Yüzde yetmişi deprem bölgesi olan ülkenin Çevre ve Şehircilik Bakanı, 15 Haziran 2019’da süresi dolan İmar Barışı’na 10 milyon 250 bin başvuru olduğunu iftiharla açıklıyordu.

6 Şubat Kahramanmaraş Depremleri: Devlet nerede?
Fotoğraf: BirGün

Cihan Uzunçarşılı Baysal

“Amcalarım, nenelerim, teyzelerim, kardeşlerim devletten size müjde” girizgahıyla günlerce televizyon ekranlarında dönen ve devletin uzattığı “şefkat eli” ile vatandaşıyla helalleşeceğini muştulayan İmar Barışı kamu spotunu hatırlamayan yoktur. AKP, 2018’de, İmar Barışı adı altında ruhsatsız ya da imar mevzuatına aykırı binaları affeden bir yasal düzenlemeyi büyük bir kurnazlıkla seçim meydanına sürmüştü. Düzenlemenin can damarı “Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır” cümlesindedir. Zamanın Çevre Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Haziran 2018’de ziyaret ettiği İzmir’de (30 Ekim 2020’de depremle sarsılacak) bu helalleşme prosedürünü şevkle anlatmaktaydı: “Yasaya göre, vatandaş kendi rızasıyla gelip, imara aykırılığın ne olduğunu söyler. Oradaki değerini tespit eder, yüzde 3’ünü devlete verir ve devletle helalleşir.”1 Kuralsızlaştırmayı şiar edinmiş en neoliberal rejimlere dahi parmak ısırtacak bir taahhütle, iktidar, devletin vatandaşlarının canlarını ve mallarını koruma ve güven altına alma yükümlülüğünü terk ettiğini -sosyal kontratı da böylece tek taraflı sonlandırdığını- ve deprem karşısında tüm sorumluluğu -belli bir ücretle- vatandaşına devrettiğini müjdelemekteydi!


Yüzde yetmişi deprem bölgesi olan ülkenin Çevre ve Şehircilik Bakanı, 15 Haziran 2019’da süresi dolan İmar Barışı’na 10 milyon 250 bin başvuru olduğunu iftiharla açıklıyordu.2 6 Şubat’ta meydana gelen 7.7 ve 7.6 şiddetlerindeki iki büyük depremle sarsılan Doğu ve Güneydoğu’dan 10 kentimizden (Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis ve Malatya) en az 100 bin imar affı başvurusunun yapıldığı göz önüne alınıp her geçen gün artan ölü ve yaralı sayıları (bu yazı kaleme alınırken, 10 Şubat itibarıyla ölü sayısı 19 bine dayanmış, yaralı sayısı da 75 bini aşmıştır) da birlikte düşünülürse, 2018’de bütçe deliklerini yamamak ve oy oranlarını artırmak için siyaset meydanına sürülen helalleşmenin bedelinin çok ağır olduğunu, ancak daha da ağırlaşacağını söylemek mümkün.

Önce Covid pandemisinin şimdi de depremin bize öğrettiği üzere yaşam hakkı, elverişli konut hakkından ayrı düşünülemez. Devletin varoluş nedeni en kutsal hak olan yaşam hakkının korunması ise afetlere dirençli, yaşamaya elverişli konut alanları ve kentler inşa etmek, denetlemek ve eskiyen yapı stoklarını yenilemek devletin asli görevidir. Konutlarının enkazı altında, moloz yığınları arasında çaresizlikle yakınlarını kurtarmaya çabalayan; barınma, ısınma, gıda, su gibi en temel ihtiyaçlarına erişemeyen depremzedelerden yankılanan “Devlet nerede?” sorusu, deprem bölgesinin ortak çığlığı olmuştur. Öte yandan, vatandaşına ödenebilir şartlarda emniyetli, yaşamaya elverişli konut sağlamak yerine getirisi bol lüks konut projelerine yönelen; popülist imar aflarıyla vatandaşlarının yaşam hakları pahasına günü kurtaran; riskli alanlar yerine rantları yükselen zeminleri sağlam mahalleleri afet dönüşümüne alan; yasaların denetim mekanizmalarını çalıştırmayan; inşaatları “mış gibi” denetleten; iktidara gelişinden bu yana kamu ihale yasasını 195 kez değiştiren; zemini çürük alanlara, hatta fay hatları üzerine inşaat izinleri veren; deprem ülkesinin en önemli ihtiyacı olan çadırkent ve toplanma alanlarına dahi el atıp bilcümle AVM, otel, rezidans, plaza vb. diken; bilime kulak tıkayan; bilim insanlarına kapıları kapatan ve kendi bekası ve yandaşlarına sermaye aktarımı için tüm bu adaletsiz, vicdansız, gayri meşru düzeni yasaların ardından dolanarak, hukuku guguk ederek sürdüren iktidar sayesinde devlet, depremin çok öncesinden çökertilmiştir. Konut hakkı alanından baktığımızda devlet ortada yoktur!

