekilde veriyor ama dehşete düşürmemeye de özen gösteriyor seyirciyi. Bir manasızlık var olan biten her şeyde. Kurbanları tanımıyor oluşumuz da bu manasızlığı artırıyor. Hatta bazen komiklik bile var. Mesela öldürülmeden hemen önce genç adam sevgilisinin yanlışını düzelterek sosyoloji değil hukuk okuduğunu söylüyor katile. Gerçek hakikaten de böyle saçmalıklar içerir çoğu zaman. Ama o insanlardan aklımızda kalacak olan neredeyse bu saçmalama anından ibaretse, burada bir sorun var. Katilin fiziksel zarar veremediği bir anne kızın görüntülerinde istisnai bir şekilde dehşet duygusuna yaklaşıyoruz yalnızca. Katilin yüzünü en yakından gören bu kadının polis tarafından sorgulandığını ise hiç görmüyoruz.

Bu kadar ayrıntı manyağı bir filmde affedilmeyecek bir ihmal.

Zodiac medyayı iyi kullanıyor. Şifreli mesajlar, mektuplar ve kurbanlarının giysilerinden parçalar gönderiyor gazetelere. Gazetede Zodiac konusu Paul Avery'ye (Robert Downey Jr.) veriliyor. Zodiac, Avery'yi de tehdit ediyor ve bu zaten kokain ve alkol bağımlısı Avery'nin düşüşünü hızlandırıyor. Gazetede karikatürist olarak çalışan Robert Graysmith (Jake Gyllenhaal) ise saplantılı bir ilgi geliştirmeye başlıyor Zodiac'a.

GERÇEK NE, HÂLÂ BİLMİYORUZ
Filmin ikinci bölümü soruşturmaya odaklanıyor. Ortaya bir şüpheli çıkıyor ama hiçbir zaman cinayederi onun işlediğine dair somut veriler elde edilemiyor. Komiser Dave Toschi (Mark Ruffalo) hakkında Zodiac adına düzmece mektuplar yazdığı iddiaları ortaya atılıyor. Toschi filmlere (Kirli Harry ve Bullit) ilham kaynağı oluyor.

Filmin üçüncü bölümünde ise karikatürist Graysmith'in Zodiac'a olan saplantılı ilgisinin araştırmacı yazarlığa terfi edişini ve yazarın bu uğurda ailesinden uzaklaşmasını izliyoruz.

Film başladığı tarihin 20 küsur yıl sonrasında bitiyor ve gerçek ne, hâlâ bilmiyoruz. Bu film bize bu öyküyü niye anlattı? Saplantının ecele faydası yok ama sizi yazar yapabilir mi demek istiyor? Jake Gyllenhaal yönetmeni için "bizden palette bir renk olmamızı istiyordu. Bir renk olmak zor", demiş. İzlemesi de çok kolay değil. Zodiac'ın sinema tarihine geçecek bir özelliği ise 'Viper' marka bir dijital kamerayla çekilmiş olması. Biz daha önce de dijital filmlerin çok yapıldığını sanıyorduk ama iddiaya göre tamamen 'veri' olarak çekilen ve tamamlanan ilk 'stüdyo' filmiymiş.

* * *

Cinayet Gecesi
Orijinal Adı:
Fracture Yönetmen: Gregory Hoblit Oyuncular: Anthony Hopkins, Ryan Gosling Türü: Gerilim Ülke: ABD

Zengin katil, fakir savcı
Yine bir süper akıllı ve soğukkanlı katil ve polis hikâyesi ile karşı karşıyayız. Süper akıllı ve soğukkanlı katilimizi Kuzuların Ses-sizliği'ndeki Hannibal Lecter rolüyle olaya son noktayı koymuş bulunan Anthony Hopkins oynuyor. Hopkins bu role hazırlanmak için pek çaba harcama gereği duymamış olsa gerek. Gerçi Cinayet Gecesi'nde Hopkins bir kişiyi öldürmekle yetiniyor ama polisle oynadığı kedi fare oyunu ve hatta polisin sınıfsal konumunu aşağılaması o kadar tanıdık ki. Uzun süre fare rolünü oynamak zorunda kalan polisi ise Ryan Gosling canlandırıyor.

Film gayet pırıltılı, oyuncular iyi ama o kadar. Polisiye entrikaları çözmekte hiç de iddialı olmayan ben bile filmin gizemini hemen çözdüm. Gizem demişken açıklamak gerek. Hopkins'in canlandırdığı zengin ve yaşlı Ted Crawford karısını başından vurur. Çünkü karısı kendisini aldatmaktadır. Ted her şeyi o kadar iyi planlar ki, kendisini teslim alacak olan polisin karısının aşığı olacağını bilir. Her şey basitçe çözülecek gibi gözükse de bu durum, Crawford'un lehine işleyecektir çünkü cinayetle kişisel bir derdi olan polis güvenilmez polistir. Crawford'un nedense olay anıyla ayrıntılı sorgulandığını görmeyiz. Ne de evdeki kameraların çeldiği görüntülerin incelendiğini. Ne de Craw-ford'u teslim alan ve aynı zamanda maktulun aşığı olan polis sorgulanır. Crawford'un cinayeti işlediği silah evde bulunamaz. Silah yoksa kanıt da yoktur. Gizem budur: Silah nasıl evden çıkmıştır? Ama bu sorunun cevabı o kadar aşikar ki, bütün gerilimini bu cevabın polisin aklına geç gelmesi üzerine inşa eden film sermayeyi kediye yüklemiş oluyor. Oyuncular iyi olsa da karakterlerin pek de derin olmayışı filmin diğer handikabı.

* * *

Mr. Bean Tatilde
Orijinal Adı:
Mr. Bean's Holiday Yönetmen: Steve Bendelack Oyuncular: Rowan Atkinson, Willem Dafoe Türü: Komedi Ülke: ingiltere

Katil değil tatil
Bu kez katili bulmakla değil, tatile gitmekle derdimiz. On yıl kadar önce 'Bean' filmiyle sürpriz bir başarı yakalamıştı Bay Bean'i canlandıran komedyen Rowan Atkinson. Doğrusu çok ince bir güldürü anlayışı yok Atkinson'ın. Bayağılıktan ve salaklıktan çıkarıyor ekmeğini. Ama 'Mr Bean Tatilde' fena bir film değil. Neredeyse sessiz bir film oluşuyla, Tati, Keaton, Chaplin ve Benigni'ye yaptığı göndermelerle, sanat sineması yapma iddiasındaki dev egolu yönetmenlerle dalga geçişiyle sinema aşıklarının ağzını sulandıran yanları da var.

Bazen sıksa da, genel de hafif bir gülümsemeyle, bazen de gülerek izlenen bir komedi Mr. Bean Tatilde. Katillerden sıkıldıysanız filmin sonunda Cannes sahilleri sizi bekliyor. Üstelik Cannes'a gitmenin tam zamanı.