1 Mayıs Taksim,  KESK  ve  sendikal hareket üzerine

ÖZGÜR SÜLEYMAN AKCA*

2015 1 Mayıs’ını geride bıraktık. Türkiye olağanüstü gelişmelerin olağanlaştığı, bütün kurumların tek adama fiili olarak bağlandığı, yargının, hukukun tamamen ortadan kalktığı, mezhepçi faşist bir rejimin siyasi atmosferi içinde 2015 1 Mayıs’ını yaşadı. Hırsızlığa ve yolsuzluğa dayalı mezhepçi faşist rejimini sürdürebilmenin zorunlu sonucu olarak çıkarılan İç Güvenlik Yasasının geçersiz kılınması ve çöpe atılmasının bir olanağı olarak da görülmesi gereken 1 Mayıs 2015 bazı siyasi tutumlar nedeniyle bu anlamda yeterince değerlendirilemedi.

Genel olarak bu seneki 1 Mayıs hazırlık döneminin önceki yıllara oranla düşük motivasyonlu ve coşkusuz olduğunu söylemek mümkün. Afiş, bildiri, pankart gibi geleneksel 1 Mayıs ritüellerinin dahi çok az göze çarptığı, çağrı eylemlerinin dar kapsamlı ve etkisiz olduğu bir hazırlık dönemi geçirdik. Bunda genel olarak sendikal hareketteki durgunluğun yanı sıra seçimlere kilitlenmiş siyasi atmosferin etkisinin de olduğunu söylemek mümkün. Fiili ve meşru mücadelenin yani sokak mücadelesinin başat olduğu böyle bir süreçte gerilimden kaçınan Taksim çevresinde –Fransız Konsolosluğu Önü, Pangaltı Metro Önü vb.) basın yoluyla çağrı yapmakla sınırlı 1 Mayıs Taksim çalışmalarının içinde bulunduğumuz tablodan başka bir sonuç üretmesi beklenemezdi.

Bu katılım ve motivasyon eksikliğinde şüphesiz ki iktidarın İstanbul’u kilometrelerce uzunluğundaki bariyerlerle ve ulaşım yasaklarıyla dünyanın en büyük hapishanesine çevirmesinin payı yüksektir. Ancak bizler emek örgütleri olarak bu çılgın kuşatmayı yarma konusunda gerekli hazırlık ve direnci gösterdik mi sorusunun da cevaplanması gerekir.
Sendikal hareketi, uzun zamandır siyasi konjonktürün zikzaklarına fazlasıyla tabi kılmaya çalışan bir yaklaşımın, 1 Mayıs’ı hazırlık çalışmaları döneminden itibaren etkisi altına aldığını tespit etmek gerekir. Seçim sürecinin de etkisiyle AKP’nin toplumu kutuplaştırma stratejisine olanak sağlayacak tutumlardan kaçınmak adına gerilimsizliği esas alan, meşruiyetini kendinden çok egemen güçlerin bakış açısına bırakan 1 Mayıs 2015 politik çizgisinin zayıf ve etkisiz kalması kaçınılmazdı Geçtiğimiz hafta 1 Mayıs’ın hemen ertesinde 29. İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası kapsamında düzenlenen etkinlikte KESK başkanının, Taksim’e yürümek isteyen işçileri vandalizmle suçlayan Memur Sen başkanına karşı tepkisizliğinin de bu siyasi atmosferin yarattığı geçici bir tutukluk olduğunu umuyoruz.
Emeğin merkez kenti İstanbul’da 1 Mayıs’ın sönük ve etkisiz geçmesinde bu siyasi tutumun yanında hala bitmek bilmeyen ve bu sene de “yereller” söylemiyle ortaya çıkan garip ve anlaşılmaz alan tartışmasının da zaman kaybettirici ve motivasyonu düşürücü etkisi sayılabilir.

1 Mayıs’ı İstanbul’da Taksim’de kutlama isteğinin işçilerin taleplerinin dile getirilmesinin önünde engel olduğu ve yerellerdeki güçlü kutlamaları ve katılımı engellediği saikiyle bu sene biraz da üstü örtülü olarak başlatılan ve KESK’in bazı iş kolları ve şubelerinde hakim görüş olarak lanse edilmeye çalışılan bu yaklaşımın memleketteki 1 mayıs tarihiyle de KESK’in Taksim meselesine tarihsel ve politik yaklaşımıyla da ilgisi yoktur.
1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama ısrarının, havzalarında, fabrikalarında bizleri bekleyen binlerce işçiyle buluşmamamızı engellediği şeklindeki mistifikasyonun yol açacağı sonuç binlerce üyesinin direnişiyle Taksim’e daha önce defalarca girilmesine öncülük etmiş KESK’i kentin çeperlerinde hapsetmek ve AKP’nin yeni rejiminin, işçi ve emekçilerden izole edilmiş yeni kent meydanları kurgusuna teslim olmaktır.

