Koronavirüs durdurdu dünyayı… Dünya durdu ama inşaatlar durmadı… Marttı… Sessizliği yaran iki ses vardı; inşaatlardan gelen bir fon sesi gibi, hiç bitmiyordu…

1 Mayıs’a seninle gidiyoruz Hasan!

Can Kartoğlu

Kolunun altına alıp baretini, çıktı sahneye… Şöyle bi’ baktı alana… İnşaatların tepesinde çalışırdı, bir lokma yükseğe çıktı diye değildi elbet kalbinin küt küt çarpması… Gördüğü manzara karşısındaydı kalbinin dörtnala koşması… Manzaraların en güzeliydi gördüğü! Haklarından, düşlerinden vazgeçmeyen bütün işçiler bir aradaydı işte! Pazar Alanı, bir Taksim olmadığını bilerek işçileri kucaklıyor… Bakırköy Adalet Sarayı da bu rengarenk kalabalığa, adalete susamış insanlara bakıyordu… Hasan gülümsedi… Tam karşısındaydı yapı işçileri…

Koca bir bez afişi tutmuşlardı; “Ekmeğimizi kazanırken hayatımızı kaybetmeyeceğiz” yazıyordu üstünde… Madenciler az ötede, tekstilciler şurada, şurada da metal işçileri… İşçiler baretlerini taka taka takada tıkıdı yere vuruyorlar… Hangi birini görsün Hasan? Hepsini birden kucaklıyor bakışları… Emek örgütlerinin bildirisini Hasan okuyacak. Hadi oku Hasan, işçiler kendi güçlerini, işçi çocukları annelerinin, babalarının gücünü görsün… İşçiler halaya dursunlar sonra… Başlıyor Hasan: “Biz işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, öğrenciler… Biz her gün, her saat yaşamı emeğiyle yaratanlar… Emeğin ve mücadelenin bayramında alanlarda, ‘Güzel günler göreceğiz çocuklar’ diyebilmek için yan yanayız. Birlikteyiz. Ve bugün artık birlikte olduğumuzda kazanabileceğimizi çok daha iyi biliyoruz. (…) Güvenceli iş, güvenceli gelecek istiyoruz! Çalışırken ölmek istemiyoruz!” Bitiriyor sonra sözü Hasan, “Ve bir kez daha 1 Mayıs Alanı’nda haykırıyoruz: Ölümden değil yaşamdan yanayız!”

Ah Hasan! Senin adının geçtiği her yer sözün başladığı yerdir. Canın çalıştığın şantiyede ama yaşamın, bıraktığın tohumun içindedir.

Hasan Oğuz, Fukara Tahir’in Ankara’da Rüzgârlı Sokak’taki, sırtına dengini atıp gelen bütün işsizlere, işçilere yuva olan, üstünde fokur fokur kuru fasulyenin kaynadığı, fıkır fıkır çayın demlendiği sobanın ısıttığı kahvehanesinde kurulan düşlerden doğmuştur… Yalınayak İsmet’in o kahvenin önünden Meclis’e beş bin işçiyle birlikte “Açız, iş istiyoruz!” diye bağıra bağıra koşmasından… Aliağa’da grev başlar başlamaz vurulan gencecik Necmettin’in çocuklar gibi şen öfkesinden doğmuştur… Tahir Öztürk, Yapı İşçileri Federasyonu Başkanlığı’nı, sırasıyla İsmet Demir, Necmettin Giritlioğlu da Yapı İşçileri Sendikası Başkanlığı’nı yaptılar… İşçi lideriydi her biri… Sendika ağası değil… Yoksa adlarında Fukara, Yalınayak mı olurdu?

1-mayis-a-seninle-gidiyoruz-hasan-1010145-1.
Yapı işçisi Hasan Oğuz. (İstanbul, 2020)


Ve elbette Hasan, kolunu boynuna doladığı anacığının güzel yüreğinden, inşaat ustası babasının nasırlı ellerinden doğar… Babadan inşaatçı, çocukluğundan beri şantiyelerin içindedir. “Bütün yemişler dallarında, beklenen günler, güzel günler ellerinde”dir. Kartvizitinde “Beton Delme – Beton Kesme Kırma ve Kimyasal Ankraj” yazar. Ortada adı: Hasan Oğuz. Altında telefon numarası. Yanda kullandığı aygıtların fotoğrafı... Kartvizitinin kırmızı zemini, sanki patlamış bir tomurcuk gül. Bir yandan delerken betonu, keserken, kırarken bir yandan yaşanabilir bir dünyayı inşa eder… O şantiyeden bu şantiyeye… O direnişten bu direnişe… DİSK Dev-Yapı İş’in Avrupa Yakası Temsilcisi… Hasan’dır o, bizim Hasan… “Bilginin ışığı aydınlatır zihnimi” der, düşürmez elinden kitap… Örgütlenmenin en zor olduğu işkolunda; yapı işkolunda örgütlü mücadele için okur, okutur, konuşur, konuşturur… Zordur çünkü fabrikalarda olduğu gibi bir süreklilik yoktur yapı işkolunda. Geçicidir işler. İşçileri tam sendikalı olmaya ikna etmişken bir bakarsın çalışma süreleri dolmuş, memleketlerine dönüyorlar… Ya da başka şantiyeye geçecekler… Bu sefer yeni işçiyi ikna için çalışırsın… Hasan’dır işte bıkıp usanmadan işçilerin örgütlenmeleri için çalışıp duran… Bir de güzel konuşur ki…

