Bu gün geri dönüp baktığımızda 20. yüzyılın bilim ve teknolojide hızlı değişim süreci  olarak anıldığını görüyoruz. Bilim ve teknolojideki...

Bu gün geri dönüp baktığımızda 20. yüzyılın bilim ve teknolojide hızlı değişim süreci  olarak anıldığını görüyoruz. Bilim ve teknolojideki hızlı ilerlemeyi lehinde kullanan  kapitalizm hegemonyasını pekiştirme olanağı buldu. Bu aynı zamanda tekeller arası kapışma ve dünya ölçeğinde savaşları da beraberinde getirdi.  21. yüzyılın ise henüz başlarındayız. Geride bırakılan ilk yıllara bakacak olursak  bu yüzyılda hızlı bir değişim süreci yaşanacak gibi..
Geçen  yüzyılda  ulaşım sektöründe büyük gelişmeler yaşandı. Havada, denizde ve karada hızla gelişen bu sektör yoğun enerji tüketimine dayanan bir sektördü. Hızla tüketimi pompalanan sektör bu günde hız kesmiş değil. Büyüyen Çin’de günde yaklaşık on bin araç trafiğe çıkmakta. Hava taşımacılığı giderek yaygınlaşmakta. Ve doğal olarak bu hızlı tüketim sonucu milyonlarca yılda oluşan fosil enerji kaynakları yine aynı hızla tükenme noktasına doğru yol almakta. Görüleceği üzere enerjide yeni ve yenilenebilir kaynaklar giderek önem kazanmakta. Önümüzdeki otuz yıl içerisinde her üç aracın biri hidrojen yada elektrik ile çalışır olacak. Bu günler de ABD ve Çin’de ilk elektrikli araçlar piyasaya sunulmak üzere.
Yüzyıla damgasını vuracak olan diğer bir sektör ise elektronik sektörü olacak
Diğer bir gelişme ise nanoteknoloji alanında yaşanıyor. Sağlık, tekstil, kimya, elektronik gibi pek çok sektörde nanoteknolojiler daha bu günden büyük adımlar atmış durumda.
Yine yüzyılda etkin bir gelişme gösterecek olan diğer bir alan iletişim ve bilişim alanı olacaktır.
Kapitalizmin doğası gereği yıkıcı ve bozucu yönde değiştirip, dönüştürdüğü dünya  giderek yaşanmaz bir hale gelmektedir. Artan dünya nüfusu ve kapitalizmin tahribatı sonucu iklim değişikliği görünür hale gelmiştir. Bu da gelecekte gıda alanında yaşanacak sorunları beraberinde taşımaktadır. Yüzyılın kimileri için büyük sorun kimileri için büyük fırsat yaratacağı bir alan da bu olacaktır.
Bütün bu kuvvetle olası gelişmeler elbette sermaye tarafından yakın bir şekilde takip edilmekte ve bu gelişmelere göre pozisyon almaya çalışmaktadırlar. Dünya ölçeğinde olduğu gibi Türkiye’de de sermaye kendini bu gelişmelere göre biçimlendirmektedir. Şöyle kabaca bir göz attığımızda görülecektir ki en çok yatırım yapılan alanlar bu sözünü ettiğimiz enerji, iletişim, bilişim, gıda (özellikle su )  vb  alanlardır.
Bütün bu gelişmeler yoksullar ile varsıllar arasındaki uçurumu dünya ölçeğinde daha da açacak olması kaçınılmazdır. Sağlıklı gıda, su, ulaşım, enerji gibi en temel ihtiyaçlara ulaşım daha da zorlaşacaktır.
Dünyanın içerisinde bulunduğu kriz ortamından çıkışın zorluğu,  gelecekte de bu tür krizlerin daha sık meydana geleceği ve aşılmasının her defasında daha da zor olacağı artık kapitalist ideologlarca da görünür hale gelmektedir. Bu durum kaçınılmazsa buna göre konumlanmalı ve tavır alınmalı  noktasına hızla yaklaşmaktadırlar. Bu tavır alış şüphesiz yoksul halkları her alanda zapturapt altına almak, beyinlerini boşaltmak, yönlerini şaşırtmak, elini ayağını bağlamak, olmazsa şiddet uygulamak şeklinde olacaktır. İşte bu doğrultuda öncelikle önem kazanan iletişim ve bilişim araçları olmaktadır.
Nitekim bugün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sermaye öncelikle medya, enerji, telekomünikasyon gibi alanlarda etkin olmaya çalışmaktadır. Toplumun yoğurulması, yönderilmesi, korkutulması ve kafasının karıştırılması / bulandırılması için medya önemli bir araç durumundadır. Bu aynı zamanda tarikat-varidat ve siyaset üçgeni için de önemli bir araçtır. Gelinen noktada medyanın ticaret-siyaset ilişkilerindeki rolü artık en öne çıkmış durumdadır. Kirli çamaşırlar, dosyalar medya aracılığı ile ortalığa dökülürken diğer yandan da medya bir tür servis aracı olarak görev yapmaktadır. Bu tür medyaya bir örnek de ATV-Sabah grubudur. Melih Gökçek adına sipariş haber üreten Sabah gazetesi’nin yüz elli bin adedinin Ankara’da ücretsiz dağıtıldığı gerçeği de ortadadır.
Ticaret ve siyaset ilişkisi bu kadar somut bir hal alırken diğer yandan medya patronlarının emekçilere saldırısı da sürmektedir. ATV – Sabah Grubu’nda  TGS’nin aldığı  grev kararı ve sonrasında çalışanların iş akitlerinin feshi tam bir hukuksuzluk, pervasızlıktır. Bu cesareti onlara veren şüphesiz iktidar ile olan ilişkileridir. Ayrıca “grev gerçekleşirken işbaşında olmayanların maaşlarını sendikadan “alacağı” yönlü tehditler sürmektedir. Öyle ki işyerinde çalışanlar bu tehditler karşısında grevdeki arkadaşlarını yalnız bırakmışlardır. En acısı ise işyerine başını önüne eğerek içeri giren ‘ sol tandanslı’ çalışanların durumudur kuşkusuz.
Diğer yandan 1908’den bu yana örgütlenme mücadelesi veren basın emekçileri için daha alınacak çok yol bulunmaktadır.  5953 Sayılı Basın İş Yasası yeniden ele alınmalıdır.
TCK’ ya  göre ceza verilirken gazeteci fakat hakları söz konusu olunca gazeteci sayılmayan basın emekçilerinin mücadelesi medyanın siyaset-ticaret ilişkisinin ayyuka çıktığı bu günlerde daha da önem kazanmaktadır.
Diğer yandan sermaye sözünü ettiğimiz bu gelişmeler doğrultusunda pozisyon alırken, kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadele içerinde olan sosyalistler için de yeniden konumlanma ve pozisyon  alma  kaçınılmaz, zorunlu bir durumdur.