Dünya’da Taksim Meydanı gibi politik yükü olan çok az meydan vardır katliam ve direnişlerin tarihinin yazıldığı bu meydan 2013 Haziran’ından bu yana bu yükünü ve değerini kat be kat artırmıştır. KESK kurucularından olduğu Taksim Dayanışması’nın açıklamasıyla AKP’nin Taksim üzerinden yayalaştırma adıyla yürüttüğü projenin kentin hafızasını silme ve meydanları işçilere, emekçilere ve kendi ideolojik fıtratına uymayan bütün vatandaşlara kapatma amacını teşhir etmiş bu konuda gösterilen direncin örgütleyicilerinden biri olmuştur. 2013 Mayıs’ının son günlerinde başlayan ve tüm ülkeye yayılan Gezi direnişi KESK’in bu konudaki öngörüsünün doğruluğu kanıtlamış ve Taksim Meydanı konusundaki ısrarının haklılığını ispatlamıştır. 2013 Gezi Direnişinden sonra dahi Taksim Meydanı’nın işçiler, emekçiler, öğrenciler, kadınlar ve tüm ülkedeki direnişçiler için de iktidarının en uzun ve korkulu kâbusunu gören AKP için de manası bellidir.

İktidarına sarsılmaz bir inançla güvenen AKP Gezi Parkı’nda tahakküm mekanizmalarının yerle bir edildiğini görmüş ve bu nedenle akıl almaz uygulamalarla Taksim Meydanı’ndan emekçileri, ezilenleri, gençleri kısacası tüm halkı uzak tutmaya çalışmıştır. Tüm yaşananlar ortadayken sendikaları işçicilik ve yerellik söylemleriyle bariyerlerin kilometrelerce uzağına hapsetmeye çalışmak verilmiş olan bu mücadelenin ruhuna ve tarihine asla uymamaktadır.
1 Mayıs tüm dünyada kentin en büyük ve en merkezi meydanlarında tüm emekçilerin ortak ve kitlesel katılımıyla kutlanır. Birlik ve dayanışma gününün özüne uygun olan da ve konjonktürel olarak güncel direnişlerin ruhuna uygun olan da budur. Havana’da yürüyen 1 milyon Kübalının ya da Kızıl Meydan’daki 150 bin kişinin yaratmış olduğu olağanüstü dayanışma ve birlik görüntüsünün Türkiye’de iktidar tarafından polisiye bir çılgınlılıkla engellenmeye çalışılmasını kabul etmek ve buna uygun bir pozisyonu örgütlemeye çalışmak 1 Mayıs’ların evrensel ruhuna uygun düşen bir tutum değildir.

Güvencesizliğin olağan ve yaygın istihdam biçim haline getirilmeye çalışıldığı, iş cinayetlerindeki liderliğimizin her geçen gün perçinlendiği, ekonomik krizin bedelinin emekçilere ve yoksullara utanmazca fatura edildiği, kadın düşmanlığının ve çevre tahribatının had safhaya ulaştığı, iç güvenlik yasasıyla faşizmin kurumsallaştığı ve iktidarı uğruna ülkeyi hem içeride hem dışarıda savaşa sürüklemekten çekinmeyecek bir diktatörün dizginleri elinde tutmak için her geçen gün daha da saldırganlaştığı kritik bir dönemde 2015 1 Mayıs’ı çoktan aşılmış alan tartışmalarının ve seçim dönemiyle iyice kayganlaşan ve gerginleşen siyasi atmosferin gel gitlerinin gölgesinde kalmıştır. Emek, barış ve demokrasi talebinin yaygın ve sürekli bir direnişle dile getirlimesi yerine sendikaların bu kısırlığa ve ürkekliğe tabi kılınmaya çalışılması kabul edilemez.

1 Mayıs’ta dört bir yandan Taksim’e ulaşmaya çalışan, iç güvenlik paketiyle eli rahatlayan faşizme karşı ve bu tarihsel ve politik inadı sahiplenen herkes AKP iktidarının tüm faşizan uygulamalarına cepheden ve bütünlüklü bir karşı koyuşun örgütleyicisi olmuştur. Bu ceberrut iktidardan kurtuluşumuzun yegane yolu da bu ortak direniş ruhudur.

*EĞİTİM SEN İSTANBUL 5 NOLU ŞUBE YK ÜYESİ