Zuckerberg etik kuralları çiğnedi
Sosyal medya devi Facebook birçok ülkede demokrasilerin altını oyuyor ve çeşitli skandallarla anılıyor. Sosyal medya şirketleri, pek çok ülkede dezenformasyon ve nefret söylemini yaymaya aracı olduğunda hesap vermeli.
Eric Posner
Eugene Burdick ve William Lederer’ın 1958 tarihli romanının başlığı, “Çirkin Vatandaş”. Kitap, yurtdışında görev yapan bazı ABD’li yetkilileri ele alıyor. Bu kişiler bazı yerlilerin dillerini, kültürlerini ve ihtiyaçlarını öğrenmeksizin onların "yaşamlarını" iyileştirmeye çalışıyor.
Ülke siyasetinden tanıdığımız bazı çirkin vatandaşlar da demokrasi, piyasa ve insan hakları gibi "idealize edilmiş" kavramlar üzerinden bazı basit formüller uygulayarak Afganistan ve Irak gibi ülkeleri Batı tarzı ütopyalara çevirebileceklerini düşündüler. Bu düşüncenin tabii ki yarardan çok zararı oldu.
ZUCKERBERG DÖNEMİ PERVASIZLIĞIN ZİRVESİ
Her şeye rağmen, günümüzün en çirkin vatandaşı bir siyasetçi değil, sıradan bir vatandaş: Facebook CEO’su Mark Zuckerberg. Kendisi Facebook’un Amerikan kültürü ve siyaseti üzerinde yarattığı olumsuz etki sebebiyle çokça eleştiriliyor fakat bu esnada platformun diğer ülkelerde yarattığı etkiler neredeyse tamamen gözden kaçırılıyor. Zayıf kurumlara sahip ve tarih boyunca istikrarsızlıktan mustarip olan ülkelerde Zuckerberg’ün pervasız davranışları ne gibi etkilere sebep oluyor düşünmüyoruz bile.
Zuckerberg 2015 senesinde müzisyen Bono ile bir tür ortaklık kurmuştu ve birlikte tüm dünyada internete erişim hakkını savunuyorlardı. Amerika’da iş dünyasının elitleri arasındaki görüş birliği, insanların bireysel ekonomik çıkarlarının "dünyanın iyiliği" ile örtüşebileceği yönündeydi. Bu ikili New York Times gazetesinde bir de yazı kaleme aldı.
Örneğin, Etiyopya ve Tanzanya gibi ülkelere baktığımızda çiftçilerin daha iyi fiyatlara erişebilmek, stokları takip edebilmek, kötü havaya karşı sigorta satın alabilmek için internet bağlantısına ihtiyaç duyduklarını okuyorduk. Nijerya’da insanlar devletin bütçe vaatlerini yerine getirip getirmediğini takip etmek için BudgIT isimli bir uygulama kullanıyorlardı… Guatemala’da ise cep telefonları sayesinde anne adayları daha sağlıklı hamilelikler yaşayabiliyorlardı. Kenya’da yürürlüğe konan M-Pesa isimli mikro kredi uygulaması sayesinde kadınların finansal hizmetlere erişimi destekleniyordu.
ORTALIĞA SAÇILAN VAHŞET GÖRÜNTÜLERİ
Tabii sonra gerçekler farklılaşmaya başladı. Etiyopya’da paylaşılan Facebook gönderileri yüzünden sokak şiddeti, etnik çatışma ve hükümet baskısı gibi olgular artış eğilimine girdi. Nijerya’da sosyal medyada bir anda yayılan ceset fotoğrafları, hayali bir etnik çatışma olayı ile bağdaştırılıyordu ve dedikodular neticesinde bir dizi korkunç cinayet işlendi. 24 milyon nüfusu olan Nijerya’da Facebook, gönderilerinin doğruluğunu kontrol etmek için yalnızca dört kişi istihdam ediliyordu.
