@bahcelikusur

Tek bir kitaba bağlanıp, bitirmeye kıyamadığım zamanlar oldu benim de. Uzata uzata okuduğum, yavaş yavaş bir şeyi çiğner gibi, çiğnediğimden daha çok tat almaya gayret gibi, o senenin ilk eriğini yerken aldığım tadı uzatmak isteği gibi, çağlanın tezgâha ilk düştüğü an gözümüzdeki o kıvılcım gibi, mandalina kabuğunun sobanın üzerinden evin salonuna yaydığı rayiha gibi. Ama evet, kimi kitapları da oburlukla, ona da bakmalıyım, buna bakarken ötekine de gitmeliyim gelgitleri ve mesaisiyle de okudum. Kimi zaman bir romanla teknik bir kitap arasında oldu bu, kimileyin iki şiir kitabı arasında gidip geldim, kimi de aynı dönemden söz eden iki nehir söyleşi, bir biyografi ve bir öykü kitabı arasında dolaştım öylece. Altını çizdim, sağına soluna notlar aldım, meslek hastalığına tutulup tashihleri işaret ettim, çift espaslara kızdım, yetersiz dipnotlara söylendim, editöre homurdandım. Bugünlerde, biraz tesadüf, biraz erteleme, biraz da bir daha bakmak gayretiyle dört kitabı eşzamanlı okudum. Okuyorum. Biraz tesadüf, biraz sebepli. Ve bir türkü çalıyor durmadan. Aynı. Defalarca. Mutat zamanlarda olduğu üzere.

Müslüm Yücel’in “Bu kitap biraz da borcu ödemek içindir. Karşılar mı?” dediği Abdullah Öcalan biyografisi Alfa tarafından yayımlandı. Tam adı Abdullah Öcalan – Amara’dan İmralı’ya. 600 sayfaya yakın bir kitap bu, aslında Yücel’in girişte belirttiği üzere bir “roman” olarak da kurgulanabilecek malzemeyle yazılmış. Uzun görüşmeler (Yücel kitap için uzun yolculuklar da yapmış), geniş bir kaynakça ile izlenimler, teşhislerden mürekkep bir biyografi. Aile, çocukluk, Ankara, arkadaşlıklar, 1973-78 dönemi, Urfa, PKK’nin kuruluşu, Suriye, 12 Eylül, Bekaa, Eruh-Şemdinli, savaş, barış umudu ve ateşkesler, Avrupa’ya çıkış, İmralı ve günümüze dek uzanan bir hayatın geniş kadrajlı fotoğrafı.

Adnan Bostancıoğlu’nun, Oğuzhan Müftüoğlu’yla yaptığı nehir söyleşi, Ayrıntı Yayınları neşriyatı, bendeki nüsha altıncı baskıda bir Bitmeyen Yolculuk kitabı. Tam bibliyografyası Bitmeyen Yolculuk – Oğuzhan Müftüoğlu Kitabı. Çocukluk, Anamur, Mersin’de lise yılları, öğrencilik, banka memurluğu, FKF yılları, Dev-Genç, muhtıra, 12 Mart, illegalite, işkenceler, cezaevi, Devrimci Yol, kanlı 1 Mayıs, Maraş, Fatsa, Terzi Fikri, İstanbul, yurtdışında Devrimci Yol, 12 Eylül, cunta direnişi, DAL, Mamak, açlık grevi, iddianame, savunma, yasal parti, BirGün ile memleket tarihini bir kişinin, bir hareketin penceresinden gösteren uzun soluklu söyleşi. Yaklaşık 350 sayfa boyunca Müftüoğlu’nun “[Y]aşadığım veya tanığı olduğum şeylerin, bir şekilde yazılı hale getirilmesinin gerekli olduğunu da kabul ediyorum” dediği geniş kadrajlı fotoğraf.

1954-1959 yılları arasında yazılan mektuplar. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları neşretti, üzerine çok da konuşuldu. Orada, öylece duruyordu. Erteleyerek; tam adıyla Leylim Leylim – Ahmed Arif’ten Leylâ Erbil’e Mektuplar – 1954-1959 – ve 1977’de son bir mektup-. Rûken Kızıler’in girişte alıntıladığı Ahmed Arif cümleleri: “Belki halk için, okuyucu için gerekli değil ama, edebiyat tarihçileri için, eleştirmenler için gerekli olabilir. Türkiye’de henüz bu gelenek yok. Ama bir gün o da olur. Mesela Victor Hugo’nun sevgilisine yazdığı, Baudelaire’in hizmetçisine yazdığı mektuplar Fransa’da çok değerli belgeler olarak sunuluyor. Elbet bir milletin kültürü onlar da.” Erbil’in yanıtlarını göremediğimiz, ama mektupların sıradiziminden kimi söylediklerini tahmin ettiğimiz evraklar, Ahmed Arif’in “hınca hınç mısrâ dolu” olduğunu söylediği mektuplar. Çok uzak bir zamandan gibi. Oysa şuncacık zamandan.

Bir de Derviş Aydın Akkoç’un titizliğiyle ve emeğiyle karşımıza çıkan Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız’ı. Orhan Koçak’ın sunuşuyla, Akkoç’un Uyar’ın çocuklarıyla yaptığı söyleşiler: Semiramis Uyar, Şeyda Uyar Dikmen, Tunga Uyar ve Hayri Turgut Uyar konuşuyor. Posof, Terme, Ankara, İstanbul, şairin halleri, gündelik hayatı, düşündükleri, tepkileri, öfkeleri, merhametleri, ve aslında biyografisi. Dört çocuğunun şahadetiyle.

Bu dört kitabın yan yana olmasının bir manası var bu dört duvarda. Ve bu dört duvarda Nida Tüfekçi’nin durmaksızın “acı çekmeyenin yüreği bütün” dediği “Çamlığın Başında Tüter Bir Tütün”ü söylemesinin de. Aşk olsun.