Her eşsiz projenin bir açığı vardır

Âlem hata verdi

SİNEM SAL- @sinemsal

Bir Nazi kampında, bir esir, bir duvara şöyle yazmıştır: “Eğer bir tanrı varsa, tüm bu olanlar için benden af dilemesi gerekecek.” Dünyanın en güçlü, tek dizelik şiiridir belki de. Adorno da “Auschwitz’ten sonra şiir yazmak barbarlıktır…” ile burayı işaret eder. O yüzden yazacağım hikâye, sanatın acıyı ezbere aldığı bu dünyada, tam da bu günlerde, sadece hiçbir şeydir.
Cehenneme hoş geldiniz! Hayır efendim, hayır… Kadıköy’de değilsiniz. Burası gerçekten, tam bir cehennem. Ben, Hamza. Bu hikâyenin kahramanıyım ve size cehenneme nasıl geldiğimi anlatacağım. Öldürüldüm ve hayat devam ediyor. Başrol oyuncusu olsaydım, muhtemelen içinizden biri çıkıp “O ölürse film biter abi…” derdi. Film bitmedi. Nah, bitmedi! Neyse mesele bu değil. Mesele, cehennemin girişinde duran sarkık yüzlü adam. Ölenler, onu gördüğünde fısıldaşıyorlardı. Birbirlerinin dirseklerine vurup “Lan, o değil mi?” diyorlardı. Haklıydılar. Cennet ve cehennemin önünde durup insanları fişleyen ve kayıt defterini değerlendiren adam, tanıdıktı. Adam, bulaşık süngeri reklamında oynamıştı yıllarca. Süngerle ilgili söylediği yalanlarla satış rekorları kırmış, köşeyi dönmüştü. Sonra da çıkarmayı vadettiği onca yağ lekesini bırakıp ortadan kaybolmuştu. Demek yeni işi buydu: cennet ve cehennem girişlerinin kontrolünü sağlamak.
Neyse, mesele bu değil. Mesele cehennemin girişinde yaşadığım karmaşa. Kayıtları tutan melekler, şehit düştüğümü; bu yüzden cennete gitmem gerektiğine karar verdiler. Sonsuzluk içerisinde, dünya zamanına göre tam 261 yıl cennette kaldım. Mırıl mırıl akan bal nehirlerinden, her yaprağından ayrı dilek tutabildiğimiz ağaçlardan gına gelmişti. Cennetin kapısı her gün, belirlenen saatte açılıyordu. İçeriye, karınca yuvasından fırlamış gibi insanlar dalıyordu. Bilinen oydu ki cennet, iyi ve ahlaklı insanların yeriydi. Ama her gün içeri giren insanların arasında hiçbir tanıdık yüz yoktu. Hiçbir zaman! Artık umudumu kesmiştim.

Tanrı hakkında çeşitli söylentiler çıkmıştı. Herkes, onun yeni bir galaksi yarattığı ve oradaki oyuna daldığını söylüyordu. Biz dünyalılar, birer Mario gibiymişiz. Hatta cennet ve cehennemin kontrolü de kalp-bilmez, akıl-almaz, bilim-umursamaz, sanat-sevmez, zerre-anlamaz insanlara kalmış. Neyse, mesele bu değil. Asıl mesele, cennetin kimseyi hayal kırıklığına uğratmayarak beni hayal kırıklığına uğratmasında yatıyordu.

Dünyada benden kurtulmak isteyenler, bir hata sonucu beni cennete almışlardı. Dünyayı cehenneme çevirenler, öldükten sonra cehenneme gitmek istemiyordu. Buna çok şaşırıyordum.
Her eşsiz projenin bir açığı vardır. Cennette sessiz vakit bulmak çok zordur. Çünkü dünyada bütün günahları gizli kapaklı işleyen bu insanlar, cennete geldiklerinde raydan çıkarlar. Bir gece, cennette yine kan gövdeyi götürüyordu. İnsanlar, her yaprağından dilek tutulan ağacın kökünü sökmüş ve karşılığında içi para dolu bir okyanus dilemişlerdi. Kabul da olmuştu. İçinde fırıl fırıl yüzüyorlardı. Gözleri, çizgi filmlerde hipnoz olan çocuğun gözleri gibi spiral spiraldi. Derin bir nefes aldım. Bazı işler sandığınızdan daha kolay olur. Gece vardiyasındaki değişiklik sırasında cehenneme sızmayı başardım. Ait olduğum yeri arıyordum. Yaratan’a değil de yaratmaya ibadet edenlerin arasında bir işim olmadığını biliyordum. Cehennemin ortasında, şair oldukları için, müzisyen oldukları için, kendi haklarını ve hatta onların haklarını da savundukları için, coğrafyalarından çok çektikleri için yananların arasına karıştım. Şimdi buradayım: Cehennemde. Gerçek aziz ve azizelerle. Cehennem, hayatı yaşayanlarla, arzularını özgürce kucaklayanlarla, yumruklarıyla ve tırnaklarıyla ömürlerini kazanan insanlarla doluydu. Gerçek aziz ve azizelerle… Biz, burada iyiydik böyle. Sonumuz feraha çıkmayacak bile olsa içim rahattı. Sadece arada cehennemin kapısından kafamı uzatıp kapı görevlisine şöyle demek istiyordum:
“Şşşşt, pardon? Bari yeni bir din yaratıyoruz deseydiniz. Modifiye İslamiyet, gaza bastığınız anda ses yapıyor. Olsun… bizim kapımız size yine de açık. Yani sahte cehennemin kapısı, sahte cennetin kapısına… hep açık. Sarılmayı bildiğimiz için buradayız. Mutlu olmayı bildiğimiz için buradayız. Sabretmeyi bildiğimiz için buradayız. Yine de sizi böylesine deliye çeviren öfkenizi anlıyoruz. Rahat olun. Nefretinizle, öfkenizle tarihe çoktan geçtiniz! ”