Riskli olduğunu bile bile, ekonomik şartlar nedeniyle konutlarında oturmak zorunda kalan ve 30 Ekim 2020’de depreme yakalanan İzmir Bayraklı’dan bir depremzedenin “Bizi cüzdan ile kefen arasına sıkıştırdılar” diye açıkladığı üzere vatandaşına ekonomik şartlarda, güvenli ve yaşamaya elverişli sosyal konut sağlayamayan bir iktidar onları kefene mecbur bırakmaktadır. İmar Barışı’na bu kadar başvuru alınmasının baş nedeni kiracılar dahil adil bir konut politikasının hala tesis edilmemiş olmasında, nüfusların barınma ihtiyaçlarını kendilerinin teminindedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kahramanmaraş depreminden etkilenen nüfuslara İzmir ve Van depremlerini adres göstererek TOKİ projelerine işaret etmiştir. Van’ın konteyner kentleri kiracı nüfusları bugün nerededir? İzmir depremzedeleri adil bir konut hakkı için hâlâ mücadele vermektedir. İşaret, bilcümle yandaş müteahhit ve de TOKİ’yedir. Felaket kapitalizminden nema sağlamak üzere ellerini ovuşturarak beklerlerken, çimento şirketleri hisseleri de borsada prim üzerine prim yapmaktadır.

Deprem, bağıra bağıra gelmiştir. Bilim insanları Doğu Anadolu Fayı’na senelerdir dikkat çekmektedir. 24 Ocak 2020 tarihli 6.8 büyüklüğündeki Elazığ Depremi’nin ardından başta Prof. Naci Görür olmak üzere bilim insanları, nokta atış, Kahramanmaraş ve çevresini işaret etmişlerdir. Temmuz 2018’den bu yana TBMM’ye sunulan depremle ilgili 75 araştırma önergesini -CHP (46), HDP (17), İYİ Parti (8), MHP (3), AKP (1)- inceleyen gazeteci Mehmet Kızmaz, 2020 Elazığ Depremi’nden sonra sunulan önergelerde bölgeye yönelik risklerin araştırılmasının ve olası bir depremin etkilerinin asgariye indirilmesine yönelik tedbirlerin alınmasının talep edildiğini belirtmektedir. Önergelerin 5’i hariç diğerleri bekletilmektedir. Meclis Araştırma Komisyonu, kabul edilen bu 5 önergeye dayanarak Temmuz 2021’de bir rapor hazırlamıştır. Yine Kızmaz’ın araştırmasına göre TBMM’de görüşülen raporda 6 Şubat depreminin vurduğu Malatya, Hatay ve Gaziantep’in konut stoklarının riskleriyle ilgili çarpıcı tespitler bulunmaktadır.3 Tek adam iktidarı sadece bilim insanlarını değil TBMM’yi de yok hükmünde saymaktadır.

