2005’in son yazısında "İyi olacak, iyi" demiştim ve umudumu karartmak d

2005’in son yazısında "İyi olacak, iyi" demiştim ve umudumu karartmak da istemiyorum. Ancak, 2006’nın zor bir yıl olacağı nın işaretleri epeyce fazla. Ankara’da, Birgün’ün sade yeni yıl kokteylinde bir araya gelen dostlar, ayak üstü geride bıraktığımız 2005 ile merhaba demeye hazırlandığımız 2006’yı çekiştirdik. Yaşar Seyman bir ara tansiyonu yükselen gözleri nedeniyle geçmiş olsun dileklerini kabul etti, ben de acilde sabahlamama neden olan böbrek sancılarım nedeniyle.

Meğer "Acilde sabahlamak" yazısını ne çok dost okumuş, endişelenmiş. Sizin için endişelenenler olması güzel. Ancak, değerli hocam Kadir Cangızbay ve dostum Haluk Geray’ı n o yazıya ilişkin saptamalarını duymak çok daha mutluluk vericiydi. Sağlık hizmetlerinin hızla özelleştirildiği, insana hak ettiği gibi davranılması için illa bir özel hastaneye gitmek gerektiği anlayışının yerleştiği bu ülkede, kamu kuruluşlarındaki örnek davranışların altı nı çizmek, Dr. Gülhan Kurtoğlu gibi hekimlere "iyi ki varsınız" demek gazeteciler için bir görev olsa gerek!

2005’te jet hızıyla özelleştirmeler yaptık, hükümet ve sermaye çevreleri memnun. 2006’da satabileceğimiz şeyler ise daha az. Bu yıl biraz da o yüzden zor olacak. Birgün’ün sıcak kokteyli bütün bunları konuşmak için de bir vesile oldu. Birgün dostu CHP milletvekilleri Mustafa Gazalcı ve Yakup Kepenek’le sohbet ederken, Meclis’teki abonelere gazete gönderememenin sıkıntısı yaşadık. Bazlama yapıp SSK önünde satan emekçi okurumuz Ayşe Hanım’la sohbet ederken ise, azmin önünde hiçbir engelin duramayacağına tanık olduk. Anadolu’dan gelen bir genç kadının kendi ayakları üzerinde durma çabasına, dışardan liseyi bitirip üniversiteye hazırlanma iradesine, geçim kaynağı bazlamalarını Birgün çalışanlarıyla paylaşan gönül zenginliğine şapka çıkardık. 2006 ne kadar zor bir yıl olursa olsun, Ayşe hanımların o zorlukları yenme gücü olduğunu gördük.

Birkaç gazeteci, bir köşede, yılın son MGK toplantısını değerlendirdik. Göçün ülke sorunları arasında en yukarılara taşınmasının olumlu olduğunu, ancak bu toplumsal olgunun yalnı zca bir "güvenlik sorunu" olarak görülmesinin ne denli yanlış olacağını tartıştık. Kuşkusuz, kentlerdeki suçun; kapkaçın, gaspın, hırsı zlığın göçle yakından ilgisi var. Ancak, sorunun çözümü göçün bu tür sonuçlarına dönük önlemlerde değil. MGK raporu, son 5 yılda 5 milyona yakın insanın göç ettiğine işaret ediyor. Bu kapsamda bir iç göç hareketi pek çok gelişmiş Avrupa ülkesinin bütün dengelerini altüst edebilecek bir güce sahiptir. Ne yazık ki, Karadeniz, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’dan Batı illerine doğru göçe neden olan itici faktörler 2006’da da varlığını sürdürecek. İnsanlara doğdukları yerlerde doyma olanağı sağlanamadığı için de zor bir yıl olacak 2006.

İşsizlik ve yoksulluk gibi ağırlığını her geçen gün biraz daha fazla hissettiren sorunları saymaya bile gerek yok. 2006 tünelinin ucunda bu sorunların üstesinden geleceğimize ilişkin bir ışık görünmüyor.

Birgün kokteylindeki sohbet konularımızdan biri de, dün Jarusalem Post ve Alman Haber Ajansı’ndan bizim gazetelerin manşetine taşınan iddialardı: Daha sonra Başbakanlık tarafından yalanlanan, CIA Başkanı Porter Gross’un Tahran’ın nükleer santrallerini vurmak için Türkiye’den üs istediği iddiaları.

Ankara’daki yabancı diplomatik çevrelerden aldığımız duyumlara göre, ABD, İran’a karşı, belki İsrail’in de katılacağı, zamanı henüz belli olmayan bir hava saldırısı planlı yor. Ama bunu Türkiye’deki üslerden yapmayacak. Türkiye’den istenen pilotlar düştüğ ünde ortak arama-kurtarma operasyonları yapmak ve uçaklarının İran üzerinde bir sorun yaşaması durumunda Türkiye’ye iniş izni verilmesi. Eh, bir kez böyle bir kapı aralandıktan sonra o kapıdan kimler girer, kimler çıkar artık Allah bilir!

Bölgemiz Irak’tan dolayı bir gerilim yaşarken, bu gerilime İran’ın eklenmesinin 2006’yı nasıl bir yıl yapacağını düşünsenize. Neyse ki, zorluklarla yaşamaya alışmış bir toplumuz!