Ben Hasan’ı Kasım 2019’da Kadıköy’de Eğitim Sen’de dinledim… Yapı işçileriyle birlikte oturmuş emek yazarı Can Şafak’ı dinliyorduk. Bu, Necmettin-Bir Devrimcinin Hatırası kitabı üstüne bir buluşmaydı. Yazarı dinleyip dağılmadık. Çünkü en önde oturmuş Hasan’ın da söyleyecek sözü vardı… Koca ellerini iki yana açarak deneyimlerini anlattı, okuduğu kitaplardan örnekler verdi, sorular sordu… Ne de güzel kavrıyordu sınıfını… Sonra Aralık 2019’da da buluştuk. Arkadaşlarıyla geldi Hasan yanıma. “60 Yılda Devriyapı” başlıklı yazım için müthiş bir söyleşi yaptık. Bir de Hasan’ın yanında güzeller güzeli sevdiceği…

O günün üstünden üç ay geçti geçmedi… Dünya durdu… Koronavirüs durdurdu dünyayı… Dünya durdu ama inşaatlar durmadı… Marttı… Sessizliği yaran iki ses vardı; inşaatlardan gelen bir fon sesi gibi, hiç bitmiyordu… Biri de kuryelerin motosikletlerinin sesi, arada vın diye geçip giden… Hayatta kalmak için evde kalmak gerekiyordu. “Evde kal Türkiye” çağrıları yapılıyor, “Neden biz evde kalamıyoruz?” yazan afişler sarkıtılıyordu köprüden aşağıya… Yaşamsal önemi olmayan işkollarının işçileriydi onlar… Şimdi “ücretli izin” verilmese ne zaman ücretli izin verilecekti onlara? Onların canları evde kalanların canlarından daha mı kıymetsizdi? Sağlık olmadan ekonomi mi olurdu?

O günlerde Galataport şantiyesinin işçilerinden Hasan da ne ücretli izin gördü, ne hak ettiğini… 20 Mart 2020’de koronavirüse karşı önlemler alınmadığı için işi durdurmuşlar, birtakım kazanımlarla yeniden işbaşı yapmışlardı… 3 Nisan 2020’de şantiyede 3 pozitif vaka görülmüş... 7 Nisan 2020’de Hasan çalışırken kalp krizi geçirmiş, götürüldüğü hastanede kalp krizini atlatmış… Ama gösterdiği COVID-19 belirtileriyle tedavi gördüğü yoğun bakımdan çıkamamış ve 12 Nisan 2020’de bulaşıcı hastalık nedeniyle öldüğü yazılmıştı raporuna...

Salgına rağmen şantiyede çalışmayı durdurmayan, ne ki Hasan Oğuz’un ölmesinin ardından bir süre çalışmayı durduran şantiyenin temmuzda şov olduğunda işi durdurabildiğini, işçilerini evlerine gönderebildiğini Survivor’ın finalinin orada yapılmasıyla görecektik. Survivor, hayatta kalan kişi; bir kazadan sağ olarak kurtulan kimse; başkasının ölümünden sonra sağ kalan kimse, en son olarak hayatta kalan kimse veya şey, demek… Hepimizin bilmesi gerekendir şu: Bütün şovlar biter. Herkes gelir geçer. Birileri finale kalır. Hasan ölse de hayatta kalır.

Elinden düşürmediği kitaplarıyla, zekâsı, merakı, ufku, cesareti, bilgiye iştahı, sınıfını kavrayışı, dünyaya bakışı ve mücadelesiyle bir umut olan işçi öncüsü Hasan, artık yaşıyor bizde, birbirimizde, evde kalamayan Hasanlarda, Ayşelerde, direnen işçilerde ve Hasan Oğuz Kitaplığı’nda! Nasıl Fukara Tahir’den, Yalınayak İsmet’ten, Gencecik Necmettin’den doğduysa Hasan, o da mücadelesinden doğuruyor şimdi yüreği güzel çocuklar…

1 Mayıs’a sesini kuşanıp seninle birlikte gidiyoruz Hasan. Haykırmaya; “Ekmeğimizi kazanırken hayatımızı kaybetmeyeceğiz!”