Myanmar’da Rohingya halkına yönelik şiddeti körüklemek için yine Facebook hesapları kullanıldı. Hindistan’da paylaşılan Facebook içerikleri Müslümanlara karşı şiddet olaylarını tetikledi. Benzer provokasyonlara Sri Lanka, Yemen, Irak ve Bangladeş gibi ülkelerde de şahit olduk. Vietnam’dan Polonya’ya birçok ülkede Facebook’un hükümetler tarafından muhaliflerini, siyasi rakiplerini ve kırılgan azınlıkları düşmanlaştırmak için kullandığına şahit olduk.
YOZLAŞAN FACEBOOK SKANDALLARA KARIŞTI
Times’da yayınlanan yazıda Zuckerberg Facebook’u değil, küresel internet erişimini savunuyordu. Fakat artık internet erişimi ile Facebook erişimini iç içe geçmiş iki kavram olarak ele alabiliriz. Facebook, Instagram ve WhatsApp gibi platformlar, ABD’de olduğu gibi dünyanın birçok ülkesinde de başlıca sosyal medya araçları haline geldiler.
Yazının yayınlandığı tarihten bu yana hem Facebook, hem internet çok değişti. 2015 yılında dünyada internet erişimi olan nüfus oranı yüzde 41’di, şimdi ise yüzde 66. Facebook’un aylık aktif kullanıcı sayısı 1,49 milyardı, şimdi ise 2,89 milyar. Bu dönemde Facebook dünya demokrasilerinin altını nasıl oydu, insan haklarına ne şekilde zarar verdi tam olarak bilmiyoruz. Fakat adının dünyada çeşitli skandallara karıştığını ve siyasi yaşamın yozlaşmasına katkıda bulunduğunu biliyoruz.
YASALAR ŞİRKETLERİ DİZGİNLEYEBİLİYOR MU?
Zuckerberg’ün 2017 senesinde "küresel bir topluluk inşa etmek olarak tarif ettiği hedefi, ABD dış politikası ile de benzeşiyor. Unutmayalım ki, Facebook özel bir şirket ve ABD yasaları ile denetleniyor. ABD’deki politika yapıcılar, diğer ülkeler açısından bakıldığında da Facebook’u ‘dizginlemek’ gibi sorumlulukları olup olmadığını düşünmek isteyebilirler.
Bu konuda bir dizi reform hayal etmek güç değil. ABD kongresi, sosyal medya şirketlerinin diğer ülkelerde de yeterli sayıda "bilgi kontrolü" personeli istihdam etmesini zorunlu tutabilir. Şu an rakamlara baktığımızda Facebook’un bu işe açık ara en çok kaynağı ABD’de harcadığını görüyoruz.
DEZENFORMASYON BİR AN ÖNCE SONA ERMELİ
Diğer bir öneri de şu olabilir; Amerikan sosyal medya şirketleri diğer ülkelerde dezenformasyon ya da nefret söylemi yaygınlaştırdıklarında ABD’de yargılanabilirler. Bu öneriyi hayata geçirmek ABD anayasasının birinci maddesi gereği güç olabilir fakat konu diğer ülkeler olduğunda kongreye bu alanda daha fazla yetki verilmesi için emsal kararlar alınabilir. Bu platformların umarsızca besledikleri hatta dosdoğru "yol açtıkları" skandallar konu olduğunda sosyal medya platformlarına yaptırım uygulayan organ Kongre olabilir.
Burdick ve Lederer’in romanındaki "çirkin vatandaş" aslında kitabın sayılı iyi karakterlerinden biriydi. Fakat gündelik dilimize yerleşen artık bu kavram olumsuz anlamda kullanılıyor. Kötü Amerikalı tipolojisi, iyi Amerikalıdan çok daha yaygın. Facebook’un dış politikada oynadığı rol sayesinde çirkin Amerikalılar artık her yerde.
Project Syndicate'ten çeviren Fatih Kıyman