Şebnem Subaşı Yazar Latife Tekin, İzmir Tabip Odası’nın 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında düzenlediği söyleşiye katıldı. İzmir Tabip Odası konferans salonunda dün düzenlenen “Edebi/ebedi değişim 80’lerden bugüne Latife Tekin romanlarında Türkiye ve dünya” adlı söyleşide konuşan Tekin, 80’li yıllardan günümüze romanlarındaki Türkiye ve dünya konusunu ele aldı. ‘EFENDİMİZ ACEMİLİK’ Bir yazar olarak doktorlara ne […]

Acemi bir yazar olarak kalmak istiyorum
Şebnem Subaşı

Yazar Latife Tekin, İzmir Tabip Odası’nın 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında düzenlediği söyleşiye katıldı.

İzmir Tabip Odası konferans salonunda dün düzenlenen “Edebi/ebedi değişim 80’lerden bugüne Latife Tekin romanlarında Türkiye ve dünya” adlı söyleşide konuşan Tekin, 80’li yıllardan günümüze romanlarındaki Türkiye ve dünya konusunu ele aldı.

‘EFENDİMİZ ACEMİLİK’

Bir yazar olarak doktorlara ne anlatacağı üzerine düşündüğünü belirten Latife Tekin, “Doğrudan insanla ve insan bedeniyle ilgileniyorlar. Dil anlatmayı tercih ettim ve onların ilgisini çekti. Aramızda oluşan bu sevgi büyüyerek devam etti. Bir yanıyla da korkutucu, ün korkutucu. O sevgiyi cevaplayamamak korkusu var. Övülen ün, övülen başarı yazar için büyük bir tehlike. Çünkü ‘ben oldum artık’ demek, ‘ne yazsam okuyorlar’ demek çok tehlikeli. Turgut Uyar’ın dediği gibi ‘efendimiz acemilik’. Ben acemi bir yazar olarak kalmak istiyorum ve öyle de konuşacağım” dedi.

Kitaplar ile yazdıktan sonra duygusal olarak ilişkisinin bittiğini belirten Tekin sözlerine şöyle devam etti:

“Kitaplarım hakkında yazılıp söylenenler, okurun ne hissettiği ister istemez beni bunun merakı sarıyor. Öyle şeyler yazılıyor ki, gerçekten bunu kastediyor muyum diyorum. Beni de aşan şeyler söylenebiliyor. Aslında insan ne yaptığını çok iyi bilen bir canlı değil. Yaza yaza içimizdeki damarı yakalıyoruz. Yazdığımız şeyden nasıl yazacağımızı öğreniyoruz ama bunlar aslında çok bilinebilir süreçler değil. Son iki kitabımı aynı anda yazdım. Dilleri ve anlattıkları şey tamamen farklı. Aslında yazmaya başladığımda hiç ne yazacağımı bilmiyorum. Sadece bir imgeyle başlıyorum. Bir çeşit imge romancılığı diyebiliriz buna. Aslında ben bir kitabı yazıp bitirdiğim zaman o kitabı yazabilecek bilgiye sahip oluyorum. Ama kitabı yazmış oluyorum artık. Yolsuz bir yazarım, kendi yolumu kendim açarak ilerlemeyi seviyorum.”

“96 KUŞAĞI KİTAPLARIMI KEŞFEDİYOR”

Yeni bir okur kuşağı ile karşılaştığını ve bunun kendisi için heyecan verici olduğunu belirten Latife Tekin, “Yeni kuşaklarla yeni kitaplarımla bir bağ kurabilecek olmak çok sevindirici. 96 kuşağının kitaplarımı keşfetmesi yazarı daha ileri taşıyacak bir şey. Birlikte büyüdüğüm okurlarım da var. Bir okur kuşağı var aşağı yukarı yanı yaştayız, bir akrabalığım var onlarla” dedi.

