90’larda çocuk olmak

Mehmet ÖZÇATALOĞLU

Çocukluğu 90’lı yıllara denk gelenlerin anımsayacakları ilk güzel şeylerden biri (özellikle erkek çocuklar için) sokak aralarında ya da boş arsalarda oynanan futbol maçlarıdır. Bir de topun sahibinin oyunun da hükümdarı olduğu kuralı. Oyunu bilmese de topun sahibi olduğu için mutlaka oyunda kalacaktır.

Kızdırmaya da gelmez hani. Topunu alır gider, oyun da böylelikle biter. Hem de en tatlı yerinde. Güzeldi bizim çocukluğumuz. Kolektif bir ruha sahiptik.

Paylaşma, dayanışma öğretilmesi gereken kavramlar değildi. Doğal olarak bunu yaşardık çünkü. Gelip bünyeye otururdu bu kavramlar. Bunun dışında aynı sokakta/mahallede oturduğumuz arkadaşlarımızla gelir uçurumu yoktu aramızda. Seviye herkes için aynıydı. Haliyle benzer şeylere benzer zamanlarda sahip olurduk. Velhasıl güzel yıllardı 90’lar. Bugünler gibi değildi. Hele dünyanın bugünkü kirlenmişliğini görünce özlememek elde değil.

Beni o yıllara, çocukluğuma alıp götüren de bir kitap oldu. Turgay Keskin’in yazdığı, NotaBene Yayınları tarafından yayımlanan ‘Az Adamla Yakalandık’. Kapaktaki fotoğrafa ve kitabın adına bakınca futbol dünyası üzerine bir kitap olduğunu düşünsem de tam olarak böyle değilmiş. O yıllardaki yaşantımız futbol üzerine kurulu olsa da sadece futbolla da özetleyemeyiz tabii. Turgay Keskin de öyle yapmamış.


Bela da uzak değil

Kahramanımız Atakan. Demirtahta Mahallesi’nde büyüyor. Atakan’ın hayatla tanıştığı yılları, içine hapsolduğu ve çıkmak için çabaladığı küçük dünyasını okuyoruz. İlk aşk, ilk hayal kırıklığı, ilk küskünlükler vs. tüm bunlar yaşanırken bela da uzak olmayacaktır tabii.

90’lı yıllarda her istediğimize, istediğimiz anda sahip olamazdık. Özellikle de bisiklete. Sokaklarda yaşayan çocuklardık biz ve bir bisiklete sahip olmak, büyük bir ayrıcalıktı. Atakan’ın bisikletle olan macerasının (öğrenme aşamasındaki kazalar) benzerini ben de yaşadım. Ve tıpkı Atakan gibi BMX marka bir bisikletle. Hâl böyle olunca yüzüme bir gölge de düştü kitabı okurken. Babamlı yıllarıma gittim, o büyük sürprizi yaşattığı günlere. Bunlar öznel ayrıntılar olsa da kitabın geneli okurun yüzüne bir tebessüm oturtacaktır baştan sona.

“Birbirine anlamsız kötülükler yapan, ergenliğin sularında yüzen küçük adamların endişesini babaların halleriyle, ne istediğini bir türlü çözemediğimiz küçük kadınlarıysa annelerinin yaşamlarıyla anlamaya çalışıyoruz” diye yazılmış arka kapağa. Tam doğru ifadeler bunlar. Daha iyi tarif edilemezdi sanırım.
‘Az Adamla Yakalandık’ bir ilk roman. Keskin’in sade anlatımı, sözcük oyunlarına yeltenmemesi, o yılları olduğu gibi aktarmayı ve anlatmayı seçmesi kitabı başarılı kılıyor. İlk kitap bocalamasını görmedim kitapta. Bilakis doğal ve rahat bir yazar vardı bu satırlarda. Belki de anlatılan yıllarla çocukluğumun örtüşmesinin bunda etkisi vardır. Örtüşmeyenler de farklı bir yaşamı okumanın keyfini yaşarlar, kim bilebilir.

Sokaklarımız vardı

Sokaklarımız vardı bizim. Otomobilin az, çocuğun çok, oynanacak topun da tek olduğu sokaklarımız. Paylaşmak nedir, dayanışma nedir yaşamın doğalığı içinde öğrendik. Havada kalacak teorik bilgilerle öğretilmedi bize. İyi ki…

‘Az Adamla Yakalandık’ 90’ların çocuklarının romanı. Şairin dizeleri düştü hatırıma kitabı bitirip de kapağını kapatınca. “Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor!”