Yetmedi: TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO), 2021’de “Fay Üzerinde Yaşayan Kentlerimiz” başlığı altında bir raporlar dizisi yayımlamıştır. Depremin vurduğu kentlerden Kahramanmaraş, Hatay ve Osmaniye bu raporlar arasında yer almaktadır. 2 Mart 2021 tarihli Kahramanmaraş raporunda kentin depremselliğine dikkat çekilerek ciddi uyarılar yapılmaktadır: “İl merkezinin 10-11 km kadar güneyinden geçen Doğu Anadolu Fayının Pazarcık ya da Türkoğlu segmenti 1513 yılından bu yana yıkıcı deprem üretmemiş, 7.4 büyüklüğüne varacak bir deprem üretme kapasitesine sahip bir faydır ve Türkiye’nin üzerinde deprem beklentisi olan önemli sismik boşlularından biridir4”. 8 Mart 2021 tarihli Hatay raporunda ise kentin alüvyonlu zemin yapısına dikkat çekilerek deprem dalgalarının bu tür zeminler tarafından büyütülerek binalara iletildiğinin altı çizilmektedir. Rapor uyarılarla devam etmektedir: “Hatay kent merkezi (Antakya ve Defne) dahil Hassa, Kırıkhan, Reyhanlı, Dörtyol, Erzin ilçe merkezleri ile 25 mahallesi doğudan diri fay hatları veya zonları üzerine oturmaktadır. Tarihsel dönemde çok sayıda yıkıcı depremle karşı karşıya kalan Hatay ilimizin deprem zararlarından etkilenmesinin önlenmesi amacıyla bir dizi çalışmayı acilen başlatması gerektiği düşünülmektedir.” Ve yerel yöneticilere tavsiyelerde bulunarak JMO’nun da el vereceği bildirilmektedir. Bu bağlamda, ilgili şehirlerde acilen Deprem Master Planları yapılması öneriler arasındadır.
Güvenli kentler ve yaşamaya elverişli konutlar için çalışacağına kentsel ranta, kentlerin yağmasına, kentler üzerinden sermayeye yeni birikim alanlarına, temel bir hak olan konutun metalaştırılmasına odaklanmış, meslek odalarının ve bilim insanlarının ciddi uyarılarına kulak tıkamış bir iktidarın ülkeyi getirdiği nokta “Devlet nerede?” çığlığındadır. Tüm yetkileri elinde toplamış; tüm kurumları, yapıları merkezileştirerek atıl etmiş tek adam iktidarının bizi mecbur ettiği AFAD beceriksizliği, şu an için 75 bin üzeri yaralı ve 19 bine dayanan ölümdür. Her birimizin yasıdır, acısıdır, travmasıdır! Bu vicdansız, adaletsiz düzene karşı yaşanabilir, sağlıklı, güvenli kentler ve yaşam alanları için, mimarlık, hukuk ve planlama alanlarında canla başla mücadele eden Mücella’ya, Can’a ve Tayfun’a ödetilen bedeldir.

Ve tüm uyarılara, kazanılan hukuki mücadelelere rağmen inşa edilip depremde pisti çöken Hatay Havalimanı, aslında Mersin Akkuyu’da fay üzerine inşa edilen nükleer santralın ya da “çatlasınlar patlasınlar kanalı”nın geleceğe projeksiyonudur.

1Bakan Özhaseki İzmir’de İmar Barışını Anlattı (2018, 20 Haziran). TC Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı. https://imarbarisi.csb.gov.tr/bakan-ozhaseki-izmirde-imar-barisini-anlatti-haber-226626
2Çevre ve Şehircilik Bakanı Kurum: İmar barışına 10 milyon 250 bin başvuru oldu ( 2019, 26 Haziran). Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/politika/cevre-ve-sehircilik-bakani-kurum-imar-barisina-10-milyon-250-bin-basvuru-oldu/1516101
3Konuyla ilgili detaylı bilgi için gazeteci Mehmet Kızmaz’ın @mehmedkizmaz twitter hesabındaki zincir: https://twitter.com/MehmedKizmaz/status/1622717234123604005?t=L3SMJ5kj-1BLT4_8llE75w&s=09
4Fay Üzerinde Yaşayan Kentlerimiz: Kahramanmaraş Raporu -9 (2021, 3 Mart). TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası. https://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/73d6fbfe6dee3b9_ek.pdf
5. Fay Üzerinde Yaşayan Kentlerimiz: Hatay Raporu -6 (2021, 8 Mart). TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası. https://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/13b431eb47cf5fe_ek.pdf