1 Mayıs öncesinde yurdun çeşitli yerlerinden işçi ve emekçilerin de söyleyecekleri var. İşçiler çalışma koşullarını, nelere katlandıklarını bu 1 Mayıs’ta kendileri anlattı.

1 Mayıs'a giderken 'Sınıf'tan mektup var: Kaderimiz ellerimizde*

İşçiler olarak biraz olsun geçinebilecek bir ücret alabilmek için ve işimizi riske atmamak için sürekli mesaiye kalıyoruz. Ailemizin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çoluk çocuğumuzun yüzünü doğru düzgün göremiyoruz. Ancak yine de ayın sonunu getiremiyoruz. Zaten her geçen gün paramızın değeri inanılmaz düşüyor. Bu gidişle 24 saat mesai de yapsak yine iki yakamız bir araya gelemeyecek herkes bunun farkında. Bu olumsuz duruma ahlanıp vahlanmanın faydası yok. İnsanca bir yaşam ve çalışma koşulları için birlik olmak ve mücadele etmek zorundayız. En başta iş yerlerimizde sendikalaşmalıyız. Kolay olmayacak, karşımıza her türlü zorluğu çıkaracaklar. Ama bizim umutlu ve kararlı şekilde birleşmemiz, mücadele etmemiz, disiplinli bir şekilde çalışmamız ve örgütlenmemiz gerekiyor. Biz birlik olup gücümüzü göstermezsek, kaderimizi elimize almazsak kimse bize insanca bir yaşam vermeyecek.

Kocaeli Gebze’den erkek bir lojistik işçisi (39)


Ben petrokimya sektöründe çalışan bir işçiyim. Fabrikamız çoğunlukla kadın işçilerin çalıştığı bir yer. İşçiler olarak tüm emekçiler gibi özellikle son dönemde daha da artan bir şekilde geçim sıkıntılarıyla boğuşuyoruz. Ayrıca kadın olmanın yarattığı ek zorluklarla da karşı karşıya kalıyoruz. Fabrikamız Petrol İş sendikasında örgütlü. Bu nedenle aynı işi yapan erkek ve kadın işçilerin maaşları arasında fark yok. Ancak çoğunluk kadın olmasına rağmen terfi alanlar hep erkekler oluyor. Bu şekilde erkeklerin ücretleri daha fazla oluyor. İşçiler arasında bunun gibi başka yollarla da ayrımlar yapılıp işçilerin arasını bozarak birlik olmaları engelleniyor. Fabrikada uzun saatler çalıştıktan sonra eve döndüğümüzde evde de mesaimiz devam ediyor. Bunca çabanın sonucu yine yoksulluk oluyor. Ailemizin ihtiyaçlarını yeterince karşılayamamanın derdine düşüyoruz.

Artan hayat pahalılığı, enerji tüketimine, gıdaya gelen zamlar karşısında zaten düşük olan maaşlarımız günden güne eriyor. Patronların kârları artarken kriz yok ama biz işçilerin emeğinin karşılığını vermeye gelince kur arttı, ekonomik kriz diyerek daha çok sömürmeye çalışıyorlar. Ama artık yeter diyenler var. Tekstil işçilerinden madencilere, metal işçilerinden moto kuryelere kadar farklı iş kollarında binlerce işçinin bu düzene artık yeter dediği bir mücadele dalgası yaşandı. Ancak ve ancak örgütlü olursak, iş yerlerimizde işçilerin birliğini sağlarsak kazanabileceğimizi bize hatırlattılar. Bu mücadelelerin yarattığı umutla 1 Mayıs’a gidiyoruz. Ben inanıyorum ki bu işçi düşmanı sermaye düzenini hep beraber örgütlenerek değiştireceğiz.

Gebze’de kadın petrokimya işçisi (34)




Ben Eskişehir’de bir döküm işçisi olarak çalışıyorum. Fabrikadaki fiziki koşulların iyileştirilmesinden sözleşme süresine, ücret zammından sosyal haklara kadar işçiler olarak taleplerimiz saymakla bitmez. Toplu sözleşmenin yenilenmesi sürecinde kazanılmış tek yeni hakkımız 150 liralık ayakkabı çeki oldu. Ayakkabı çekinin dağıtıldığı dönemde 150 TL’ye ayakkabı bulunabilir mi sorusu bize sorulmadı.

Ezilen, hakkı yenen, sarı sendikaların adaletsizliği, işveren yandaşı olması nedeniyle umutsuzluğa kapılan tüm işçi kardeşlerime sesleniyorum; yalnız değilsiniz, değiliz. Biz her yerdeyiz ve aynı duyguları yaşıyoruz. Hakkımızın yendiğinin farkındaysak, çözüm için de tek yolun örgütlü tepkiler vermek olduğunu bilmeliyiz. İşçi sınıfı olarak birleşmeli, birleştikçe kazanacağımızın farkında olmalıyız. Biz üretenler olarak her daim hakkımız olanı istiyoruz! Çünkü bu dünyayı başımızdaki bir avuç patron değil biz kurduk. Bizim kurduğumuz bu dünyada yöneten de biz olmalı, bunun için örgütlenmeliyiz. Bu 1 Mayıs gücümüzü ve birliğimizi göstereceğimiz bir başlangıç olsun.