Eserlerini nasıl yazdığı sorusu üzerine Tekin,” Çok uzun aralar verdim, ‘Sevgili Arsız Ölüm’ü sayıklayarak, acemi olarak el yordamıyla kendi yolumu bularak yazdığım için hep böyle yazmak istiyorum. O kitap belki de bende böyle bir saplantıya yol açtığı için o acemilik olmuyorsa bekliyorum, yazamıyorum. Her kitabın dili ve melodisi çok baskın, tekrara düşmemek için araya zaman girmesi lazım. Yeniden bir şeyle içimin dolması lazım. Yazmaya başladığım zaman hayata katılamıyorum. Yazı düzlemine geçtiğimi söylüyorum. Gündelik hayatı sürdüremiyorum. Çok genç yaşta yazmaya başladığım için şöyle bir duygu gelmişti, insan yazı yazmak için hayata gelmiş olamaz. Bir şey oldu ve ben yazmadan yaşayamıyorum. Bu çocukluğumda oldu yoksulluk, göç, dil, kopuş bir şey kaybettim ve onun yerine yazmaya başladım. Yaza yaza o araları veriyorum artık ve o kopuşu iyileştiriyorum. Aslında yazmak istemiyorum. Çünkü yazmak o kadar insani bir şey değil. Yazının kendisi doğal bir şey değil, ağaçlarda asılı değil harfler. Bizim zihinsel uydurmalarımız, insan işi bir şey. O yüzden hep hayata kaçmak istiyorum. Ancak vazgeçemiyorum, yazmanın büyük bir heyecanı var” diye konuştu.

“DİL YARATMAK HAMUR YOĞURMAYA BENZİYOR, KADIN İŞİDİR”

Dil arama ve dil yaratma sürecinde, kullanılan dilin erkeklerin icat ettiği bir dil olması ve yazarın kendi içinde kadınca bir dil anlatma isteği ile ilgili olarak Tekin, “Kitabı düşünmeye bir imgeyle başladığım için o imgeyi yazılabilir hale getirmek için ona dair cümleler kurmaya başlıyorum. Bazı cümleler erken düşüyor, yazma biçimi yazma arzusu zaten yavaş yavaş söylemeye başlıyor. Bazen öyle güzel cümleler buluyorum ki, ama bununla mı başlamalı kitap diyorum, cümle erken mi düştü diyorum ve o cümleyi bir kenara koyuyorum. O imgeye yaklaşmak için tek tek cümleler kurduğum için tabi ki dil üstüne düşünüyorum. Düşünürken biçim değiştiriyor, sonra bir cümle geliyor. Doğrudan anlatacağım şeyin içine girerek o kitabın nasıl bir dille yazılması gerektiğine dair bir kayıt yapıyorum. Bir şeyler biriktiriyorum ve elbette sonra ayıklıyorum. Diğerlerini yırtıp atıyorum ki elimi kolumu bağlamasınlar. Sonra üzerinden yürünebilecek olanı seçiyorum, hamur yoğurmaya benziyor, kadın işi yani” şeklinde konuştu.

Yeni kuşakla dil kurabilmek için Twitter kullanmaya başladığını dile getiren Tekin,”Sosyal medyada insanlar nasıl cümleler kuruyorlar bunu merak ettim. Yeni kuşak zaten çok kalın kitaplar okumak istemiyor. Giderek harfleri bile kısaltıyorlar. Geleceğe kalabilecek bir metnin çok hızlı akması gerektiğini düşünüyorum. Bu çağın ve geleceğin ritmine taşıyabilecek bir metin kurmak istedim. Ben de artık bütünlüklü metin okuyamıyorum. Steril edebiyat okuyamıyorum. Çünkü o bütünlüklü akan şeye tahammül edemiyoruz. Twitter’da sabah önüne hangi cümlenin düşeceğini bilemiyoruz, ben de bu yeniçağı kitabıma taşımak istedim. O parçalı yapıyı yansıtmak istedim” dedi.