1 Mayıs emeğin dayanışma günüdür ve mücadele sürecinin uzantısıdır. Emeğin kayıp ve kazançlarının muhasebesinin yapıldığı, devam eden eylemlerinin dayanışma zemininin güçlendirildiği günün adıdır.

1 Mayıs 2022’yi farklı kılan ne?

Oğuz Oyan

Kuşkusuz her 1 Mayıs farklıdır. Zaman ilerlemektedir ve siyasi/ekonomik/toplumsal koşullar değişmektedir.

Bazı ülkelerde bu değişimi on yıllık dönemler itibariyle hissedebilirsiniz; Türkiye gibi solun hep baskılandığı ülkelerde bir yıldan diğerine koşullar köklü olarak değişebilir. Kanlısından yasaklısına, yasaksızından tahditlisine kadar her seçenek mevcuttur. 1 Mayıs yürüyüşünü ve toplantısını sürekli olarak aynı mekânlarda/alanlarda yapmanız bile mümkün olmaz.


Kuşkusuz solun güçlü olduğu ve geleceğe dönük iddialarının gerçekleşmeye daha yakın olduğu dönemlerde 1 Mayıs yürüyüşleri çok daha görkemlidir çünkü çok daha fazla umut yüklüdür. 1970’li yıllarda 1 Mayıs yürüyüşlerine Paris’te katıldım; Fransız Komünist Partisi’nin (FKP) henüz çok güçlü olduğu bir dönemdi ve bunu en iyi 1 Mayıs’larda hissederdiniz. Bir de 1930’dan itibaren her eylül ayında FKP’nin günlük yayın organı l’Humanité gazetesinin organize ettiği “La Fête de l’Humanité” bayramlarında…

(“Fête de l’Huma” giderek Fransa’nın en büyük siyasi ve kültürel etkinliğine dönüşebilmiş, hatta ülke/örgüt stantlarıyla, davetli siyasetçi ve sanatçılarla uluslararası renklere de bürünmüştür. 1970’lerin başlarında henüz çok tanınmayan Zülfü Livaneli de, Fransa Türk Öğrenci Birliği’nden arkadaşların aracılığıyla, bu etkinlikte sahneye çıkmıştı. Konserlere, sanat sergilerine ve tartışma toplantılarına yer veren bu üç günlük buluşma, her yıl yüzbinlerce ziyaretçinin katılımıyla gerçekleşmiştir. “l’Humanité” gazetesinin okur sayısının iyice düştüğü 2010 yılında bile “Fête de l’Huma”ya 600 bin kişi katılmıştı).

Tekrar 1 Mayıs’lara dönersek, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin henüz iktidarda olduğu ama gücünün iyice nominalleştiği 1990 yılında 1 Mayıs yürüyüş ve törenini Kızıl Meydan’da izleme fırsatı bulmuştum. Tükenişin açıkça gözlenebildiği, geleceğe umutla bakılmayan bir “son” yürüyüştü bu. Demek ki, 1 Mayıs’ların uzun on yıllar boyunca büyük coşku ve kitlesellikle kutlandığı bir ülkede bile, günün anlamı kısa sürede köklü bir biçimde farklılaşabilmişti.
Marksizme dayanmadan sosyalist olunur mu?

Yazının geldiği yer bizi yeni bir soruya yöneltiyor. Ara başlıktaki soru bu kısa yazı için çok iddialı bulunabilir. Doğrudur. O nedenle küçük bir değinmeyle yetinelim.

Bir kere bu soruya yanıtımız olumsuz. Siyasi hareketler/partiler açısından bunun niçinini tartışmak bile gereksiz. Fransa’da olduğu gibi adı “Sosyalist Parti” olsa da durum değişmiyor. Tarihsel ve güncel örnekleri bol miktarda mevcut.

Marksizmle bağını koparmamış sol partilerin yönetim kadroları veya kendini sosyalist olarak tanımlayan aydınlar bakımından da bize göre benzer yanıt geçerli. Marksizm bir düşünce ve analiz yöntemi olarak içselleştirilmedikçe, bir yaşam biçimi olarak benimsenmedikçe, kendini “sosyalist” hatta “komünist” olarak tanımlayanların bile ne kadar çabuk savrulduklarına tanık olunduğu dönemlerden geçildi. Özellikle de sosyalist sistemin çökmesi sürecinde, komünist partilerin yöneticilerinde bile benzer kaymalar dramatik bir biçimde ortaya çıktı. 1990’larda ve sonrasında ayakta kalabilen sol aydınlar, Marksizm referansından vazgeçmemiş olanlar oldu.

Ancak ara başlıktaki sorunun istisna olamayacak yaygınlıkta farklı bir alanı bulunur. Marksizm referanslı sol bir partinin emekçi tabanında Marksizmi bir “yöntem” olarak benimseyenler-benimsemeyenler ayırımı yapamazsınız. İşçi/emekçi kitleler sosyalizmi daha çok sınıf mücadelesi içinde, eylem halinde öğrenirler, kısmen bir yaşam biçimi ve gelecek tasavvuru olarak benimserler. Kendilerini okumalarla beslerlerse bu iyi bir şeydir ama bunu önkoşul olarak dayatamazsınız. Dayatırsanız, kitleselleşemezsiniz. Buradaki kritik eşik, sınıf bilincine ulaşabilme çizgisidir.