Eskişehir’den erkek bir metal işçisi (21)




Ben bir markette çalışıyorum. Günde 9-10 saat çalıştırılan ve emeğinin karşılığını alamayan birçok işçiden biriyim. İş yükümüz çok fazla ve belirli bir iş tanımımız yok. Bizden her şeyi yapmamız bekleniyor. Dokuz buçuk saat boyunca sürekli hareket halinde çalışmak zorundayız. Bununla birlikte ekonomik kriz satışları etkilediği için patron bu durumu çalışanlara daha fazla satış yapma baskısıyla yansıtıyor. Bu şekilde çalışmanın üzerine bir de zorunlu mesailere mecbur bırakılıyoruz. Buna karşılık hem de hayat bu kadar pahalıyken, enflasyon yüzde yüzleri geçmişken bizden beş ay önce belirlenen ve şu an açlık sınırının altında kalmış asgari ücretle geçinmemiz bekleniyor. Bu haksız düzene dur dememizin zamanı geldi de geçiyor.

Biz işçiler, emekçiler, eriyen ücretlerimize her ay enflasyon oranında zam yapılması talebini yükseltmeliyiz. Bu bizim hakkımızdır. Hakkımız olanı almak için de birlik olmalı, örgütlü bir mücadeleye girişmeliyiz.

Eskişehir’den kadın market işçisi (23)



Zonguldak’ta patronlara peşkeş çekilen onlarca maden ocağından birinde çalışıyorum. Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) ait olan maden sahaları rödovans usulü ile maden patronları tarafından işletiliyor. Özel sektör olduğumuz için patronun insafına terk edilmiş durumdayız. Hal böyle olunca da tabii ki ne iş güvencemiz var ne de yerin metrelerce altında yeterli güvenlik önlemleri. 2014 yılında Soma’da patronların daha fazla kâr etmesi amacı ile alınmayan önlemler yüzünden hayatını kaybeden 301 madenci arkadaşımızdan sonra hükümet biz maden işçilerinin öfkesini yatıştırmak için haftalık çalışma saatimizi 37.5 saat, ücretlerimizi de en az 2 asgari ücret olarak düzenledi. Ama bu düzenlemeler sadece kâğıt üzerinde kaldı. Zonguldak’ta hemen hemen hiçbir özel maden ocağı işletmelerinde 2 asgari ücret alınmıyor. Denetimlerin yetersizliği ya da patronla işbirliği içerisinde olan müfettişler yüzünden şeffaf bir denetim de gerçekleşmiyor. Mesela yerin metrelerce altında bir anlık dikkatsizliğin sonu bile büyük kayıplara yol açabilecekken patron üretim zorlaması yapıyor, biz de ancak patronun istediği kömür miktarı çıkınca ocaklardan çıkabiliyoruz. Yeraltında bizi yeterli iş güvenliği olmayan koşullarda çalışmaya zorlayan patrona sosyal haklarımızı, ücretlerimizi, çalışma saatlerimizi vs. sorduğumuzda ise “Zonguldak’ta diğer ocaklarda da aynı durum var” yanıtını alıyoruz. Yani maden patronları neredeyse tüm konularda birlik olabiliyor. Patronlar nasıl ki kendi çıkarları için bir araya gelebiliyor birbirlerinden güç alıyorsa, biz de Zonguldak’ta veya diğer maden ocaklarında çalışan maden işçileri olarak haklarımızı birlik olup aramalıyız. Bunun da yolu özel madenlerde de sendikalaşmaktan geçiyor.

Zonguldak’tan erkek bir maden işçisi (32)



Ben İBB’de İstgüven A.Ş’ye bağlı olarak çalışan yaklaşık on bin güvenlik işçisinden biriyim. Ağır çalışma koşulları altında uzun saatler çalışıyoruz ve düşük ücretlere mahkûm durumdayız. Ocak ayında aldığımız enflasyon farkı dışında maaşlarımızda bir iyileştirme yapılmadı. Böylece aylardır en temel ürünlere gelen her zammın altında ezilmiş olduk. Çalışırken sürekli mobbinge maruz kalıyoruz. Gün içinde zaten yetersiz olan dinlenme süresini birkaç dakika bile geçirsek hakkımızda tutanak tutuluyor. Çalışırken yaşadığımız en küçük problemin sonucunda dahi güvenlik kartımızın iptal edilmesi ve bir daha hiçbir şekilde güvenlik görevlisi olarak herhangi bir yerde çalışamama riskiyle karşı karşıyayız. Yani iş güvencesinden de yoksunuz. Son zamanlarda sudan sebeplerle işten çıkartmalar da yaygınlaştı. Tüm bunlara karşılık ise bir gecede zorla üyesi yapıldığımız sendika kılını bile kıpırdatmıyor. Hatta disiplin soruşturmalarında şirketten yana tavır alıyor. Biz de bir süredir güvenlik çalışanları olarak yeni bir sendikada örgütlenmek için harekete geçtik. Hak-İş’ten istifa edip DİSK’e bağlı Güvenlik-Sen’e geçiyoruz. Bu süreçte yönetim tarafından birçok baskıya uğruyoruz ama yılmayacağımız. 1 Mayıs’ta da temel taleplerimizi haykırmak için diğer işçi arkadaşlarımızla birlikte meydanlarda olacağız.

İBB’de çalışan erkek bir güvenlik işçisi (41)

*Emekçinin Sesi gazetesinden alınmıştır