1989-1991 çöküş travması sosyalist hareketleri dünya çapında geriletti. “Yenilgi” sendromu 1 Mayıs’ları da etkiledi. 2000’lerde yaşanan toparlanma sevindirici olmakla birlikte sosyalist hareketler henüz sermayenin yeni saldırılarını püskürtecek bir kitleselliğe, birlikte hareket ederek solda yeni bir odak oluşturmanın sorumluluğuna ve bunun için gerekli ideolojik netliğe kavuşmuş sayılmazlar. Ancak Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bir kez daha kanıtladığı gibi yitirilecek zaman da yok: Halklar seçeneksizliklere mecbur bırakılamaz.

Türkiye’de 1 Mayıs 2022

Türkiye’de 2022 yılının “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü” oldukça belirsiz bir siyasi süreçte kutlanıyor. Peki bu yılın 1 Mayıs’ını farklı kılan ne?
İktidarda 20 yılını dolduran bir dinci-faşizan hareketin her yöntemi deneyerek bir seçimi daha kapıp götürmek üzerine inşa ettiği seçim stratejisinin hamleleri sıklaşmaya başladı. Ekonomideki tutarsız kararlarının olumsuz sonuçlarını (TL’nin hızlı değer kaybı, yüksek enflasyonist eğilim) varlıklı kesimlere gelir aktarımı (Kur korumalı Mevduat, dövize ve enflasyona endeksli iç borçlanma senetleri, vb.) üzerinden yani Hazine’yi boşaltarak ve gelir dağılımını bozarak “çözen” bir iktidar, her şeyi göze almış demektir.

Şimdi buna siyasi hamleleri ekleniyor: Seçim ve Siyasal Partiler Kanunlarında yaptığı değişikliklerle “ittifak” uygulamasına son vererek muhalefet cephesine saatli bomba bırakan, seçim kurullarının yapısını kendi lehine değiştiren, HDP’yi kapatma davasını sopa olarak kullanan, sığınmacılara yurttaşlık uygulamasını yaygınlaştıran, İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline karşı Danıştay’da açılan davada kadınlara polis şiddeti uygulayabilen, Haziran Direnişi’ni kriminalize edip 8 kişiyi Saray talimatlı ağır cezalara mahkûm eden ve böylece bütün topluma sopa gösteren ve toplumu/muhalefeti bir kez daha karıştırmaya yeltenen faşizan yöntemler yürürlüktedir. Bu yüzden bugünkü 1 Mayıs direnişine Gezi davasının güçlü yansımaları olacaktır. Bütün bunlar, iktidara karşı daha örgütlü ve daha radikal bir muhalefetin gerekliliğini de ortaya koymaktadır.

Sonuç

1 Mayıs emeğin dayanışma günüdür ve mücadele sürecinin uzantısındadır. Emeğin kayıp ve kazançlarının muhasebesinin yapıldığı, devam eden eylemlerinin dayanışma zemininin güçlendirildiği günün adıdır. İşçinin/emekçinin siyasal ve sendikal örgütleriyle buluştuğu, sınıfının taleplerini topluca ve yüksek sesle dillendirdiği gündür. 1 Mayıs, çocuk işçiliğine, kadın emekçilerin katmerli sömürüsüne, cinsiyet eşitsizliklerine, büyük bölümü önlenebilir iş cinayetlerine karşı mücadele azminin bilendiği gündür. Kapitalist sömürü sistemine ve uluslararası emperyalist tahakküm ilişkilerine karşı tek vücut olarak haykırma fırsatının bulunduğu gündür.

1 Mayıs aynı zamanda emeğin şenlik günüdür. Emeğin ileriye dönük atılımlarının güç ve moralinin biriktirildiği bir sınıf dayanışması alanıdır. Yalnızca ekonomik taleplerin değil, siyasal taleplerin de kararlı bir coşkuyla ve adeta bir bayram havasında dile getirildiği andır. 1 Mayıs’lardan güçlü çıkılmak zorunludur.

Türkiye’de iktidarın devlet şiddetini uygulamakta “gemi azıya almaya” niyetlendiği bir dönemde, 2022’in 1 Mayıs’ı özellikle önemlidir. Bu iktidarın siyasi ömrünü bitirmek bugünün öncelikli konusudur ve burada işçi sınıfına önemli bir görev düşmektedir. Kazanması halinde teokratik-faşist yönelişini pekiştirecek bir sermaye iktidarına karşı işçi sınıfının birlikte hareket etmesi her zamankinden daha belirleyicidir. Ama daha fazlasının hedeflenmesi mümkündür ve gereklidir: Muhalefete de sermayenin neoliberal ekonomik programının sürdürülmemesi konusunda uyarı yapılması şarttır. 1 Mayıs bunun da tam zamanıdır.